Genel

Düzce'de balıkçı ailenin 5. kuşak temsilcisi 100 yıllık geleneği sürdürüyor

- Balıkçı Çağdaş Özer: - "Bu tutku küçüklükten beri kanımıza işlediği için ne kadar zor olursa olsun severek yapıyoruz. Normalde bir insan bunlara katlanmaz. Sevdiğimizden uykusuzluğu, yorgunluğu görmüyoruz. Balıkçılıkla ilgili öyle bir heves ve aşk var ki karada kaldığım zamanlar hastalanıyorum"

Abone Ol

DÜZCE (AA) - GÖKSEL CÜNEYT İĞDE - Düzce'nin Akçakoca ilçesinde bir asırdır balıkçılık yapan ailenin meslekteki son temsilcisi 36 yaşındaki Çağdaş Özer, 20 yıldır Karadeniz'in serin sularında ekmeğini kazanmaya devam ediyor.

Özer ailesinin balıkçılık serüveni, 1920'li yılların başında Artvin'in Hopa ilçesinden Akçakoca'ya göç etmelerinin ardından başladı. Akçakoca'ya yerleşen ailenin büyük kısmı balıkçılığa yöneldi, bazı fertleri ise fındık yetiştiriciliğiyle uğraştı.

Ailenin en büyüğü Mehmet Özer ile başlayan balıkçılık macerasını, oğlu Yaşar, torunu Haydar ile torununun oğlu Adnan Özer sürdürdü.

Ailenin 100 yıl önceye dayanan balıkçılık serüveninin 5. kuşak temsilcisi Çağdaş Özer, AA muhabirine, dedelerinin zor şartlar altında balıkçılık yaptıklarını belirterek, "O zamanın teknolojisiyle balık avlamak biraz zor. Böyle bizimkiler gibi ağlar yok. Oltayla kalkan balığı avcılığına başlamışlar. Makine de yok, yelken ve kürekle açılıyorlarmış. Liman da yok, olumsuz hava şartlarından etkileniyorlar, kayıklarını kuma çekiyorlarmış. Daha sonra yine oltayla torik ve palamut avlamaya devam etmişler. Teknoloji olmadığı için geçimlerini sürdürecek kadar balık avlamışlar. Şimdi de 5. kuşak olarak en son bana kaldı." diye konuştu.

Yaklaşık 20 yıldır profesyonel balıkçılık yaptığını dile getiren Özer, mesleği ilkokul çağında dedesi ve babasının yanında öğrendiğini söyledi.

- "Zaman zaman günde yaklaşık 20 saat çalışıyoruz"

Yakın zamanda kız çocuğu babası olacağına değinen Özer, tüm zorluklarına rağmen ata yadigarı balıkçılığı ömrü yettikçe sürdürmeye kararlı olduğunu vurguladı.

"Balıkçılık zor, ailenden uzak çalışıyorsun." diyen Özer, mesleğinin giderinin ve risklerinin yüksek olduğunu dile getirdi.

Özer, zaman zaman günde yaklaşık 20 saat çalıştıklarından bahsederek, şöyle devam etti:

"Çalıştığın 3-4 aylık dönem içinde 2 haftada bir kısa süreliğine eve uğrarsın, ihtiyaçlarını karşılar yine dönersin. Bu tutku küçüklükten beri kanımıza işlediği için ne kadar zor olursa olsun severek yapıyoruz. Normalde bir insan bunlara katlanmaz. Sevdiğimizden uykusuzluğu, yorgunluğu görmüyoruz. Balıkçılıkla ilgili öyle bir heves ve aşk var ki karada kaldığım zamanlar hastalanıyorum. Boş kalıyorum, boş kaldığım zaman da kendimi dinliyorum, böyle olunca da hastalanıyorum ama denize çıktığımız zaman her şey bitiyor. Denizde güneşin doğuşuna, batışına baktığımız zaman huzur buluyoruz. Az da balık yakaladık mı zaten dünyalar bizim oluyor."

Endüstriyel balıkçılık yapmadıkları için mayıs ayında da İstanbul Boğazı'nda 2 ay avlandıklarını anlatan Özer, daha sonra tekrar Akçakoca'ya dönerek yeni sezona kadar tekne ve ağlarının bakımını yaptıklarını kaydetti.

Özer, mayıstan itibaren çinekop ve lüfer avlamaya başladıklarını belirterek, "Palamut avcılığı ise nisandan eylül ayına kadar hem endüstriyel hem de küçük balıkçılar için yasak. Yeni sezona da eylülden itibaren yine çinekop ve lüferle başladık. Şimdi de palamut avcılığına çıkıyoruz, ona göre ağlarımızı teknemize aldık." ifadelerini kullandı.