Genel

İklim değişikliği kaynaklı riskler tehlike altındaki tür sayısını artırıyor

- Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste'de 2014'te 22 bin 103 olan tehlike altındaki tür sayısı 44 bin 16'ya yükseldi - Doğal Hayatı Koruma Vakfı Deniz ve Yaban Hayatı Programı Müdürü Ayşe Oruç: - "Yüksek sıcaklıklar deniz kaplumbağalarının kuluçka başarısının düşmesine neden olurken yükselen deniz seviyeleri, yuvaları sular altında bırakıp yavruların boğulması tehdidini oluşturur. Ayrıca yeşil deniz kaplumbağalarının besini olan deniz çayırları da okyanus ısınmasına ve iklim değişikliklerine karşı hassastır"

Abone Ol

İSTANBUL (AA) - YEŞİM YÜKSEL - Tehlike altındaki canlı türü sayısı son 9 yılda yaklaşık 2 kat artarken, uzmanlar, iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan risklerin, birçok türün neslini tehlikeye soktuğu değerlendirmesinde bulunuyor.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste, 2023'ün bitmesine günler kala güncellendi. Listede 2014'te 73 bin 686 olan değerlendirilen canlı türü sayısı 157 bin 190'a, 22 bin 103 olan tehlike altındaki tür sayısı ise 44 bin 16'ya yükseldi.

Kırmızı Liste'ye göre, Afrika'daki Turkana Gölü'nde yaşayan büyük dişli Turkana Gölü soyguncusu (brycinus ferox), iklim değişikliğinin habitatlarda yol açtığı bozulmalar ve aşırı avlanma nedeniyle "en az endişe" kategorisinden "hassas" kategorisine dahil edildi.

İklim değişikliğinin gelişim ve beslenme sürecini olumsuz etkilediği Atlantik somonunun (salmo salar) popülasyonu, 2006-2020 yılları arasında yüzde 23 azalırken, bu durum Kırmızı Liste'deki statüsünün "en az endişe" sınıfından "yakın tehdit" sınıfına taşınmasına yol açtı.

Nesli tükendiği düşünülen fakat yeniden görülmeye başlanan canlı türleri de Kırmızı Liste'de yer alıyor. Afrika'nın Sahel Bölgesi'nde 1990'ların sonunda yok olan ve Kırmızı Liste'de "nesli tükenen" kategorisinde bulunan kıvrık boynuzlu oriks (oryx dammah), Çad'da yeniden görülmesi üzerine "tehlike altındaki tür" listesine dahil edildi.

Kazakistan, Moğolistan, Rusya ve Özbekistan'da yaşayan sayga antilobu, (saiga tatarica) koruma çalışmaları sonucu "kritik tehlike" listesinden "yakın tehdit" listesine alındı.

Dünyadaki tatlı su balık türlerinin ele alındığı kapsamlı ilk değerlendirmenin sonuçları da güncellenen Kırmızı Liste'yle birlikte paylaşıldı. Bulgulara göre, dünyadaki tatlı su balığı türlerinin yüzde 25'i yani değerlendirmeye dahil edilen 14 bin 898 türden 3 bin 86'sının nesli, tükenme tehdidi altında bulunuyor. Bu türlerin en az yüzde 17'si su seviyelerinde azalma, mevsimlerin değişmesi ve yükselen deniz suyunun nehirlere taşınması gibi iklim değişikliğiyle bağlantılı olaylardan etkileniyor. Nesli tükenme tehdidi altındaki tatlı su balığı türlerinin yüzde 57'si kirlilik, yüzde 45'i barajlar ve su kullanımı, yüzde 33'ü istilacı türler ve hastalıklar ve yüzde 25'i aşırı avlanma nedeniyle risk altında bulunuyor.

- "Akdeniz diğer denizlere göre yüzde 20 daha fazla ısınıyor"

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Deniz ve Yaban Hayatı Programı Müdürü Ayşe Oruç, güncellenen Kırmızı Liste verilerine göre, iklim değişikliğinin Atlantik somonundan yeşil deniz kaplumbağalarına kadar giderek artan sayıda türü tehdit ettiğini söyledi.

İklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarının Orta Güney Pasifik ve Doğu Pasifik yeşil deniz kaplumbağalarının yaşam döngüsünü risk altına soktuğunu belirten Oruç, "Yüksek sıcaklıklar deniz kaplumbağalarının kuluçka başarısının düşmesine neden olurken yükselen deniz seviyeleri, yuvaları sular altında bırakıp yavruların boğulması tehdidini oluşturur. Ayrıca yeşil deniz kaplumbağalarının besini olan deniz çayırları da okyanus ısınmasına ve iklim değişikliklerine karşı hassastır." diye konuştu.

Akdeniz Havzası'nın, bölgeye yuva yapan yeşil deniz kaplumbağası ve iri başlı deniz kaplumbağası ile yuvalamadan geçiş yapan deri sırtlı deniz kaplumbağası için önemli olduğunu ve iklim değişikliğinin de bu türlerin üreme sürecini olumsuz etkilediğini ifade eden Oruç, Akdeniz'in diğer denizlere kıyasla yüzde 20 daha fazla ısındığını dolayısıyla biyoçeşitlilik kaybının önüne geçilmesi için iklim değişikliğiyle mücadele çabalarının güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Oruç, deniz kaplumbağası popülasyonunun, balıkçılıkta hedef dışı av, sahillerde yapılaşma, kirlilik ve habitat bozulması gibi insan kaynaklı bir dizi faaliyetin etkisi altında olduğuna, sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için uzun dönemli veriye ihtiyaç duyulduğuna işaret etti.

- "Tatlı su balıklarının hassasiyetleri daha yüksek"

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Baran Yoğurtçuoğlu, denizel ortamda yaşayan balık türlerine kıyasla kısıtlı yaşam alanına sahip tatlı su balıklarının hassasiyetlerinin de bu nedenle daha yüksek olduğunu aktardı.

Yoğurtçuoğlu, "Tatlı su balıkları tarafından erişilebilir, kullanılabilir tatlı su miktarı gezegendeki suyun tamamının yüzde 0,5'inden ibaret. Bugüne kadar bizim bildiğimiz kadarıyla dünya üzerinde 36 bin balık türü var. Bu 36 bin türün ayrımına bakarsak 18 bininin tatlı sularda, diğer 18 bininin ise denizlerde bulunduğunu biliyoruz. Gezegendeki su hacminin yüzde 0,5'inde 18 bin, yüzde 97'sinde 18 bin tür var. Dolayısıyla bu beraberinde tatlı su balık türleri için ciddi anlamda bir hassasiyet getiriyor." bilgisini paylaştı.

Türkiye'nin iç sularındaki 385 tatlı su balık türünün neredeyse yarısını endemik türlerin oluşturduğunun ve bu türlerin yüzde 65'inin Kırmızı Liste'deki tehdit kategorilerinde sınıflandırıldığının altını çizen Yoğurtçuoğlu, Türkiye'deki tatlı su balığı türlerinin yaklaşık yüzde 33'ünün tehdit altında bulunduğuna dikkati çekti.

Tatlı su balık türlerinin üreme, beslenme ve büyüme süreçleri boyunca sahip oldukları tolerans eşiklerinin sıcaklıkla yakın ilişkili olduğu değerlendirmesinde bulunan Yoğurtçuoğlu, şunları söyledi:

"İklim değişimiyle birlikte hızla değişen sıcaklıklara bu hayvanlar uyum sağlamakta zorluk yaşayacak ve birçoğunun yaşam döngüsü muhtemelen sekteye uğrayacak. Su seviyeleri düşecek, akış rejimleri bozulacak, sel ve kuraklık olaylarının şiddeti ve sıklığı artacak. Bunlar, hayvanların habitatlarının bozulması veya tamamen kaybolması anlamına geliyor. Buharlaşma ile birlikte birtakım maddelerin suda konsantrasyonu artmış olacak. Bunların en başında tuzluluk ve kirleticiler geliyor. Yine sıcaklıkların artmasıyla birlikte doğal sularda oksijen seviyeleri düşecek. Dolayısıyla bunların tümü kümülatif olarak bu hayvanların doğrudan ciddi miktarda ölümüne veya yaşam döngülerinde bozulmalara neden olacak. Türlerin dağılım alanları da değişiyor. İklim değişimiyle birlikte istilacı türlerin, zararlı parazitlerin ve patojenlerin de yayılımları hızlanarak balıklarda hastalıklara, strese, rekabete ve av baskısının artışına yol açacaktır."

- "Ekosistemlerde köklü bozulmalar meydana gelebilir"

Türkiye'de 1980'lerde birkaç istilacı balık türü bilinirken, bugün bu rakamın yaklaşık 25'e yükselmesindeki nedenler arasında ticari hareketlilik ile birlikte iklim değişiminin de yer aldığını hatırlatan Yoğurtçuoğlu, hayvanların tatlı ve tuzlu suların ısınmasıyla birlikte adapte oldukları bölgelerden daha üst enlemlere doğru göç etmek zorunda kaldığını bildirdi.

İklim değişikliğinin ve insan faaliyetlerinin etkisi sonucu hayvan türlerinin gelecek yıllarda daha hızlı yok olabileceği, bu durumun da ekosistemlerde köklü bozulmalar meydana getirebileceği uyarısında bulunan Yoğurtçuoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"1980'den bugüne kadar 6 türümüzü kaybettik ki bu hem sucul hem ulusal hem de küresel anlamda bir biyoçeşitlilik kaybı. Her türün aslında ekosistemlerin doğal dengesi ve işleyişinde bir yeri var. Türlerin yok olması demek, işleyen bir sistem düşünün, bu sistemden bir parça çektiğiniz zaman sistem aksayacaktır yeri gelecek o sistem tamamen felç olacaktır. Bir türün ya da birkaç türün yok olması bir ekosistemde bu dengenin ve işleyişin bozulabileceği anlamına geliyor. Bunun yanı sıra aslında bu türler bizim hem insanlık olarak küresel ölçekte hem de ulusal ölçekte doğal mirasımız."