CHP’li başkandan Gazi Murat’a eşi benzeri görülmemiş saygısızlık!

Abone Ol

- Adı: MURAT ESGİN

- 1997 yılında Elazığ’da bölücü terör örgütü PKK’lı teröristlerin kurduğu pusuda ağır olarak yaralanmış ve aylarca GATA Hastanesi’nde tedavi görmüş bir gazimiz.

- Sağ gözünü kaybetmiş, dalağı alınmış, böbreğinin birini kaybetmiş, kafatasının yarısı ağır ameliyatlarla suni olarak yapılmış.

- An itibariyle vücudunda onlarca metal parçasıyla yaşamını sürdürüyor!

- Halen kanser tedavisi görüyor!

- Evli ve 4 çocuk babası.

- 3713 Sayılı kanun gereği gazilik unvanı ve madalya taşıyor.

                                                                 ***

Evet kıymetli okurlar. Bugünkü makalemizin konusu; hem bir gazimizin hikayesini hem de çalıştığı devlet kurumunda nasıl itibarsızlaştırıldığını ve mağdur edildiğini sizlere anlatmaya çalışacağım…

Kurban Bayramı arifesinde mezarlık ziyaretimiz sırasında Kastamonu Belediyesi’nin bir çalışanı tarafından yarım yamalak dinlemiştim aslında bu hikayeyi…

Çok etkilenmiştim bayramdan sonra yazmayı planlamıştım.

Ben yazmayı erteledim ama hikayemize konu olan Gazimiz beni bulmayı ertelemedi. Bayramın ikinci günü telefonum çaldı: “İzzet abi ben terör gazisiyim. Eşim ile birlikte evimizde sizi bayramlaşmak için davet etsek gelir misiniz?” dedi. Telefonun karşısındaki ağlamaklı ve titrek sesli adam.

- Sonra tabi ki gelirim kardeşim sen bana evinin adresini yaz, ben bugün köyüme geldim yarın kabul ederseniz gelirim dedim.

Bayramın üçüncü günü randevulaştık.

Evinin önünde büyük bir heyecanla eşi (son derece mütevazi ve naif bir hanım efendi)   karşıladılar beni.

Gazi Murat Esgin ve eşi ile bayramlaştık. Sonra bayram şekerimizi aldıktan sonra çayımızı yudumlarken başladık sohbete…

Gazi Murat Esgin başladı anlatmaya; “İzzet abi ben sizi yazılarınızdan tanıyorum. Vatan sever bir gazeteci olduğunuz için bu hikayemi size anlatmaya karar verdim.”

- Çok merak ediyordum nerede ve nasıl gazi olduğunu ve nasıl 3713 sayılı kanun ile gazilik unvanı ve madalya aldığını.

Gazi Murat, oldukça heyecanlı ve sesi titrek bir sesle başladı anlatmaya…

- Abi ben ve arkadaşlarım 1997 yılında Elazığ’da bölücü terör örgütüne karşı yaptığımız bir operasyon dönüşü pusuya düşürüldük. Operasyonda 33 arkadaşımızı kaybetmiştik. Benim yaralandığım olayda da 5 arkadaşımız şehit oldu. Benimle birlikte 4 arkadaşım ağır yaralandık. Tek hatırladığım büyük bir patlama sesi ve kafam dahil tüm vücudumun kanlar içinde kaldığı Sol gözümü açtığımda Ankara’da Gülhane Askeri Hastanesinde olduğumu hatırlıyordum o zaman.

Hastanede çeşitli yerlerimden 5’ten fazla ağır ameliyat geçirdim ve aylarca hastanede tedavi gördüm. Sağ gözümü kaybettim. Kafatasımın yarısı yoktu, sonradan suni kafatası yapıldı. Böbreğimin biri ve dalağım alındı. Vücudumda 100’ün üzerinde küçük metal parçaları hala duruyor! Sağ olsun doktorlarımın gayreti Allah’ımın takdiri ile bu şekilde yaşıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanuna binaen beni gazilik mertebesini ve rütbesine layık gördü. Yine ben ve diğer tüm askerler gibi şehit yakınları ve gazileri resmi kurumlara yerleştirildik.

Benim bahtıma da o zaman Kastamonu Belediyesi düştü.

Aylar, yıllar derken evlendim ve çok şükür 4 çocuğum oldu. Bugün halen benim tek yaşama kaynağım eşim ve çocuklarım.

Daha sonraki yıllarda ben kanser hastalığına yakalandım. Ankara’da özel bir hastanede Prof.Dr.Yahya Yıldırım hocamıza gittim. Bana ağır bir ameliyat olacağımı ve mali açıdan da zorlanabileceğimi anlattı. Hangi kurumda çalışıyorsun diye sordu bende Kastamonu Belediyesi cevabını verdim. (Tamam o zaman bu biraz senin maddi yükünü azaltır) dedi.

Sonra gözümün olmadığını fark edince bana gözümü nasıl kaybettiğimi sordu. Bende, ‘terör gazisiyim. Arkadaşlarımız ile birlikte bölücü terör örgütünün pususuna düştük’ hocam deyince. Yahya hocam bir süre sessiz kaldı ve bana yüzünü çevirerek; (Oğlum bu hastanede senin tedavini en üst şekilde yapacağız ve 25 kuruş da para alınmayacak. Sen bu vatana borcunu fazlasıyla ödemişsin. Allah sen ve senin gibi olanlardan razı olsun.) diyerek tedavime başladı.

Benden 25 kuruş para almadan hastanede yattığım süre içinde el üstünde tutularak üst seviyede moral motivasyon yüklemesiyle hastaneden taburcu edildim.

Gazi Murat’ı ağlatan ve bu vatana karşı üst seviyede aidiyet duygusu besleyen olayın birinci bölümüydü bu hikayenin.

Şimdi gelelim Gazimizin hikayesinin ikinci bölümüne…

“Abi ben yıllar yılı Kastamonu Belediyesi’ndeki tüm yönetimler tarafından ve arkadaşlarım tarafından itibar gördüm. Bende bunu hiçbir zaman su istimal etmedim. Bana verilen görevleri elimden geldiği kadar yaptım ve helalinden kazandığım parayla da halen evimi geçindiriyorum, 4 çocuğumu da bu sayede okutuyorum.

Kastamonu Belediyesi’nde daha önceki yıllarda su deposunda bekçilik, büro memurluğu dahil her şeyi yaptım halende Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı kantarda görevliydim. Taa ki bayramdan bir gün öncesine kadar.

GAZİ’Yİ TEMİZLİK İŞLERİNE VERDİLER!

Bayram tatilinden bir gün önce çalıştığım birim amirim beni makamına çağırdı ve elime bir kağıt tutuşturdu. “Bu ne dedim.” Amirim ağlamaklı bir sesle (Başkana senin durumunu anlattım. Lakin O’da yer değiştirecek dedi) ve beni Temizlik İşleri’ne görevlendirdiler.

Bayram süresince ben başta olmak üzere eşim ve çocuklarımızın gözyaşları sel oldu. Geceleri uyuyamaz olduk. Benim bu işe ihtiyacım olmasa hemen emekli olup çeker giderim. Lakin benim evimi geçindirebilmem ve 4 çocuğumu okutabilmem için bu işe ihtiyacım var. Sağlığım elverse işte ayırt etmem. Sonuçta cadde ve sokaklarda temizlik yapanlarda bizim kardeşlerimiz. Onlarda ev geçindiriyor. Lakin benim dosyamda ağır engelli raporlarım var. Gözümün birisi yok. Dalağım ve böbreğimin biri yok. Halen ben vücudumdaki metal parçaları nedeniyle elektronik cihazlardan bile geçemiyorum. Bin 300 kişinin çalıştığı koskoca Kastamonu Belediye’sinde bana verilecek daha hijyenik bir iş bulamadılar, ona canım sıkılıyor.

“DÜŞTÜĞÜM PUSU BU KADAR CANIMI ACITMAMIŞTI”

Vallahide billahi de gazi olduğum o olay benim canımı bu kadar acıtmamıştı!

Kaç yıldır hiç siyasete karışmadım, sosyal medya hesaplarımdan bugüne kadar siyasi bir paylaşımda da bulunmadım. Ben ekmeğinin peşinde olan birisiyim. Çok üzgünüm İzzet abi…

Size hikayemi anlattım. Özel hastanede çalışan bir vatansever doktor (Prof.Dr.Yahya Yıldırım) bana sen bu vatana borcunu fazlasıyla ödemişsin diyor, diğer tarafta yıllarca çalıştığım Kastamonu Belediye Başkanı Hasan Baltacı bana bu muameleyi yapıyor. Varın bundan sonraki yorumu siz yapın!”

Kıymetli hemşehrilerim; Kahraman Gazimiz Murat Esgin’in anlattıkları işte böyle…

Gazi Murat bu mübarek Kurban Bayramı günü bana bu hikayesini anlatırken, hem ağladı hem de beni de ağlattı.

Sonra duygulu bir şekilde vedalaşmak üzereyken kapının önünde Gazi Murat bana şöyle dedi. “Tüm bunları yazabilecek misin İzzet abi”

Kıymetli hemşehrilerim…

Ecdadımızın bir asır önce (Kurtuluş Savaşında) bu toprakları bize vatan yapmak için verdiği mücadeleyi kitap yapmış (İstiklal Yolu) bir gazeteci olarak, ben yaşanmış bu gerçek olayı yazamayacaksam eğer bu topraklarda yaşamamalıyım öyle değil mi?

Benim töremde, dinimde, aldığım eğitimde bana bunu emreder…

Sen rahat yaşa Gazi Murat. Bu topraklarda hala Dr.Yahya Yıldırım gibi milyonlarca vatansever yaşıyor…

Dik dur, sen eğilme, bu necip millet seninle…

NOT: (Bayramdan sonra Kastamonu’nun cadde ve sokaklarını göğsünde Gazilik madalyası ile temizleyen bir temizlik işçisi görürsek eğer şaşırmayalım.)

GÜNÜN SÖZÜ:

“Kimisi toprak kadar kıymetli, kimisi bir ot kadar gereksiz! Herkes yaşıyor bir şekilde, kimisi şerefli, kimisi şerefsiz.”