Aldatma, günümüzün büyük sorunlarından. Aldatılan çoğu evli kadın boşanmayı tercih etse de bazıları evli olduğu erkeğin ruh sağlığının normal olmadığını bildiğinden boşanması durumunda kendine ve çocuklarına zarar verebileceğinden endişelenip bu kişilerle evli kalmaya devam edebiliyor! Klinik Psikolog ve psikoterapist Şanver Yerebakan, erkeklerin neden aldattığı ile ilgili psikolojik değerlendirmelerde bulundu. Bu kişilerin ciddi kişilik problemleri olabileceğini söyledi.
Son zamanlarda, çift terapilerine başvurma sebepleri arasında, aldatma önemli bir yer tutmaktadır. Her sabah İstanbulda milyonlarca çift aldatılma ihtimaliyle güne başlamakta, inkar ederek ve olağan akışında günü tamamlayarak evine dönmeye çalışmaktadır. Her gün erkeklerin bir kısmı aldatmayı ilk kez düşünmekte, bir kısmı aldatma ile ilgili ilk adımı atmakta bir kısmı da aldattığı kişiyle ilk beraberliğini yaşamaktadır. Oran olarak baktığımızda küçük bir miktar olsa da sayı olarak düşündüğümüzde iyimser bir bakışla bile her gün yüzlerce kişinin sadakat sınırlarını ihlal ettiğinden bahsetmek mümkündür.
Aldatma, eşlerin birbirlerine ait olması gereken özel alanlarını duygusal veya cinsel olarak başka bir kişiyle paylaşmaları, sadakat ilkesini çiğnemeleridir. Sadece cinsel olarak aldatma ya da sadece duygusal olarak aldatma olabileceği gibi, hem cinsel hem de duygusal paylaşımların olduğu bir ilişkiye bağlanarak aldatma da sık karşılaşılan bir durumdur.
Aldatılma öğrenildiğinde, önce bir kriz dönemi olmakta ve aldatılan kişinin kırgınlık -öfke zeminindeki duyguları ortaya çıkmaktadır. Sonrasında eşler, masaya oturmakta ve yaşanılan durumun ilişkiyi nasıl etkileyeceği konuşmaktadır. Aldatmanın boyutu ve içeriği ilişki içinde onarılabilecek durumda ise, aldatan kişinin yaptığı hatanın sorumluluğunu alarak samimi bir konuşma yapması ve af dilemesi, aldatılan kişinin de zaman içerisinde bağışlaması ile aşılabilmektedir. Eğer durum, kendi aralarında çözemeyecekleri kadar büyük bir hasar oluşturmuş ama onarmak ve devam etmek gibi bir karar vermişler ise, bir çift terapistinden yardım alarak, terapi sürecine başlamaları yararlı olmaktadır. Eğer çift, yaşanılan durumu onarılamayacak boyutta görüyor veya iyileşmesini tercih etmiyorsa, ilişkiyi bitirmeye kararını vermektedirler.
Aldatmak, bazen bir ilişkinin görülmeyen problemlerinin sonucu olarak ortaya çıkmakta bazen de ilişkideki problemlerin başlamasını tetikleyen asıl yaşantı olmaktadır. Duygusal ilişkilerin çoğunda, bağlılık ve sadakat ilkesi karşılıklı olarak ortaya konan temel beklentidir. Diğer bütün paylaşım alanları, deneyimler, değerler ve planlar bu ilke üzerine bina edilir. İlişkiyi temelden sarsan aldatma, affedilmesi ve onarılması en zor olan ilişkisel yaralar açabilmektedir. Unutmayalım ki aldatma sonrasında ortaya çıkan yaraları onarmak için ortaya konan emek, aldatmamak için sınırları korumaya yönelik gösterilen çabadan, çok daha fazladır…
Erkekler neden aldatır ?
Psikodinamik, bilişsel, duygusal ve ilişkisel birçok sebepten bahsetmek mümkündür. Aldatma nedeniyle psikoterapi desteği almak için merkezimize başvuran çiftlere baktığımızda, birçok faktörün etkili olduğu görülmektedir.
1- Evdeki annenin yetmemesi, bir de kadına ihtiyaç duyması
Evlilik hayatının belli bir kısmından sonra kadınların annelik özellikleri artabilmekte ve kadınlık özellikleri zayıflayabilmektedir. Bazı kadınların anaç tarafının kuvvetli olması ya da çocuk sahibi olduktan sonra öz bakımını ve kadınlık ihtiyaçlarını ihmal etmesi bu süreci hızlandırabilir. Evde bir annenin olması, erkek beyninin alışık olduğu bir durumdur ve anneyle nasıl ilişki kuracağını da çok iyi bilir. Tıpkı çocukluk ya da bekarlık dönemindeki gibi çok kıymetli, sevilmeyi hak eden, tüm isteklerinin ve beklentilerinin yerine getirilmesi gereken bir anne olur evdeki kadın. Annenin karşısında da hayırlı erkek evlat olmaya çalışır evdeki adam. Dışarda ise bekarlıktan kalma serseri tarafıyla flörtleşen ve aldatmaya yönelen bir erkek ortaya çıkar.
2- Kadınları, evlenilecek ve eğlenilecek olarak ikiye ayırması
Bazı erkekler, kadınları evlenilecek(hanımefendi) ve eğlenilecek(hafif meşrep) olarak ikiye ayırır. İki farklı kadının karşısında kendini de evlenilecek(efendi) ve eğlenilecek(serseri) olarak iki farklı parçaya böler. Bu anlayışla ilişkilerini sürdüren biri, bir tarafta hanımefendi ile beyefendi arasında ortaya çıkan ilişki(değerli, kutsal, evlenilecek, saf ve temiz), diğer tarafta ise serseri bir adam ile hafif meşrep bir kadın arasında ortaya çıkan ilişki(haz peşinde koşan, keyifli ve eğlenceli, geçici, güvenilmez, değersiz) şeklinde, birini yaşarken ötekini yok saydığı bir ilişki kurma biçimine sahip olabilmektedir. Özellikle evlenme ya da ciddi ilişki kurmaya karar verinceye kadar serseri tarafıyla cinsel doyum yaşadığı ilişkiler, ciddi bir ilişki ya da evlenme sonrasında bastırılmakta ama ortadan kaybolmamaktadır. Daha önceki hatalarını(serseri tarafı) yok sayarak ya da o tarafını kontrol etmeye çalışarak devam ettirdiği ilişkide, kendini ve ilişkisini daha kıymetli görebilir. Bu saygıdeğer beraberlik, cinsel ve duygusal dinamikleri zayıfladığında, zamanla görev ve sorumluluklardan ibaret bir ilişkiye dönmeye başlayabilir. Tam bu noktadan sonra bir taraftan elindeki kıymetli ilişkiyi devam ettirmeye çalışırken bir taraftan da eğlencenin ve hazzın eski adresi olan serseri tarafını dışarıda başka kadınlarla tekrar yaşamaya yönelebilmektedir. Tıpkı eskiden evde annesinin yanında efendi olup dışarda cinsel ve duygusal tatmin kaynaklarına yöneldiği gibi şimdide eşinin yanında efendi olup dışarda farklı kadınlara yönelmeyi farkında olmadan tercih ederek eskiyi tekrar ediyor olabilir.
3- Kırgınlık ve öfkenin mesafeye dönüşmesi
Eşlerin hassas oldukları bazı konularda ya da durumlarda yaşadığı incinme, çoğu zaman tartışmalara sebep olmaktadır. Tartışmalar, haklı çıkma çabası ve güç mücadelesine dönüştüğünde ise incinmeler ortaya çıkmakta ve buna bağlı öfke duygusu artmaktadır. Onarılmadan üstü örtülen bu yaşantılar, soğukluk ve mesafeye sebep olabilmektedir. Araya soğukluk ve mesafe girmiş olan çiftin tekrar yakınlaşmak ile ilgili isteği ve umudu azaldıkça, hem yalnızlık duygusu hem de öfke duygusu ile yeni arayışlara girebilmektedirler. Kadınlar, bu yaşantılarını yakınlarıyla paylaşarak kendilerini yatıştırmayı daha iyi becerebilirken, erkekler duygularını biriyle paylaşmayı zayıflık olarak gördüklerinden dolayı yok saymayı tercih ederler. Yalnızlık, kırgınlık ve öfke duyguları biriktikçe, uzaklaşmaya ve kendini yatıştırabilmek için haz odaklı eylemlere(alkol, aldatmaya vs.) yönelebilmektedirler. Bazen huzursuzluktan günlük olarak uzaklaşma ve öfkesini çıkarabilmek adına günü birlik cinsel ilişki yaşamayı seçerken, bazen de hem cinsel hem duygusal paylaşımların olduğu bir ilişki içerisinine girerek, kendini yalnızlıktan kurtarmak ve eşine karşı olan öfkesini ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
4- Yeterli olgunluğa ulaşamaması sebebiyle sınırları koruyamaması
Ruhsal yapımızın en önemli özelliklerinden bir tanesi irade gücüdür. Tercih ettiklerimizi uygulayabilmek adına öfkemizi, cinsel arzularımızı, haz kaynaklarımızı, isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı yönetebilmemiz ancak gelişmiş bir irade ile mümkündür. Hayatın ilk yıllarından beri gerçekliğe uyum sağlayabilmek, tercih yapabilmek ve sorumluluk alabilmek adına yaşadığımız deneyimlerle irademiz gelişir ve kişilik yapımızın en önemli parçası haline gelir. Bu yaşantılarla, hazzın peşinden koşan çocuk kimliğinden, tercihlerin sorumluluğunu taşımaya çalışan yetişkin kimliğine doğru olgunlaşmamıza mümkün olur. Bir ilişki yaşama ya da evlenme kararını veren erkek, ruhsal olarak belli bir olgunluk içerisindeyse, sadakat ilkesinin sınırlarına uyum göstermesi beklenir. Gerçeklik değil de haz ilkesiyle yaşıyor ise sınırlar değil doyum öncelikli olur. Olgun bir kişilik, evliliği ya da ilişkisi yolunda gitmiyorsa bunula yüzleşebilir, ya onarmak ya da bitirme kararını alıp sorumluluğunu yerine getirebilir. Eğer yüzleşecek, karar verecek ve sorumluluk alacak olgunluğu yoksa ne ilişkiyi iyileştirebilir ne de bitirebilir. Devam etmeye ya da onarmaya karşı isteksizlik, ayrılmaya karşı korku ve endişe hisseder çoğu zaman. Gerçekle yüzleşebilecek gücü olmayan kişi, cinsel yada duygusal olarak aldatarak, geçici olarak rahatlayacağı ve haz alacağı üçüncü bir yasak yola sapabilir. İlişkisi eksik ve hasarlı devam ederken, iyi hissettiren bir yasak ilişkiyle kendini yatıştırmaya yönelir.
5- Geçmiş aldatma deneyimlerinin olması, ilk kez yapmaktan ikinci kez yapmanın daha kolay olması
İnsan beyni, bilmediği bir şeyi ilk kez yaparken biraz endişelenir. Süreç hakkında bilgisi ve öngörüsü olmasına rağmen deneyimi olmadığında, yeterince güvende hissetmez. İlk kez aldatmayı düşünen biri için de sonuçlar karmaşık ve kaygılandırıcıdır. Zihin, ruhsal yapıyı koruyabilmek adına, aldatma sürecinde ortaya çıkabilecek riskleri ve zarar görme ihtimali olan kısımları, fanteziler eşliğinde kişinin önüne koyar. Olumsuzlukları kontrol edebilmek için olabileceklere karşı fanteziler geliştirdikçe, aldatmadan alacağı keyif ile zarar görme ihtimali arasındaki makas açılır. Haz arayışında olan nefis, süreçte daha fazla acı çekeceğini hissettiğinde ise aldatmadan vazgeçebilir. Fakat daha önceki ilişkilerinde aldatmayı deneyimlemiş, süreci kontrol edebildiğini hissetmiş ve büyük zararlar görmediğini farketmiş olan birinin beyni, aldatmayla ilgili sadece bildiği bir şeyi tekrar eder. Yani aldatma sürecinin sınırları ve risklerini daha net, yönetmeye dair beynin tecrübesi var, alacağı keyif ile ilgili beyinde bir karşılığı var ise işler daha kolay olur. Sadece kişinin yapmayı istemesi yaşaması için yeterli hale gelir. Her zaman, bir şeyi ikinci kez yapmak daha kolay olur.
6- Duygusal olarak yalnız olması, yeni ilişkilere açık hale gelmesi
Erkekler, bir kadını elde etmeden önce fethetme arzusu ile başarılı olmaya odaklanırken, elde ettikten sonra kendilik duygularını düzenleyecek, temel ihtiyaçlarını(değerli olma, güçlü olma, beğenilme, takdir edilme, özel olma) karşılayabilecek kadınları uzun süre hayatının merkezinde tutarlar. Bazı kadınların, özellikle çocuk sahibi olduktan sonra hayatının merkezine çocuğunu alıp, çocuğuyla kurduğu ilişkide(sevilme, değerli olma, güvenle bağlanabilme/terk edime endişesi taşımadan bağ kurma) gibi ihtiyaçlarını karşıladıkları dönemde eşiyle olan özel ilişkisi zayıflayabilmektedir. Erkek de kendini, sadece evin ihtiyaçlarını gören, eşinin beklentilerini yerine getiren biri gibi hissedebilmektedir. Daha önce evin merkezinde olan ve kadının temel bağlanma nesnesi olan erkeğin yerini çocuk/çocuklar alabilir, bu durum farkında olmadan çiftin arasındaki duygusal-cinsel tüm paylaşımları azaltabilir. Böyle dönemlerde erkeğin ilişkiden beslenme oranı azalmakta ama sorumlulukları artmaktadır. Bazı erkeklerin, bu dönemlerde yaşanan tartışma ve kırgınlıkları tolere etmesi zorlaşabilir. İlişkiyi onarmak ve güçlendirmek yerine, dışarıya yönelip farklı kadınlarla yakınlaşması mümkün olabilir.
7- Erkektir yapar anlayışıyla büyümesi
Cinsel kimliğin oluşumu ve karşı cinsle nasıl ilişki kurulacağı, çoğu zaman farkında olmadan öğrendiğimiz durumlardır. Erkeğin istek ve ihtiyaçlarının birincil öneme sahip olduğu, erkek egemen bir kültürde büyüyen çocuk, gerçekliğin sınırlarının kadınlar ile erkeklerde farklı olduğu inancına sahip olabilir. Kadınlar için ayıp olan bir çok davranışın erkekler için hak olduğu, kadın için günah olanın erkek için mübah olduğu bir sosyolojik yapı, sistem kurucu eril gücün en hafif tabir ile kendine kıyak geçtiği şeklinde değerlendirilebilir. Yazılı olarak beyan edilmese, ulu orta konuşulmasa da, erkeğin haz kaynaklarına karşı sınırların daha esnek olduğu toplum tarafından kabul edilir. Erkek, yanlış bir şeyi istediğinden dolayı yaparsa hoş görüşmez ama geri dönülmez bir yola girmiş de değildir. Örneğin, namus için erkek cinayeti işlendi diye çok haber okumayız ama kadın cinayetleri ülkemizin kanayan yarasıdır. Geleneksel yapının ve toplumun, erkeğin lehine sınırları esnetiyor oluşunu, anelerin erkek çocuklarının cinsel yaşamına çizdiği sınırlar ile kız çocukların cinsel yaşamlarına çizdiği sınırların birbirinden farklı oluşundan anlayabiliriz. Anadoluda dillere pelesenk olan “Erkek yaparsa çapkın, kadın yaparsa fahişe” sözü bu anlayışın özeti gibidir. Erkeğin aldatmasını “olmasa daha iyi ama yapıyorsa kendi bilir” şeklinde değerlendiren sosyolojik yapı içerisinde, erkeğin aldatma sonrasında çevreden tepki alma oranı düşük, öz saygısını kaybetme ihtimali az ve yasak ilişkiyi içsel olarak legalleştirme eğilimi fazla olabilir.
8- Bir dalı tutmadan ötekini bırakamıyor olması
Ayrılık kararı almak, ötekinin boşluğunu derinden hissetmek ve bir bilinmezlik içerisinde yalnız kalmak anlamına gelebilmektedir. Bazı insanlar için, alıştığı bir insandan ayrılması ve onun kapladığı alanın boş kalması kısa bir süre rahatlama gibi gelse de sonrasında tahammül edilemez bir huzursuzluk hissettirebilir. Bu boşluk ve huzursuzluğu yoğun olarak hissetmemesi için, başka bir kadınla aldatırken eşinden ayrılmayı düşündükleri görülmektedir. Böyle bir pozisyondaki erkek için amaç, aldatmanın keyfini yaşamak değil eşinden ayrılma sürecinde güçlü hissetmektir.
9- Eşlerin birinde aldatılma ile ilgili geçmiş travmalarının olması
Bazen eşler, geçmiş yaşantılarında gözlemledikleri veya maruz kaldıkları aldatma hikayelerini, farkında olmadan ilişki içinde tekrar edebilmektedirler. Örneğin; kadın, babasının annesini sürekli aldattığına şahit olarak büyüdüyse veya kendi hayatında aldatılma travması yaşadı ise eşini daha çok kontrol etmeye yönelebilmektedir. Eşinin aldatmasından korkarak kontrol etmeye, suçlayıcı bir tavırla sorgulamaya devam ettiğinde, erkek haksızlığa uğradığını ve suçlandığını hisseder. Belli bir zamandan sonra öfkelenen erkek, iç dünyasında eşini cezalandırmak amacıyla aldatma girişiminde bulunabilmektedir. Böylece kadının en korktuğu durum kendini doğrulayan kehanet haline gelmektedir. Örneğin; Erkek, babasının annesini sürekli aldatıyor olduğunu biliyor ve anneye hem hak veriyor hemde annenin şikayetçi halinden çok rahatsız olarak büyüdüyse, benzer bir döngüyü tekrar edebilir. Babası gibi olmamak ve eşini de annesinin pozisyonuna düşürmemek yegane amacı olsada, günün birinde eşinin bazı davranışlarını annesine benzetebilir ve eşine karşı duyduğu huzursuzluğuyla baş etmek için babasının çözüm yolunu tekrar edebilir. İhtiyaç duyduğumuz ve yaşamak istediğimiz ilişkiyi, bildiğimiz ve kaçmak istediğimiz geçmiş aile ortamındaki anılarımızın üstüne inşaa ederiz. Denge bozulduğunda, geçmişte var olan şu ana hakim olabilir ve farkında olmadan kaderimize dönüşebilir.
10- Ciddi bir kişilik bozukluğunun olması
Ağır kişilik bozukluğu grubunda yer alan insanların yapısal bazı kusurları vardır. Temel özelliklerine baktığımızda; dürtü denetimi zayıf(aşırı iyi-aşırı kötü duygu salınımları), kimlik dağınıklığı fazla(değerli-değersiz, sevilen sevilmeyen, üstün-yetersiz), gerçeklik algısı düşük(olumlu-olumsuz olarak aşırı abartma), empati becerisi yok denecek kadar azdır. Aldatma durumuna ilişkin duygu ve düşünceleri de durumdan duruma değişiklik gösterebilir. Bazı dönemlerde çok katı ve net sınırlar çizerken bazı dönemlerde tamamen farklı bir anlayışla aldatmayı olağan görmeyi aklileştirebilir. Birçok konuda bir zamanı bir zamanına tutmayan bu insanların sürdürülebilir tutumlar geliştirmesi zordur. Bir dünyanın en kibar ve anlayışlı erkeği gibiyken, başka bir gün dünyanın en kaba ve zalim adamı olabilmektedirler. Ya siyahtır ya da beyaz çoğu zaman. Siyahta olduğu bir dönemde, etik-ahlaki sınırlar çok etkili olmaz ve gerçekliği de o kadar umursamaz. Dünya ve insanlar zaten kötüdür, kendi de kötü olsa değişen bişey olmaz diye bakabilir, haz alacağı ve doyum bulacağı yasak ilişkilere yönelebilir.
(sanveryerebakan.com)