Cennet İle Akraba Arasındaki İlişki

Cennet İle Akraba Arasındaki İlişki

Abone Ol

Akraba, “biriyle aynı soydan olan kimse” olarak tanımlanmaktadır. Akraba ile aynı anlamda “sıla-i rahim” tabiri kullanılmakta olup terim olarak; “kan bağı ve evlenme yoluyla oluşan akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma, ziyaret etme” şeklinde açıklanmaktadır. Bu sebeple anne veya baba tarafından aynı soyda birleşen kişiler, dünyaya geldikleri andan itibaren isteseler de istemeseler de birbirlerini sevseler de sevmeseler de beğenseler de beğenmeseler de “akraba” sıfatını elde etmektedirler.

Akraba olmaktan doğan belirli haklar, görevler ve sorumluluklar vardır. Bunları maddi ve manevi şeklinde sınıflandırılabiliriz. Müslüman, bu haktan doğan görev ve sorumlulukları yapmakla mükelleftir. Dolayısıyla akrabalık bağlarının korunması hem dini bir vecibe hem de kişiyi Allah’a yaklaştıran bir vesiledir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah şöyle buyurur: “Ben Rahmân”ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Akraba ile ilişkiyi sürdürmek, zaman zaman çok da iyi gitmeyebilir. Özellikle maddi konular söz konusu olduğunda akrabalık bağları kopmaya meyilli hale gelebilmektedir. Oysa bu, oldukça narin ve çift taraflı dikkat isteyen bir konudur. Hatta cennete giden yolda kişi için bir vasıtadır. Şöyle ki Hz. Peygamber (sav)’e bir kişi gelerek; “Beni cennete götürecek bir iş söyler misiniz?” şeklinde bir soru sorduğunda Hz. Peygamber ona şu cevabı vermektedir: “Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazını kılar, zekâtını verirsin ve akrabanı gözetirsin.” (Buhari, Edeb, 10) buyurur. Yine bir başka hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber (sav); “Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez.” (Müslim, Birr, 19) buyurmuştur. Aslında akraba ile ilgili bu sürecin ne kadar zorlu bir imtihan olduğu da dikkatleri çekmektedir. Maalesef ki modern çağda bireysel hayat yaşamayı tercih eden kişiler için akraba pek de var olması gereken bir konu olmamaktadır. Oysa ki bu, hadislerden de anlaşıldığı üzere –eğer hadisler sizin hayatınızda önemli ise- kişinin nefsine göre amel etmesi gereken bir durum değil aksine Allah’ın korumayı emrettiği bir farz, Rasülünün tavsiye ettiği bir sünnettir.

Akraba ile ilişkiyi devam ettirmenin imanla da ilişkisi vardır. Başka bir ifade ile akrabalık bağını gözetmek, insanın imanının yansıtması açısından önemli bir ayrım noktasıdır. Yani ahirete inancı olan kişinin hayatına yansımasıdır. Hz. Peygamber’in dilinden öğrenecek olursak ifade edildiğinde kısa ve net olarak şudur: “... Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, akraba ile irtibatını sürdürsün...” (Buhârî, Edeb, 85) Akraba ile alakayı koparmamak, Allah’ın Müslüman üzerine yüklediği bir hak ve vazifedir. Bu açıdan kişiye tercih etme gibi bir özgürlük alanı verilmemiştir her ne kadar insan tercih ettiğini zannetse de. Zira cenab-ı Allah, gerek, “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya hakkını ver; fakat malını israf ederek saçıp savurma.” (İsrâ 17/26) gerek, Öyleyse akrabaya, yoksula ve yolda kalmışlara hakkını ver. Allah’ın rızasını isteyenler için en hayırlı yol budur. Kurtuluşa erecek olanlar da işte bunlardır.” (Rûm 40/38) ayetlerinde kuralı bildirmiştir. Kul ise emre itaat ile memurdur. Bu sebeple şu çağdaki insanın kendi tercihine göre hareket etmesi anlaşılması güç bir durumdur. Akraba ile ilişkide dikkat edilmesi zaruri olan nokta ise; israfa kaçılmadan ve kendini maddi ve manevi olarak yorulmaya sebep olacak durumlardan uzak durulmasıdır. Ayetten anlaşıldığı üzere akrabalık bağlarını sağlam tutmak kulun ya kurtuluş reçetesidir ya da daha kaybetmesidir.

Dinimiz, “emr-i bil ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” yani iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı da Müslümanlara farz olarak emretmiştir. Şöyle ki,

*“Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl 16/90)

*“Rasûlüm! Önce en yakın akrabanı uyar.” (Şuarâ 26/214)

Son zamanların “mahalle baskısı” veya “elalem” dediği şeyde aslında akrabanın her açıdan uyarılması veya başka bir ifade ile “yanlış yapıyorsun-doğru yapıyorsun” diyerek dikkatinin çekilmesi akrabalara düşen bir vazifedir. Son zamanların moda tabiriyle “sen bana karışamazsın” veya “sen benim çocuğuma karışamazsın” diye başlayan cümleler, maalesef ki oldukça popüler olmakla birlikte Allah’ın izin verdiği bir durumdur.

*“Rasûlüm! Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Sevap kazanmak için harcayacağınız şeyleri öncelikle ananıza, babanıza, akrabanıza, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verin.” İyilik olarak her ne yaparsanız, Allah onu mutlaka bilir.” (Bakara 2/215)

Akraba ile ilişkiyi sürdürenlere büyük mükafatlar vardır. Rabbimin insana sunduğu bu güzellikler ve zenginlikler saymakla bitmeyecektir fakat yine Hz. Peygamber’in dilinden konuya dikkat çekelim: “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ile irtibatını sürdürsün!” (Müslim, Birr, 20)

Ahir zaman diye bir kavram var hayatımızda. Artık dünyanın sona yaklaştığını düşündüttüren ve sonsuz olan hayatın başlangıcını haber veren bir tabir. İşte bu zamanda akraba ile arkadaş karşı karşıya geldi. İnsanlar kırıldıklarında, darıldıklarında daha kolay terk edebilecekleri daha özgürlük alanı buldukları maddi-manevi birbirlerini yormadıkları “arkadaşları” tercih etmeye başladılar. Ne ölümde, ne hastalıkta, ne düğünde akrabayı görmek yok sayılır oldu maalesef. Şunu hatırlamakta fayda vardır ki, akrabalar ile alakanın kesilmesi, kıyamet alametlerinden sayılmaktadır. (İbn Hanbel, I, 420)

Peki akrabaların yok sayılması ve sıla-i rahmin terk edilmesinin olumsuz tarafları nelerdir? Mesela “O fasıklar ki, Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği bağları koparırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. En büyük zarara uğrayanlar işte onlardır.” (Bakara 2/27) Yine şu ayete de dikkat çekmek zorundayız: Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönenler, Allah’ın korunup gözetilmesini emrettiği hususları koparıp atanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara gelince, işte lânet de bunlar içindir, varılacak en kötü yer olan cehennem de bunlar içindir.” (R’âd 13/25)

O zaman her Müslüman akrabalarını tanımak, bilmek ve onlarla ilişki kurmak zorunda olduğunu iman ediyorsa eğer, teslim olduysa eğer bilmek zorundadır. Bu konuda cimri davranmaya kalkışamaz, bu konuyu yok sayamaz ve akrabalarının haklarını ve hukuklarını koruyup gözetmek zorundadır. Diğer taraftan akrabaların da diğer akrabalarını zor duruma bırakmaya hakkı yoktur. Bu, ince bir konu olup dikkatin zirvede olması gereken bir durumdur. Her bir Müslüman, Allah’ın huzuruna vardığında “oku Kitabını” emrine mazhar olduğunda bu konuda hesaba çekileceğini bilerek aldığı her bir nefesin hakkını vermekle mükelleftir.