Öğüt; “Bir kimseye yapması veya yapmaması gereken şeyler için söylenen söz, nasihat” anlamlarına gelmektedir. Bu sebeple o söylenilen şeye dikkat edilirse öğüt anlam kazanırken o söylenileni duymazdan/görmezden gelindiğinde ise anlamını yitirir.
Kainatın sahibi, göndermiş olduğu kitaplarda kullarına öğütler vermiştir. Elçilik vazifesine seçmiş olduğu kişilere kitaplar göndermek suretiyle öğütlerini kullarına bildirmiştir. Kişilerin de bu öğütleri uygulaması için onları bilmesi ve bilmek için çaba göstermesi gerekir. Hz. Adem’den itibaren insanlığın yolu öğütlerle aydınlatılmıştır. Bu öğütleri dileyen almakta dileyen ise duymazdan/görmezden gelerek hayatına devam etmektedir. Son Peygamber’in insanlığa tebliğ etmiş olduğu Kitap da öğütler barındırır bünyesinde. Cenab-ı Allah; “Bu (Kur’an) ancak alemler için bir öğüttür.” (Sâd 38(87) Buyururken buna dikkatleri çekmektedir. O zaman bu alemde olan herkesin bu ayete kulak kesilmesi gerekir. Belki de sıkıntı, daha öğüdün ne olduğunu fark edememek veya insanın öğüde ihtiyacı yokmuş gibi hayat sürmesinde yatar. Herkes (çoğunluk veya azınlık) aşırı şekilde her şeyi bildiğini zannederek kendi bencil dünyasında Allah’ın kurallarını ve kaidelerini bilmeden yaşıyor. Bilemiyorum... Ama bildiğim şey; kişilerin yaşarken öğüde (Kur’an-ı Kerim’e) kulak vermedikleri. Gerek insan ilişkilerinde, gerek toplumsal hayatta gerek kulluk noktasında fark etmeksizin öğüt görmezden gelinmektedir.
Konuyla alakalı olarak bir ayet daha dikkatimi çekiyor: “Bu (Kur’an) insanlar için bir beyan; takva sahipleri (sakınanlar) için de bir hidayet ve öğüttür.” (Âl-i İmrân 3/138) Kur’an’ın insanlara gönderiliş sebebi ilk dikkat çeken unsur. Kur’an, yaşayanlara indirilen bir kitap. Okunması, bilinmesi ve yaşanması için gönderilmiş bir rehber. Bu ayet ile öğüt alacakların özellikleri gün yüzüne çıkıyor. Muttakiler… Yani Allah’ın emirlerini gerçekleştirmek için çaba gösterenler; yasaklarından kaçınmak için imtina edenler. Her şeyi nefsin veya günlük hayatta kullandığımız şekliyle canımızın istediği şekilde gerçekleştirirsek yani sakınmadan yaşarsak Kur’an bizlere öğüt olmamaktadır. Ne acı bir durum!
Kişinin öğüt alması için onu istemesi gerekir. İstemeyen kimseye öğüt kâr etmez. Bundan dolayı Kur’an’ın öğüdünü de dileyen alacaktır. Dilemeyen ise ondan mahrum kalacaktır. Kur’an’ın ayetlerinin ayan beyan açıklanmasının sebebi de ondan öğüt alınmasının istenmesidir. Allah (cc); “(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır.” (Sâd 38/29) buyurur. Ayette dikkat çeken konulardan biri; düşünme eylemidir. Allah, kitabından verdiği öğütlerin düşünülmesini akabinde ise öğüt alınmasını ister. O zaman her müminin ayetleri teferruatlı bir şekilde tanıması ve akabinde düşünmesi, üzerine düşen bir vazifedir. Ayetler söylenildiğinde, hatırlatıldığından düşünülmeden söylenilen bir cümle, gafletten başka bir şey değildir.
Öğüt almamak maalesef ki inanmayanların en temel özelliklerinden biridir. Yüce Allah; “Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeye görsün, mutlaka ondan yüz çevirirler.” (En’âm 6/4) veya “Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar.” ((Saffât 37/13) gibi ayetlerle bu gerçeği bildirmiştir. O zaman öğüt almak, imanî bir mevzu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir mümin, ayeti görmezden duymazdan gelemez. Böyle bir hakkı yoktur.
Kur’an-ı Kerim’de insanlar için onların hayatlarında kendilerine lazım olacak her konuda bilgi verilmiştir. Bunu hayatın başında öğrenmekle mükelleftir müminler. Bazen Kur’an’ın bu şekilde okunmadığını düşünmekteyim. Kaç kişi, yaptığı hangi eylemde “Acaba Allah bu konuda ne buyurmuş?” diye düşünüp Kur’an-ı Kerim’e bakıyor ki? Halbuki bu bilgileri elde etmek istediklerinde kitaba bakmaları yeterlidir. “Andolsun ki, öğüt alsınlar diye bu Kur’ân’da insanlara her türlü örneği verdik.” (Zümer 39/27) İnsanın cahil olmasında acaba bu öğüde bakmaması mı gizlidir? İnsan öğüt almadığı için cahil olabilir mi? Bilemedim…
O zaman vakit; Kur’an-ı Kerim ile tanışma vakti. Tanımadan bilmeden öğüt alınmaz. Müslümanın da tanıması, bilmesi sonra da öğrendiklerini uygulaması öğüdün faydalı olacağını gösterir. Halka arasında “ha hu de geç,”, “böyle gelmiş böyle gider”, “benden geçmiş”, “söyle söyle kendin dinle”, “ha duvara söylemişsin ha buna” gibi söylemler, öğüdün dinlenmediğine işaret eden cümleler arasındadır. Bundan dolayı öğrendiğimiz her faydalı yeni bilgi, uygulanması gereken bir bilgidir. Kişinin hatasından dönmesi için öğüdü görmesi bilmesi gerekir.
Yine ayet-i kerimelere dönersek pek çok konuyla alakalı ayetlerin “… umulur ki öğüt alırlar.” şeklinde bittiğini görmekteyiz. Tersten baktığımızda insanların pek çok kısmı da aslında öğüt almama esasına göre yaşayarak hayatlarına idame ettirmektedirler. Hatanın hata olduğunu bilmeden yaşamak kolay olduğu için belki de öğüdü görmemek için çaba sarf etmektedirler.
Öğüt konusunda üslubun önemi de büyüktür. Mesela Firavun ile ilgili olarak cenab-ı Allah; “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.” buyurur. Bu ayet ile öğüt verirken üslubun nasıl olması gerektiği sorusunun da cevabını bulmuş oluyoruz. Zarif ve ince, kibar bir şekilde öğüt vermek gerekir. Bu durumu yanlış anlamamak da ayrıca bir erdemdir. Bağıra çağıra, korkutarak değil. “Güzel sözle öğüt vermek” Allah’ın kullarından isteğidir ve kullarına bir öğüdüdür.
Peki öğüt almayacak olanların var olması da doğal değil midir? Bunun için öğüt vermeye devam etmek ve kimin tercihi ne ise ona göre davranmak da en doğal olanıdır. Öğüt alanlar, muttakî olmaya yani Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmaya niyet etmiş sayılırlar.
Öğüt denildiğinde Hz. Lokman’ı anmadan geçemeyiz. Kur’an-ı Kerim’de öğütle ilgili en güzel örneklerden biri, Lokman (as)’ın oğluna vermiş olduğu öğüttür. Hem öğüdün üslubu hem de içeriği açısından bizler için en ideal örnektir.
- Lokmân oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.”
- Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.
- Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.
- Lokmân, “Sevgili oğlum” (dedi), “Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır.”
- Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”
- “Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.”
- Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.” (Lokman 31/13-19)