HAYATIN GAYESİ, GÖK KUBBEDE HOŞ BİR SEDÂ BIRAKABİLMEK DEĞİL Mİ?

Halime Korkmaz kaleme aldı.

Abone Ol

HAYATIN GAYESİ, GÖK KUBBEDE HOŞ BİR SEDÂ BIRAKABİLMEK DEĞİL Mİ?

Türk Dil Kurumu’nda kelime; “Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil.” olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile düşüncelerimizin dışa yansıması gök kubbeye gönderilmesidir desek nasıl olur? Bu anlamda kelimeler, bizim kimliğimiz, bizim aynamız, bizi biz yapan servetimizdir. Bu servetin temellerinin atıldığı yer hiç şüphesiz ailedir. Anne-babanın kullandığı her bir kelime; çocuklarında vücûd bulur. Bu açıdan kulakların duyduğu her bir kelime; anne-babanın, çocuklarına manevi mirasıdır. Çocuk, ebeveynlerinden ne duyarsa bunu hafızasına alır ve bir müddet sonra kendi hazinesi olarak bunları kullanmaya başlar. Bu sebeple her çocuk, anne-babanın kelime taşıyıcısıdır. O zaman şunu sormak zorundayız? Bu topluma kim, nasıl ve ne şekilde miras bırakıyor ve bırakmak zorunda? Bu konudaki zenginliğimiz veya fakirliğimiz neler acaba? Ne zor bir soru bu. Çünkü bu suale tek şudur diyemiyoruz. Zira insan konuşan bir varlık olduğu için işte, evde, okulda, çarşıda, pazarda, markette, gezmede kısaca her yerde kelam ettiği için her mekan ve her an ailelerin mirası olan kelimeler karşımıza çıkmakta. Küfürler, argolar, hakaretler kulaklarda yer edinmekte. Güzel bir söz, kalbe sirayet ederken ne sıklıkla kulaklarımız güzel bir söz duyuyor sormak istiyorum? İnsan, hayatının başlangıcından itibaren ailesinden kendisi güzel söz duymadığı için olabilir mi? Yani insan kendi bilmediğini/duymadığını sana verebilir mi ki? Sürekli küfür duyan biri hiç şüphesiz küfür aktaracaktır. Sürekli argo duyan biri çantasından onu çıkaracaktır. Nezaket görmeyen biri, sözleriyle size nezaket uygulayabilir mi ki? Ahhhh! Ne acı bir gerçek ama çok da ehemmiyet vermediğimiz bir gerçek...

Neden ebedi alemde açılacak olan defterimizde güzel söz yer almasın ki? Halbuki güzel söz, tatlı dil insanın en büyük sermayesi değil midir? Hz. Peygamber (sav); “Güzel söz, sadakadır.” buyurmamış mıydı? Bu hadise tersinden bakarsak “kötü” sözlerin de kişiye vebal olduğunu düşünmemiz gerekmez mi? O zaman insan, kullandığı her sözün de yükünü yüklenmiş olduğunu düşünüyor mu acaba? Düşünmüyor sanırım ki ağzına geleni ağzına geldiği gibi kullanıyor. Bilmiyorum yine…

Müslüman, kullandığı kelimeden habersiz olamaz. İnsanoğluna kullandığı kelimeleri neden söylediği sorulduğunda “farkında değilim, art niyetim yok, sen de hemen alınıyorsun” sözleriyle cevap vermesi onun kaçış cümleleri değil de nedir? Zira mümin; davranışlarından habersiz olamama hakkına sahip olmadığı gibi kullandığı kelimelere de bîhaber olamaz. Yüzümüze şimşek gibi çakan Peygamber (sav)’in şu sözünü her Müslüman bilmekle mükelleftir: “En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi? Onlar gevezelik edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.” Demek ki, Müslümanın kötü söz söylemeye hakkı olmadığı gibi pervasızca kelimeler kullanmaya da hakkı yoktur. Konuşmak yasak olduğu gibi iletişimin diğer bir çeşidi olan yazmada da yine aynı kuralların geçerli olduğunu unutmaması gerekir insan. Aynı zamanda Müslüman bireylerin dillerinden de emin olunan kişi olmak zorunda olduklarını unutmamaları gerekir. Ne yalnızken ne de kalabalıklarda dilinin ayarını bilmeyen kişinin kendi Müslümanlığını sorgulaması gerekmez mi? Yani diller de ayara muhtaçtır kısaca. Sizce toplumda kaç kişi bu sorumluluğunun farkında olarak yaşıyor?

O zaman kelimeleri kullanmadaki ölçü ne olmalı? Çok konuşma ile boş konuşma arasında bir hayat süren insan! İkisinin de bir Müslümanın hayatına yakışmadığını ve kendisine yakışanı bulması gerektiğini bilmesi gerekir. Neyi, nasıl, ne kadar konuşacağı kendisine öğretilmediyse ve kendisi de ortamını değiştirip olması gerekenin yaşadığı ortamın dışında var olduğunu bilmiyorsa –ki bilmemek imkansız neredeyse, sadece öğrenmek istemez- hayatın güzelliklerle ve güzel sözlerle daha güzel olduğunu öğrenmeli. Peygamber sözünde şöyle bir öğüt vardır: “Her kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun…” Bu tavsiyeyi duyan, gören, okuyan kişinin konuşma konusunda da hayatında sınırsız olmadığını bilmesi elzemdir. Zira hadiste ahirette konuşulanlardan sorumlu olunacağı da dikkate değer bir uyarıdır. Hayat sizin, tercih de size ait sevgili okuyucu ama tercihlerinizin sorumluluğunu üstlendiğinizi fark etmeniz gerekmez mi? Zira şu gök kubbede söylenilen her bir söz, kayıt defterine yazılırken neden hoş bir sedâ bırakmak yerine kötü söz çöplüğüne kendini atıyorsun?

Güzel söz söylemek; Rabbimizin her insandan istediği bir şeydir. Bu durum, sadece Müslümanlara değil diğer ümmetlere de emredilmiştir. Mesela Kur’an-ı Kerim, İsrailoğullarından “… herkese güzel söz söyleyeceksiniz. …” diye söz alınmış olmasına rağmen çok azının bu sözünde durduğunu da haber vermektedir. O halde insanın dünyaya ayak bastığı andan beri güzel söz söylemesi bir emir olarak bildirilmiştir. Çok az kişi bu emre itaat ederken dünyada kötü, kaba söz söylemek de kalbi ince olan insanı üzmektedir. Ve İnsan kalbi nezakete, zerafete meyilli iken yine kendisi gibi başka bir insanın dilinden çıkan kaba, kötü söz de insan kalbine zarar vermektedir.

Hadi gelin hep beraber şu duayla sözümüzün güzel olması için çaba sarf edelim. Ama önce kelime hazinemizi kontrol edelim ve bu konuda Hz. Peygamber’in şu duası bize rehberlik etsin ister misiniz? “Allah’ım! Dilimin şerrinden sana sığınırım.