HERKESİN BİR TÜRKÜSÜ VAR

HERKESİN BİR TÜRKÜSÜ VAR

Abone Ol

Türküler ki, Ahların, eyvahların, gökkuşağı..

Yüreğin nefese klavuzu türküler


Ana kucağında başlar tanışıklığımız türkülerle.

Tahta beşik, bez kundakta ninnilerle daldık derin uykulara.

İlk türkümüzdür, anamızdan duyduğumuz ninniler.


Her türkünün bir hikayesi vardır.

Dinmeyen hasret, gurbetten sılaya uzanan yol, sevdalı yüreklerin, ifade edilemeyen duyguların sözcüsüdür türküler.

Her türküde bir anı, bir yaşanmışlık vardır.

Bazı türküler sevda kokar, bazıları hasret, bazıları sevinç, bazıları hüzün.

Üzüntüyü, neşeyi, özlemi, hasreti, kavuşmayı, ayrılığı, sılayı, gurbeti, hepsini türkülerde buluruz.

Bazen bir haykırış, bazen dışa vuramadığımız iç sesimizdir.

Herkesin bir türküsü vardır…

Sözlerinde çözülmeye muhtaç sırlar,  kendisinden bile sakladığı duygular,

bir önülde sevda, diğerinde ayrılık, bir başkasında vuslat ve bazen gözyaşı.

Her türkü bir yaşanmışlıktır.
 
En samimi duygular yüklüdür, duâdır sözleri, aldığımız nefes kadar sahicidir.

Yaşanmışlıklar saklıdır türkülerde.

Revaçta olan kaset furyasını dönemi yaşayanlar bilir. Babam her şehre gidişinde o dönemin mübtelası olduğu sanatçıları Aşık Gülabi, Gül Ahmet Yiğit, Ekrem Çelebi, Aşık İmami, Belkıs Akkale, Ve daha bir çok sanatçıya ait kasetleri dinleyerek başladı türkülere olan aşinalığımız.

İlk-Ortaokul yıllarında okul tatil olduğu dönemlerde ya bostan çapasında, veyahut nohut-mercimek tarlalarında bulduk kendimizi.

Yorucu iş gününü kolaylaştıran ve keyifli hale getiren, sırayla söylenen türküler olurdu.

Nur içinde yatsın, Ayşem sıra kendisine gelince benim yerime sen söyle der, ihaleyi bana bırakırdı.

Ben ise Anamın verdiği gazla sahne sırasını bekleyen sanatçı havasına girer başlardım en sevdiği türküyü söylemeye

Ak gerdanda nokta nokta ben olam

Sen çiçek ol, ben petekte bal olam

Siyah saçlarında ak bir tel olam

Tararken koparma beni sevdiğim

Her nakaratta yaz sıcağında bidonun içinde ısınmış sudan bir yudum alır devam ederdim, her mısrada Anacığım da mırıldanarak eşlik ederdi

Kumaş olam ellerinle biç beni

Suyun olam yudum yudum iç beni

Mektup olam beyaz zarftan aç beni

Okumadan yırtma beni sevdiğim

Bir yandan türkümüzü söylerken, diğer yandan tarladaki çalışanları da motive etmekten geri kalmazdı ki, iş bir an evvel bitsin.

Son dörtlükte ikimizde sesin tonunu yükselterek türküyü birlikte bitirirdik

Tülbentine oya olam, pul olam

Kabul eyle ben kapında kul olam

Dosta giden uzun ince yol olam

Yorulup terketme beni sevdiğim

Duygunun zirve yaptığı an olurdu son mısralar…

Doğum günleri dışındaki özel günleri anlamsız bulanlardanım. Söz konusu Anne olunca kayıtsız kalmak mümkün olmuyor tabii…

Anne hayatın yarısı, cennetin refakatçısı.

Varlığı bereket, Sevginin en yalın, şefkatin sözsüz ifadesi…

Annesiyle kavga edenler, Anlaşılamamaktan dert yananlar, şükretsinler ki kavga edecek Anneleri var.

Hayat ne garip;

Kimi Annem beni anlamadı der ağlar,

Kimi Annemi  anlayamadım der ağlar…

Anne duasından nasiplenen, rızasına nail olup, varken kıymetini bilenlerden olabilmek dileğiyle.

Yorulup Terk Etti Beni Sevdiğim…

Selam, Dua ve Muhabbetle…