Kastamonu

Kastamonulular bu oyunu iyi bilirler: Siz küçükken "Gövdecik" oynadınız mı?

Siz genç kuşaksanız, oynamamışsanız bile büyükleriniz bu oyunu mutlaka biliyorlardır. Haydi hep birlikte bu oyunu hatırlayalım!

Abone Ol

Bu oyunu ben de hiç oynamadım ama ailemden dinlediğim kadarıyla sizlere anlatmaya çalışacağım! 


Kastamonu çok kurak bir bölge değildir. Genelde yağmur, kendini çok özletmeden gelir. Ancak bazı günler vardır ki toprak suya hasret kalır. İşte böyle zamanlarda hem büyükler hem de çocuklar bir ritüeli gerçekleştirme amacıyla "yağmur duası"na çıkarlar. 
Genelde 7-13 yaş arası çocuklara hitap eden bu oyun, 10-15 kişi ile birlikte oynanır. ( Yaşı daha büyük ya da daha küçük çocuklar da oynayabilir tabii ki. Onlar oynayamaz gibi bir yasak bulunmuyor. Oyun, "genel oynayıcı kitlesi"ne uyuyor ama yaşı daha büyükler, genç havalarına girdiğinden daha küçükler de henüz ana kucağında olduğundan bu yaş aralığını verdim. ) 


Oyuna başlarken öncelikle çeşme veya oluk yanlarından, çay kenarlarından çocuklar tarafından bir kurbağa yakalanır ve kurbağa 1 buçuk metre uzunluğunda, 20-25 cm eninde bir tahtanın üzerine koyulur. Hemen üzerine de köy kiremidi kapatılarak hayvan adeta "hapsedilir". (Açık kalan bölümler çamur ile sıvanarak kapatılıyor) 
Burada hayvan hakları savunucuları bana kızabilir fakat dediğim gibi ben oyunu hiç oynamadım ve oyun bana anlatılırken bu noktada ben de sinirlendim! 
Devamına gelecek olursak, tahtalı tuğlaya "tabut" anlamı yüklenerek, (tahtalı tuğla mı, yok telli turna!) bu tuğla adeta cenaze taşır gibi taşınır ve  çocukların ellerinde köy boyunca dolaştırılır. Hayvan, doğal ortamından uzaklaşırılıp adeta kapana kısılmış gibi hissettiği için vırak vırak sesler çıkarmaya başlar. Çocuklar hayvanın bu vıraklamasını yağmur istediği şeklinde yorumlayarak, "Teknede hamur, bahçede çamur. Ver Allahım ver sicim gibi yağmur" tekerlemesi eşliğinde köydeki hanelerin kapısını birer birer çalarak dolaşmaya başlarlar.

Her evden bir kişi, artık evde ne varsa, Allah ne verdiyse, bulgur, pirinç, yağ, yumurta gibi ürünler verir çocuklara. Az önce telli turna deyince meşhur Allı Turna türküsü geldi şimdi aklıma. "Allı turnam bizim ele varırsan şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle" denir orada. "Tahtalı tuğla"cılar da evlere varıp bulgur, pirinç, yumurta, yağ söylüyorlar! Kapısı çalınıp ürün alınan her evden çocukların tepesine bir maşrapa ya da Kastamonu ağzıyla "nişapa" su dökülür aynı zamanda! 
Bu olay, en az 10-15 ev boyunca tekrarlanır. Çocuklar sırılsıklam olurlar ve köy boyunca ev ev dolaştıklarından, oyun bitmeye yaklaşırken, son eve doğru üstleri başları da kurumaya başlar.


Daha sonra farkında olarak ya da olmayarak ızdırap çektirdikleri zavallı kurbağayı tekrar suya bırakırlar, umarım  hayvan bu süre zarfında havasızlıktan boğulmamıştır. 
Evet, anlatıyorum ama sinirlendim ben bu oyuna!
O kadar ev dolaştılar ama bir büyükleri de yapmayın etmeyin dememiş çocuklara! Sırada toplanan tüm bu malzemeler ile bir yemek pişirilmesi kalmıştır. 
Toplanan bu malzemeler ile Kastamonu'da bilinen ve sevilen "alakarışık" adlı yemek, yine köyde bilinen ve sevilen bir kişi tarafından pişirilir. Çünkü köyde herkes sevilmeyebilir ve öyle her kişinin pişirdiği yemek de yenmeyebilir! Çocuklar bu noktada bildikleri, tanıdıkları ve sevdikleri bir kişiyi seçerler kendilerine yemeği pişirmesi için. O yemeği tek başlarına yeseler belki bu kadar lezzetli gelmez ama birlikteliğin verdiği tat bambaşkadır. 


Köy yerinde o dönemlerde masa sandalye de "lüks" olduğundan (1977-1978'li yıllardan bahsediyorum, benim büyüklerim o dönemlerde oynuyorlarmış. Şimdi bu oyunu oynayan çocuklar var mıdır, varsa da belki sayıca azdır. Benim yazımdan sonra belki kurak yaz günlerinde bu oyunu/ritüeli tekrar gerçekleştirmek isteyebilirler) 

Çocuklar bu yemeği tabla adı verilen yer sofrasının etrafına dizilerek büyük bir iştahla, sanki aylardır yemek yemiyormuşçasına bir açlıkla yerler! 

Ertesi gün yağmur yağar mı yağmaz mı bilinmez ama doğaya ve büyüklerine karşı bir görevi yerine getirmişçesine mutluluk duyar çocuklar bu oyundan sonra. 
Her evden toplanan türlü türlü ürünün, bereketi arttırdığı ve bunun yağacak olan yağmur ile birlikte tekrar "bereket olarak geri döneceği" inancı vardır. 

Haa bu arada; ben kurbağaya bir şey olmuş mudur endişesi taşırken, babam çamurla kaplanan yere küçük bir de havalandırma boşluğu bırakıldığını ve ölen bir kurbağa ile hiç karşılaşmadığını anlattı. Bu da bir nebze de olsa içime "yağmur çiselemesini" sağladı! 

Peki ''Alakarışık'' ya da diğer adıyla ''ala pilav'' nasıl yapılıyor? Alakarışık yapmak için gerekli olan malzemeler nelerdir?

Alakarışık veya ala pilav yapmak için gerekli malzemeler şunlardır;

1 su bardağı siyez bulguru ( Evde yoksa pilavlık bulgur da kullanabilirsiniz. Aman dikkat, köftelik ince bulgur kullanmayın çünkü kısır ya da mercimek köftesi yapmıyoruz.)

1 su bardağı Tosya pirinci veya tercih ettiğiniz başka bir pirinç (Tosya pirinci ile efsane olur)

1 yumurta (İsteğe bağlı, yumurtasız da yapılabilir)

2 yemek kaşığı margarin ( Tereyağ ya da ayçiçek yağı da kullanabilirsiniz )

3 buçuk su bardağı sıcak su

Tuz

Karabiber

Alakarışık veya ala pilav şu şekilde yapılıyor; 

Öncelikle bulguru ve pirinci yıkayarak işe başlayalım. Suyunu süzelim. (Pirinç yarım saat kadar suda bekletilirse mükemmele yakın bir tat oluyor)

Yağı eritelim, yağ kızdığında yumurta kullanacaksanız yumurtayı kıralım. Yumurta pişince yıkanan bulgur ve pirinci de üstüne ekleyelim. Birkaç dakika kavurduktan sonra sıcak suyu da üzerine dökelim, tuzu ve karabiberi de ekleyip 20 dakika kadar pişirelim. 

Afiyet olsun!


Özel Haber: Ezgi Nur Sertdemir 

Kaynak: Engin Sertdemir