Atlas Tarih Dergisi’nde yer alan bilgilere göre, fırtınalar binlerce yıldır deniz ticaretinin önündeki en büyük engellerden biri. Osmanlı döneminde de dünyanın dört bir yanından Anadolu kıyılarına gelen gemiler, Akdeniz korsanlarının hışmından çok, denizdeki fırtınadan korkuyorlardı.
Osmanlı seyyahları ve vakanüvisleri halkı dehşete düşüren bu gürültülü ve yıldırımlı fırtınaların bazılarını kaydetmişlerdi.
Yelkenliler döneminde Akdeniz'de, Karadeniz'de hatta Marmara'da gemilerin fırtınayla her karşılaşması küçük bir afet sonucu doğuruyordu.
Can ve mal kaybının yanında Osmanlı toplumunda deniz ulaşımına zaten sınırlı olan güven duygusu kaza haberleri ile zedeleniyordu.
OSMANLI KIYILARINDA DENİZ FENERLERİ
Fırtınalara karşı seyir güvenliğini ve kıyı emniyetini sağlamak için Osmanlı da deniz fenerlerinden faydalandı.
Avrupalı gezginlerin seyahatnamelerinde de adı geçen Anadolu Feneri, Rumeli Feneri, Fenerbahçe Feneri gibi örneklerin dışında Osmanlı kıyılarında modern deniz fenerleri tesisine dair ilk faaliyetler 1700'lü yılların ikinci yarısında başladı.
19. yüzyılın başında Osmanlı Devleti'nin Avrupa devletleriyle yaptığı anlaşmalar sonucu deniz ticaretinin yoğunlaşmasıyla, eski fenerlerin tamiri ve yeni fenerlerin inşası hızlandı.
1850'lerin sonunda Fenerler İdare-i Umumiyesi kuruldu ve Anadolu ve Rumeli kıyılarında çok sayıda fener yapılmasına karar verildi ve bu karar uygulandı.
1856 yılında Fenerbahçe, Bebek, Rumeli, Anadolu, Gelibolu, Hellas (Mehmetçik), Kumkale, Karaburun, 1857 yılında Ahırkapı, Yeşilköy, Kepez, Çanakkale, Nağraburnu, Marmara Adası, 1858 yılında Karakova, Çardak ve 1859 yılında Şile Fenerleri modern yöntemle inşa edildi.
ARİSTİDE COUMBARY
Ancak deniz fenerlerinin sadece ışığının ulaştığı bölgeye uyarıcı etkisinden çok daha fazlasına ihtiyaç vardı. 1800'lerin ortalarında fırtınaların yıkıcı etkisinden korunmak ve gemileri uyarmak için tüm dünyada hem meteorolojik ölçümlerden faydalanma hem de bu ölçümlerin sonuçlarının modern iletişim aracı telgrafla ülke içi ve dışındaki limanlarla paylaşılması yoluna gidilmeye başlandı.
Bu sisteme bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu da dahil oldu. Başkent İstanbul'da 1868'de kurulan Rasathane-i Âmire'nin yani İmparatorluk Meteoroloji Gözlemevi'nin ilk müdürü Aristide Coumbary (Kum- bari Efendi), Fransız modeli örnek alınarak dünyanın başlıca merkezlerindeki rasathanelerin telgraf aracılığıyla birbirlerine hava olaylarını haber verdikleri uluslararası sisteme katılmanın faydalarını anlattı.
1868 yazında Rasathane'nin kurulmasının ardından Coumbary, telgrafhanelerden hava durumu raporu alınması yönünde çalışmalar yaptı ve telgrafhanelere hava ölçüm cihazları verilmesini sağladı. Böylece Trabzon, Kale-i Sultaniye, Selanik, Sakız, İzmir, Beyrut, Bağdat gibi bazı merkezlerdeki telgrafhaneler Rasathane-i Âmire'nin şubeleri olarak kabul edilir.
Öte yandan İstanbul’u ve Anadolu kıyılarını dehşetli fırtınalardan korumak veya önceden haberdar olmak ancak 19. Yüzyılda mümkün oldu.
ZONGULDAK'TA FELAKET OLDU
Dün, Zonguldak Ereğli'de fırtınada bir gemiden haber alınamıyor. 1 kişinin cansız bedeni bulunurken 11 mürettebat hala aranıyor. Denizciler en son fırtınanın ortasında "Batıyoruz" çağrısı yapmıştı.
(yeniçağ)