1 Aralık günü kaybıyla hayatımda yeri doldurulamayacak büyük bir boşluk bırakan, gerçek bir dostumun, Mustafa Okan hocamın ardından…

Benim sevdamın adı da Koru Kayası

23 Temmuz 2019 Kastamonu/Taşköprü

Sıcak bir temmuz günü ve Taşköprü Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürü Mustafa Okan hocamın misafiriydim. Hocamı nasıl anlatsam ki o bir doğa tutkunu, olabildiğince gezgin, sporcu ve briç ustası olmasının yanı sıra tam bir Taşköprü sevdalısı,  

Onun kaderi ezelden beri bu şehirle yazılmış.

Hocamın hayat öyküsü ise Taşköprü lisesinden mezun olunca Felsefe bölümüyle başlar, Kastamonu Eğitim Fakültesiyle devam eder, öğretmen olarak 1992 ve 1998 yılları arasında Dağbelören köyü ilkokuluna atanır. O günden bu yana eğitim öğrenme ve öğretme, idarecilik süreci kesintisiz devam eder.

İşte o sıcak temmuz günü Mustafa Hocamla Taşköprü’nün yükseklerinde durup şehri seyrediyoruz. Çok sevdiği arazi aracına,”Suzi”sine yaslandı. Elinden düşürmediği sigarasından bir nefes çekip karşıda bir yeri işaret etti.

-Sen diyorsun ya Ilgaz’dır sevdamın adı diye, İşte bu da benim sevdam diyerek eliyle uzakta sivri bir dağı gösterdi.

 -Koru kayası da benim sevdamdır. Senin Ilgaz’a olan sevdan gibi, bu şehirde hangi sokağa girsem, ne tarafa dönsem gözüm illaki Koru kayasını arar

 Gel şimdi benim gözümle benim sevdamı gezelim.

Koru kayası sadece taş/kaya/toprak mıdır?

Yoldayız, aslında buraya yol demek suziye haksızlık olur. Yol dediğimiz şey aslında orman içlerinde kıyıda, köşede, kimsenin bilmediği, geçmediği patikalar. Hocamla çıktığımız böyle kaçıncı yolculuktur bilmiyorum.

Ben plan program hiç yapmadım böyle gezilerde sadece telefon etmem yeterliydi.

-Mustafa hocam hafta sonu nereye gidiyoruz.

-Şefim ben biraz araştırayım sana dönerim.

Az sonra nereye gideceğimize dair ayrıntılı bir planı konuşuyor olurduk.

Hayallerimin ulaştığı son nokta…

Koru kayasının zirvesine oturup Mustafa hocama bakıyorum, zirvede çok mutlu, işte diyor benim hayallerimin ulaştığı son nokta burası…

Hocam çocuklar gibi sevinçli, elini uzatsa tutacağı yakınlıkta bulutlar geçiyor üzerinden. Saçlarını rüzgâr dağıtırken, o bulutları yakalamaya çalışıyor, yüzündeki gülümseme, yaşadığı mutluluk anlatılmaz.  

Çay yapıyor aracının arkasından çıkardığı kara çaydanlıkta, şefim biz burada çayımızı dağların bağrından gelen suya, koru kayasının mis gibi dağ kekiğini katar da içeriz diye göz kırpıyor.

Oluğun kenarına oturmuş çayımı içerken; -Ben de şeker katmam muhabbetin yeter hocam diyorum.

Bir kara haberdi tez elden duyulan…

Her zamanki gibi yine sisli boğuk bir sabaha uyanmış, yine aynı sıkıcı bir güne başlamak üzere iken telefonum çaldı.

Taşköprü spor başkanı, aynı zamanda üst komşum Hüseyin Altan arıyordu.

Birkaç kalime hal hatır ve sonra o haberi verdi.

Duydum ama inanmıyordum. Daha birkaç saat önce her akşam olduğu gibi akşam whats up tan yazışmış tabiri caizse geyik muhabbeti yapmıştık.

Nasıl niye olduğunu anlamıyordum, hiçbir sağlık sorunu olduğunu ben bilmiyordum. Sportmen bir yapısı hayata hep pozitif bakan mutlu biriydi. Bir kaç hafta evvel annesiyle kardeşiyle eniştesiyle mantar toplamıştık. Bir sağlık sorunu olsa paylaşırdı diye düşünüyorum.

Cenaze namazı için uzakta olan akrabaların gelmesi beklendi. Kara Mustafa Paşa (Taş) Camiine bir tabut konmuş.

Önünde akrabalar var.

İçinde hocan var dediler.

Dua ettim,

Hala inanmıyordum ki,

Tabutun tahtasına dokundum,

Çok kalabalıktı, herkes oradaydı. Avlu bile almadı taaa dışarılara taştı. Herkes üzgündü, şaşkındı hayret içindeydi.

Bir duvar dibinde ağlayan o çok sevdiği öğrencilerini gördüm. Öğretmenlerine veda etmeye gelmişlerdi.

Cenaze aracına kondu hocamın tabutu,

Şehrini uzaktan izlediğimiz o tepeye aile mezarlığına kazılmış çukura getirdiler.

Bakamadım daha fazlasına uzaklaştım.

Toprak attılar kürek kürek ben uzatılan küreği alamadım, atamadım,

İncitirim diye korktum,

Dualar okundu uzakta kadın akrabaları mezar taşları üzerine oturmuş üzüntülerini kendi içlerinde yaşıyorlarken benim gözlerim bir şey arıyordu.

Bir servinin yanında belli belirsiz şekilde de olsa O’nu gördüm.

Koru görünüyordu.

Hayalleriyle mi gömülür mü insanlar.

Hani hocam ateşi yakmış, mantarları dizmişken, hani mantar burada çok gel sen topla diye bana seslenip yol gösterdiğinde, hani koru kayasının tepesinde bulut yakalamaya çalışıyorken, hani subatanda tripotla yanımda yürürken,

Hayallerimizi paylaşırdık.

Karavan tutkun vardı.

BİM e karavan gelmiş diye hesaplar yapmıştık, ama sen gidip Bartın’dan almıştın. Bundan sonra dağlarda 5 yıldızlı otelimiz yanımızda diyerek fotoğraflar paylaştın.

Benim Ilgaz, senin suzi ile birlikte dağlara çıkacağımız günü hani iple çekiyorduk.

Hayallerimiz vardı. Bu sene başında emekli olacak Antalya’ya doğal ürünler pazarlaması yapacaktın. Tatile gidince oralarda buluşacaktık. Daha ne hayallerimiz vardı. Taşköprü’nün bilinmeyen yerlerine sen bizi götürecek, ben de fotoğraflayacaktım.

O hayallerde mi toprak oldu, şu üzerine toprak attığımız cansız bedenin hayallerini de gömüyor muyuz?

Keşkelerimizi nereye götüreceğiz.

Mezarlıkta etrafıma bakıyorum. Doğum ölüm tarihleri arasındaki zamanı hesaplamaya çalışırken birden aklıma geliyor.

Hepimiz aslında hayallerimizden oluşan mezarlarımıza keşkelerden oluşan taşları diziyoruz her gün.

Günü gelince o topraklar bizim hayallerimizi de kapatacak. Geride başucumuzda keşkelerden oluşan taşlar kalacak.

Güle güle hocam…

Güzel yaşadın, dolu dolu bir ömür sürdün benim tanıdığım kadarı ile.

Geride sevenlerinin gözyaşlarıyla birlikte unutulmaz anılar bıraktın.

Recep öğretmen evinde kimden çay içecek onu düşünüyorum.

Artık Taşköprü benim için bir kişi eksik olacak, Ne zaman geçsem öğretmen evinin bahçesinde aracını park ettiği yerde arayacak gözlerim. Bulamazsam Koru kayasına bakacağım belki hocamı suzisiyle zirvelerinde gezmeye çıkmıştır diyeceğim.

İdilikanın Mutfağı bugün Kastamonu'ya geliyor İdilikanın Mutfağı bugün Kastamonu'ya geliyor

Recepe soracağım Hocamı gördün mü diye,


Cebrail Keleş/Balıkçı Şef

created by dji camera