Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Gazze’deki insansızlaştırma operasyonu, derken İran ile İsrail’in doğrudan sıcak çatışmaya girmesi... Bunlar şu anda yaşanan sıcak çatışmalar, ama bundan daha fazlası potansiyel olarak bekliyor ve her an patlayabilir. Sıralayayım: Batı yanlısı Moldova’nın Gagavuzya ve Transdinyester Cumhuriyeti ile yaşadığı gerilim, bir anda Romanya’yı ve Rusya’yı karşı karşıya getiren bir savaşa dönüşebilir. Aynı durum Kaliningrad ile Estonya arasında bir bağlantı açılması girişimi sebebiyle, Rusya ile Almanya’yı karşı karşıya getirebilir. Beyaz Rusya ile Polonya arasında bir sıcak çatışmanın başlaması için küçük bir kıvılcım yeterli olabilir. Öte yandan, Tayvan’da iktidara gelen batı yanlısı hükümet gerilimi tırmandırıyor ve birkaç ay içinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’ı işgal edeceğini iddia ediyor. Savaş demek, altının değerinin sıçraması demek... Ancak altını destekleyen tek faktör bu değil, aynı zamanda Çin verilerinin de iyileşmeye başlamasıyla değerli metallere olan talep artıyor. Kripto paraların kırılganlığı bu hafta sonu çatışma sebebiyle yaşanan kayıplarla bir kez daha gündemde. Fed büyük olasılıkla faiz indirimini yaz sonuna kadar erteleyecek olsa da bu gelişme büyük olasılıkla ons altını fazlaca etkilemeyecek. Yani altının zirve üzerine zirve denemesini bu yıl sıklıkla göreceğiz gibi... Yıl sonu ons altının 3,000 dolara bulabileceği iddialarını fazlaca abartılı buluyordum, ama artık bu rakamın bile test edilebileceğini düşünmek mümkün.
DÜNYA BANKASI PROGRAMI İLE IMF’İN KURTARMA PLANININ BİR İLGİSİ YOK
Dünya Bankası ile imzalanan mali protokolü, IMF’ten kredi almaya benzetmek çok doğru bir yaklaşım değil. Üç yıl içinde Türkiye’ye sağlanacak 18 milyar dolarlık finansman kalkınma ya da yeniden yapılanma projelerinde kullanılacak. Böylece 17 milyar dolarlık varolan pakete 18 milyar dolar daha eklenerek toplam finansman hacmi 35 milyar doları bulacak. 12. Kalkınma Planı önceliklerine uyumlu hazırlanan program, yüksek ve sürdürülebilir verimlilik artışı, kapsayıcı hizmetlerle istihdam ve dayanıklılığın güçlendirilmesi alanlarına odaklanacak. Bu kapsamda; afetlere karşı dirençlilik, enerji, yeşil dönüşüm, iklim değişikliğiyle mücadele, ihracatın desteklenmesi, reel sektör, altyapı, lojistik, sanayi, tarım, eğitim, sağlık ve kapsayıcılık gibi alanlarda yatırımların finansmanı gerçekleşecek. Program, Dünya Bankası kuruluşları olan Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ve Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı (MIGA) tarafından ortaklaşa uygulanacak. Yani bir kurtarma programından değil, daha çok bir kalkınma programından söz ediyoruz ki, bunun ülkeye faydası var. Tabii eğer ki bürokrasi bu programı uygulamada başarılı olabilirse...
YILIN İKİNCİ YARISINDA IMF İLE GÖRÜŞMELER BAŞLAR MI?
Dünya Bankası ile yapılan anlaşma bir kurtarma programı değil, bir kalkınma programı... Ancak bu demek değil ki, Türkiye, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile masaya oturmayacak! Görünen o ki, bu yılın ikinci yarısında, büyük olasılıkla görüşmeler başlayacak. Zira, Mehmet Şimşek liderliğindeki yeni ekonomi yönetimi, ‘Türkiye Ekonomi Modeli’nin enkazını kaldırmak konusunda yetersiz kalıyor. Daha doğrusu bu öyle bir enkaz ki, kaldırılması çok zor. Türkiye ekonomisinin düze çıkabilmesi için yüklü miktarda bir para akışına ihtiyaç var. Ben diyeyim 200 milyar dolar, siz deyin 250 milyar dolar. Tabii ki IMF böyle bir kredi vermeyecek, ancak IMF’ten alınacak kredi ve sonrasında uygulanacak programla sıcak para girişinin artmasının önü açılabilir. 28 Mayıs seçimlerinin ardından başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, yetkililerin batıya yönelik söylemlerindeki U dönüşü de böyle bir yönelişin ipuçlarını veriyor. Yine bu sebeple, istemeseler de yine batıya hoş görünecek bazı siyasi ve hukuki reformlar da gündeme gelebilir. Bu hafta sonu İran’ın saldırısının ardından konuya ilişkin açıklamanın ancak pazar günü yapılması da bu sancının bir sonucu olsa gerek. Ancak, bu iş öyle kolay olmayacak, zira Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri çok fazla, bu hem ekonomik açıdan böyle hem de siyasi açıdan... Yani virajı alırken direksiyon hakimiyetini kaybetmemesi gerekiyor iktidarın. Hikayenin nasıl yazılacağını hep birlikte göreceğiz.
İHTİYAÇ KREDİSİ FAİZİNDEKİ ARTIŞA RAĞMEN TALEPTE DÜŞÜŞ OLMUYOR
TCMB’nin politika faizini yüzde 50’ye çıkarmasının ardından, kredi faizleri de uçuşa geçti. Özellikle ihtiyaç kredilerinin faizlerinde çok hızlı bir artış yaşanıyor. Öte yandan kredi kartı faizlerindeki artırımlar da orta ve dar gelirliler açısından can yakıcı düzeyde... Kredi faizlerindeki hızlı artışa rağmen ihtiyaç kredilerine talep ise sürüyor. 2024’ün ilk çeyreğinde, TCMB politika faizini 7.5 puan artırarak yüzde 50’ye çıkarırken, ihtiyaç kredilerinde ortalama faiz 24.4 puan artışla yüzde 86.2’ye yükseldi. Bu süreçte bankacılık sektörünün kullandırdığı ihtiyaç kredisi hacmi 979 milyar 592 milyon TL’den mart sonu itibarıyla 1 trilyon 86 milyar TL’ye yükseldi. Yılın başında ortalama yüzde 63.4 olan ihtiyaç kredisi faizi 29 Mart itibarıyla yüzde 86.2’ye çıkarken, ocak-mart aylarını kapsayan üç ayda ihtiyaç kredilerinde 106 milyar TL’lik artış gözlendi. Oysa 2023 yılı başında yüzde 30.04 olan ortalama faiz mart sonu itibarıyla, yüzde 32.26’ya çıkmış ve henüz parasal sıkılaştırmanın başlamadığı söz konusu süreçte ihtiyaç kredisi hacmi 142 milyar TL artış göstermişti. Şu günlerde ihtiyaç kredisinde en düşük yıllık maliyet yüzde 86.8, ama yüzde 186.58’e kadar çıkabiliyor. Şmdi gelelim faiz bu kadar artarken krediye olan talebin niye düşmediğine... Eğer ki ihtiyaç kredisini yüzde 86.8 faizle alıyorsanız, gerçek enflasyonu yüzde 100 kabul etsek bile kardasınız. Ancak temel etken bu değil, temel etken dar ve orta gelirli vatandaşın artık ne maaşıyla ne de kredi kartı desteğiyle yaşayamıyor olması... Kredi kartı patlayan mecburen ihtiyaç kredisi almaya çalışıyor. Alabilirse kredi kartı borcunu kapatacak, ancak birkaç ay sonra hem kredi kartı borcu hem ihtiyaç kredisi taksidiyle yüzleşeceği bir kabusa uyanacak.
TBMM’DE ENERJİ SEKTÖRÜNE İLİŞKİN DÜZENLEMELER GÜNDEMDE
Yerel seçimler nedeniyle çalışmalarına ara veren TBMM Genel Kurulu, 16 Nisan Salı günü tekrar toplanacak. TBMM Genel Kurulu'nda, bu hafta enerji alanında düzenlemeler içeren kanun teklifi ele alınacak. Teklife göre, yerli üretim ve farklı kaynaklardan ithal edilen doğalgaz, Türkiye’de sıvılaştırılarak dünya piyasalarına LNG olarak pazarlanabilecek. Enerji verimliliğini artırmak amacıyla hazırlanan projeler, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 15 milyon TL'yi geçmemek kaydıyla bedellerinin en fazla yüzde 30’u oranında desteklenecek. İçme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlarla Kıyı Kanunu kapsamında kalan kıyı ve sahil şeritleri hariç olmak üzere denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilecek. Olağanüstü hal kararı alınan veya genel hayata etkili afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde, elektrik hizmetlerinin kesintisiz karşılanabilmesi için geçici süreli elektrik enerjisi talepleri belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde karşılanacak. Bu kanunun ciddi çevre sorunlarına sebep olacak yatırımlara yol vermesi çok muhtemel. Eğer ki, teklif bu şekliyle yasalaşırsa karşılaşabileceğimiz doğa yağması çok ciddi sonuçlara yol açabilir. Unutmamalı ki, İğneada’ya termik santral kurmaya kalkan akıl böyle bir akıldı!
İSTEMEYE İSTEMEYE DE OLSA İSRAİL İLE TİCARET KISITLANDI
Önce inkar ettiler, sonra baktılar ki resmi veriler ortaya saçıldı ve İsrail ile ticaretin tıkır tıkır devam ettiği herkes tarafından görüldü. Mecburen Ticaret Bakanlığı, aralarında alüminyum, çelik, çeşitli inşaat malzemeleri, jet yakıtı ve kimyasal gübrelerin bulunduğu 54 ürün grubunun İsrail’e ihracatına yönelik yeni kısıtlamalar açıkladı. Şimdi bu kararın Türkiye’ye yönelik bazı sorunlar çıkaracağını ileri sürenler var. Tabii ki bu İsrail’in tepkisini çekecek, ancak başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere batı ülkelerinin büyük bir tepki göstereceğini sanmıyorum. Bunun sebebi, Türkiye’nin bir ölçüde batıya yanaşma çabalarına yol vermek. Tabii ki bunu Türkiye’ye olan aşklarından değil, Rusya’ya olan nefretlerinden yapıyorlar. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinin zayıflaması, İsrail’e uygulayacağı ambargoyu sineye çekmek için yeterli bir sebep. Şimdilik böyle bir gelişme yok, ancak eğer ki IMF ile masaya oturulacaksa başta ABD’nin dış politika taleplerinin en azından bir bölümünü yerine getirmek durumunda kalacak bu iktidar. Hemen ekleyeyim, bu ambargo kolayca delinebilecek cinsten bir ambargo olma ihtimalini taşıyor. Her ambargo gibi aslına bakarsanız! Söz gelimi pek çok Avrupalı şirket Rusya ile ticari ilişkilerini ve ödemelerini Türkiye ve benzeri ülkeler üzerinden çözebiliyordu. Aynı şey, Türk şirketleri için de Ürdün üzerinden çözülebilir gibi görünüyor. Eğer ki birkaç ay sonraki ihracat istatistiklerinde Ürdün’e yapılan ihracatta ciddi bir artış dikkatinizi çekerse, büyük olasılıkla İsrail ile ticaretin bu şekilde by-pass edildiğindendir.
EVLENECEK ÇİFTLER VE AİLELERİ BUNALIMDA!..
Bahar geldi ve artık evlilik sezonu için hazırlıklar başlıyor. Başlamasına başlıyor da, evleneceklerin işi hiç de kolay değil. Yüksek enflasyon çiftlerin ve ailelerinin kabusu oluyor. Geçen yıl ortalama kalitede eşyalarla bir ev kurmanın maliyeti 300,000 TL civarındayken bu yıl 500,000 TL’yi buldu. Fiyatlar beyaz eşyada yüzde 65, mobilyada da ise çok daha fazla arttı. Düğün masraflarıyla birlikte ev kurmanın maliyeti 600,000 TL! Taksitle alışveriş bir çözüm belki, ancak taksit sınırlaması bu umudu da boşa düşürecek gibi... Perakendeciler düğün alışverişinde talebin düştüğü ve yurttaşların ucuz ürüne yöneldiğini belirtiyor. Perakende veya toplu alımlarda özellikle çeyiz alımlarında düşük taksit sayısı ve kredi zorluğu tüketiciyi oldukça zorluyor. Üreticiler ve perakendeciler kredi kartına 12 taksit talep ediyor. Bir diğer talep de esnaf için kart komisyonlarının düşürülmesi... KDV indirimi de bir diğer beklenti. Söz gelimi buzdolabı, fırın gibi ürünlerde yüzde 20 olan KDV oranının yüzde 10’a çekilmesi gibi... Ancak kemer sıkma önlemlerinin artacağı bir süreçte hemen herkes benzeri talepler içinde! Oysaki ekonomi yönetiminin hedefi ekonomiyi soğutarak enflasyonu düşürmek. Yani bu ve benzeri taleplerin kabul görmesi pek mümkün değil. Belki çözüm finans şirketleriyle üretici firmaların protokoller yaparak satışları uzun dönemli taksitlere bölmesi diyeceğim, ama faiz oranının ne olacağını hesaplamaya bile kalkmayayım! Şu kesin, eğer ki tavizsiz bir kemer sıkma sürecine giriyorsak, evlenmek isteyen çiftlerin işi oldukça zor.
(duvar)