Hepimiz büyüklerimizden Ramazan ayı yaklaşırken”Nerede o eski Ramazanlar” sözünü duymuşuzdur.Bu ayda insanlar daha hoş görülü ve anlayışlı davranırlar.

Hepimiz büyüklerimizden Ramazan ayı yaklaşırken”Nerede o eski Ramazanlar” sözünü duymuşuzdur.Bu ayda insanlar daha hoş görülü ve anlayışlı davranırlar.

Ramazan sofraları,çok uzun zamandır hayatımızda yer alan büyüklerimizin ve küçüklerimizin aynı sofrada doyasıya sohbet ettikleri ve bir çok güzel anıların konuşulduğu bir yer haline gelmiştir.

Ramazan’da dargınlar barışır,ihtiyacı olan kişilere yardımda bulunulur.Kısaca herkesin bir arada bulunduğu,birlik ve beraberliğin önemsendiği dayanışma içinde bir ay geçirilir.

Ramazan ayı boyunca herkesin nasıl huzur ve keyifle iftar sofralarını hazırladığını, topun atılmasıyla da oruç tutan ya da tutmayan ev halkının birlikte sofraya oturup oruç bozduğunu çocukluğumdan hatırlıyorum.

Biz küçükler oruç tutmak için her zaman çok hevesli olurduk. Özellikle rahmetli nenemin iftar sofrası için hazırladığı birbirinden güzel yemekler Ramazan boyunca sanki daha başka bir lezzet kazanırdı. İnsan ilişkilerine daha çok önem verilir, hoş görülü ve sevecen olmaya gayret edilirdi.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          

İftar yemekleri hazırlanır, dostlar davet edilir. Huzurlu keyifli sohbetler eşliğinde hep beraber kahveler içilir. Böyle ortamlarda bulunmak insana ayrı bir mutluluk kazandırırdı.Bizler eski adetlerden çok uzak sayılmasak da artık şartlar nedeni ile hiçbir şeyi gerektiği gibi yerine getiremiyoruz

Taşköprü’müzde ramazan ayı gelmeden önce hazırlıklara başlanırdı.Evlerde tatlı bir heyecan ,tatlı bir telaş olurdu .Komşular bir araya gelir birbirleriyle yardımlaşarak ramazan hazırlıklarını yaparlardı.

Bu hazırlıklar mevsimine göre değişirdi.Tarhana,ev makarnası,yufkalar,nişastalar,pastırmalar

Hep komşuların bir araya gelip yardımlaşarak yaptıkları işlerdi Bunlar hazırlanıp evlerdeki kilerlere konulurdu.Her evde fırın olurdu. Ekmekler yapılırdı.

İftar yemekleri özenerek yapılır,itina gösterilirdi.Çeşitlere dikkat edilirdi.İftariyeliklerden sonra özellikle tarhana çorbası baş yemektir. İftar sofrasının olmazsa olmaz yemeğidir.Daha sonra et yemekleri, pilavlar,börek ve baklavalar yapılır.Yöremizde özellikle ramazanda yapılan köfte paçası ‘da ramazanda aranan yemeklerdendir. Kuru meyvelerden yapılan kompostolar, kat kat yufkadan oluşan baklava, börekler; Ramazan'a has bir tatlı olarak bilinen gül kokulu güllaç ise iftar sofralarının vazgeçilmez tatlılarıydı

            Baklavalar,Börekler yapıldıktan sonra evlerinde fırını olmayanlar; baklava ,börek sinilerini çarşıdaki fırına yollarlardı.Bundan sonrası fırıncının maharetine kalırdı.Baklavanın kurutulmaması, yakılmaması gerekirdi.

Ramazan ayı olarak tanımlanan ,islam alemi için kutsal sayılan ve oruç ibadetinin yapıldığı

bu ayda ,çeşitli gelenekler ortaya çıkar.Eskiden oruç tutanlar,hele gecelerin kısa olduğu, yaz mevsimine rastlayan ramazanlarda uyumayıp sahura  kadar oturulurdu . Sahurda yemekler yenir ve yatılırdı.

            Böyle olunca da iftar ve teravih namazından sonra sahura kadar olan uzun zaman dilimi içersinde bütün esnafın dükkanları açık olur,erkekler genellikle esnaf dostlarının ,arkadaşlarının yanında oturur,çaylar kahveler içilir yada kahvelerde vakit geçirilirdi.

            Kadınlar iftardan sonra teravih namazı için ya camiye giderler,yada evlerde eş dost,hısım,akraba kadınları ile sıra yaparak bir araya gelirler teravih namazını birlikte kılarlardı.Daha sonra çaylar içilir mevsimine göre meyveler yenilir.Kalkma vakti gelir ,yeniden ertesi akşam için sözleşilir,herkes sahur hazırlığı için evine dönerdi.

            Sahur zamanından önce davulcu çıkardı.Maniler söyleyerek halkı uyandırırdı.Şimdi rahmetli olan “Ördek”lakaplı davulcumuz vardı.Herkesi tek tek tanır maniler söyleyerek ev ev dolaşır,her evin reisinin adına veya lakabına uygun maniler okurdu .Maniler söyleyerek herkesin gönlünü alır,bazen bu maniler espirili olurdu.Hane reisi de  bahşişini hemen verirdi.

            Ramazan geceleri diğer gecelere göre daha hareketli olurdu.Teravih namazına doğru yada teravih namazından sonra ev gezmeleri başlardı.Kadınlar çoluk çocuk hoşça vakit geçirirlerdi.

            İftardan önce muhakkak fırınların önünde kuyruklar oluşur eline yumurtasını ,susamını ,çörek otunu ,haşhaşını alan gelir ,iftara kadar yumurtalı susamlı mis gibi sıcak pideler yapılır.Rahmetlik “Zeki Hafız “ezanı okumadan ,yine rahmetlik “calay” topu patlatmadan iftar sofrasına yetiştirilirdi.

Tatlı bir telaş tatlı bir koşuşturmaca hey gidi güzel günler hey,hay mübarek ay bereketinle gelir güzelliklerle gidersin.Bizlere güzel gelenekler yaşatır,adetlerimizi,hoş görüyü ,sevmeyi sevilmeyi ,saygıyı ,yeniden öğretir.hoş bir sada bırakırsın.

Unutmayın örf ve adetleri olmayan toplumların gelecekleri de kısa olur. Bizler de çocuklarımıza Ramazanın önem ve değerlerini anlatalım, mümkünse onlara Ramazan boyunca sevdiklerimiz, dostlarımız, yakınlarımız hatta ihtiyacı olan kişilerle birlikte bir iftar yemeğinde bir araya gelerek Ramazan’ın heyecanını yaşatalım. Bu sıcak örf ve adetlerimizi onlara mümkün olduğunca gösterelim.

Sonra zaten hayat onların!Geçmişini unutanlar geleceklerine yön ve yol veremezler bunu hiç aklımızdan çıkarmayalım .

Hayırlı ramazanlar...

Necati DOĞANÇ “Araştırmacı-Eğitimci”