1982 veya 1983 yıllarında, kereste tüccarı dedem aracılığıyla Kastamonu'dan İzmit'e seyahat ettik. O dönemde ben, 11-12 yaşlarındaydım ve coğrafyaya büyük bir ilgim vardı. İzmit'e kadar olan yolculuğumuzda, dedeme bir gün içtenlikle şöyle dedim: "Dede, lütfen gidelim. Boğaziçi Köprüsü'nün oradan İstanbul'a bir göz atalım, sonra geri döneriz. Başka bir şey istemiyorum." Dedem de aynı isteği taşıyordu, ancak Kastamonu'da kereste ihalesi olduğu için geri dönmemiz gerekiyordu. Tosya'ya dönüşümüzü, dedemi ikna edememenin hüznü içinde, ağlaya ağlaya bugün bile hatırlıyorum.
Oksijen gazetesinin son sayısında Stanford Üniversitesi öğretim üyesi ve tarihçi Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu'nun sorularını cevaplayan İmamoğlu, İstanbul'a olan bağlılığını ve duygusal anılarını paylaştı. İmamoğlu, şehrin zengin sosyokültürel hayatını ve karmaşık tarihini anlatırken, çocukluğunu Trabzon'un sahil köyünde geçirdiğini, ancak İstanbul'un kendisine küçük yaşlardan itibaren hayal dünyasını beslediğini belirtti.
İstanbul'a duyduğu hayranlık ve merakın, ailesinin İstanbul'da yaşayan dayıları ve amcalarıyla ilişkileri aracılığıyla daha da güçlendiğini ifade eden İmamoğlu, çocukluğunda evinin önünden geçen ana sahil yolu üzerinde otobüsleri izleyerek, İstanbul'a gelecek olan akrabalarını beklemenin heyecanını yaşadığını anlattı.
Boğaziçi Köprüsü, Tarihi Yarımada ve Osmanlı dönemine ait izlerle büyüyen İmamoğlu, İstanbul'a duyduğu ilgiyi ve bağlılığı, dedesiyle yaşadığı duygusal anılarla birlikte paylaştı. Bu anılar arasında, İstanbul'u ilk kez görmek için ağlayarak Tosya'ya dönüşleri, İmamoğlu'nun şehre olan bağlılığını derinden etkileyen önemli bir döneme işaret etmektedir.