İnsan İnsana

İnsan İnsana

Abone Ol

İnsan, insanla var olur veya insan, insanda yok olur. Çarşıda-pazarda, düğünde-dernekte, okulda-kursta, sokakta-evde, acıda-kederde, hazanda-hüzünde kısaca hayatın her anında insan, insanladır. Bu durum, dünyanın kuruluş gayesine hizmet ederken aynı zamanda dünyanın imtihan sürecinin de bir parçasıdır, olmazsa olmazıdır. Herkes, bu süreçte birbirinin imtihanı başka bir deyişle birbirinin fitnesidir. Yüce Allah’ın buyurduğu gibi, “… Ey insanlar! Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi (fitne) kıldık; bakalım sabredecek misiniz? Senin Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkan 25/20)

Fitne, şu anlamlarda kullanılır: “Sınama, maddî ve mânevî sıkıntı, üzüntü, belâ ve felâketle imtihan etme.” Fitne kelimesinin “fetn (fütûn)” kökünden türediği ifade edilir. Bu kelimenin anlamı ise sözlükte; “altın ve gümüş gibi değerli madenleri saflığını anlamak için ateşte eritmek” anlamlarında kullanılmıştır. Fitne kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de 34 yerde, türevleri ise 26 yerde geçmektedir. İmtihan, bazen kolay bazen zordur. Bazen maddî bazen de manevî boyutta gerçekleşir. Bu, burada hatta zihnimizin en müstesna yerinde hep dursun.

O zaman bir şeyin aslının, saflığının ve temizliğinin ortaya çıkması için erimesi ve yanması yani bir fitne (imtihan) sürecinden geçmesi gerekir. Bu ise güllük gülistanlık bir ortamda gerçekleşmez. İnsanın erimesi, kül olup yeniden doğması için fitnelerle yaşaması elhak zaruridir. O zaman insan, insanla yaşadığı için insan insanla var olduğu için fitnelerde genellikle insanla var olur. Kural ne idi? Bazı insanlar, bazı insanlar için imtihan yani fitne olarak yaratıldı gerçeği. Bu sebeple günün sonunda insandan gelen her türlü fitne, bir diğer insanın muhteşemliğini veya eşref-i mahlukat olan insanlığını ortaya dökeceği sonucu idi. Bu da burada bir dursun.

Bu girişten sonra mevzuya gelecek olursak insan, her şey için insana muhtaçtır gerçeği. İnsanı helak edecek olan da işte bu insan gerçeğidir. Bu konuda Hz. Peygamber’in şu kavli, yolumuzu aydınlatsın mı? “Üç günden fazla birbirine dargın duran iki müminden biri helak olur. Şayet dargınken ikisi de ölürse; her ikisi de beraberce helak olurlar. Evinden çıkıncaya kadar komşusuna zulmeden ve ona zor kullanan bir komşu kesinlikle helak olmuştur.” (Buhâri, Edebu’l-Müfred, 127)

Helak olmak; Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “yok olma, bitkin bir duruma gelme veya getirme” anlamlarında kullanılır. O zaman insan, kendi yokluğunu istiyorsa veya kendi var oluşunu ortadan kaldırmak için yaşıyorsa bir müminle ya dargın duracak ya da evinden çıkarmak için çaba gösterecek. Formül ortada ve anlaşılmayan bir durum yok. Bu sebeple son zamanlarda bu durum için epeyce çaba da gösteriliyor. Hak yememek lazım.

Bizim üzerinde durmayı hedeflediğimiz nokta; ev sahibi olan kişilerin kiracılarına yaptığı eziyetin aslında kendilerine katkısı mevzusudur. Televizyonda, haberlerde veya arkadaş sohbetlerinde ev sahiplerinin zulümlerinin artarak devam ediyor olması neredeyse her gün karşımıza çıkmaktadır. Ve toplumun birbirinden örnek almak suretiyle bu konuda mükemmel (!) işbirliği görünen ve bilinen bir gerçektir ki insan da buna şahittir. Neticede aslında bir kişi değil toplumun yarısı, diğer yarısını yok etmeye doğru çabalarken aslında kendilerinin de yok olmak için koşar adım gitmekte olduklarına da şahitlik etmektedirler. Allah da şahitliğimizi kabul eder umarım.

Herkes… Bu kavram, son yıllarda epeyce gündemde. Herkes her şeyi yapıyorsa doğru olduğu inancı da tartışılması gereken bir mevzu. Herkesin barınma ihtiyacı var demek de mümkün aslında. Ve herkesin ekonomisi birbiriyle aynı değil demek de mümkün. Ama deniliyor mu? Bilmiyorum veya biliyorum da susmayı tercih ediyorum. Bütün kuyuyu taşla doldurmak için herkes yarışıyor ve lakin kuyuyu taşlardan temizleyip de kuyunun buz gibi soğuk suyundan içelim demek kimsenin aklına mı gelmiyor işine mi bilemedim. Oysa İnci Kefali misali herkesin tersine davranıp ayrıcalıklı olmak da bir tercih nihayetinde…

Sonuçta diğer komşuların da herhangi bir söz hakkının olmaması veya hiçbir ev sahibinin “biz ne yapıyoruz?” demeden vurun abalıya misali ses çıkarmaması da ayrı bir vakıa olarak karşımıza çıkıyor. Bahaneler, açık ve net. “Hayat şartları” Bu şartlara pazardaki teyzeden, sokaktaki pazarcıya, ev sahibinden tüccara kadar herkes kendi gücü nispetinde katkı sağlıyor. Herkes, elinden geleni arkasına bırakmamak için aşırı derecede çaba sarf ediyor. Herkes, kendi harcamasını bir başkası üzerinden gidermeye çalışırken “helallik ile yasallık” arasında kalmayı tercih etmeden hayatlar, helale sırt dönülmüş olarak idame ettiriliyor.

Aziz okuyucu! Bu dünyada güzel güzel yaşamak da senin elinde akıbetini düşünmeden zulüm yaparak yaşamak da senin elinde. Tercih ettiğin şey, senin sonun olacak. Ya helak olunacak ya da var olunacak. Hayatı yaşarken her geçen gün üzerine koyarak büyüttüğün her şey, senin eserin, senin kitabın, senin amelin yani sen olacak ve yaşadığın ve yaşattığın bu hayatı da senin Rabbin anbean görmektedir.

Haftanın Kitap Tavsiyesi: Mehmet Soysaldı, Kur’an’ı Kerim’e Göre Allah Kimleri Sever? Kimleri Sevmez? Rağbet Yayınları, İstanbul 2016.