SARIMSAĞIN ÖYKÜSÜ VE ÖLÜMSÜZLÜK ARAYIŞI 1

Yunus Türkölmez yazdı...

Abone Ol

Taşköprü Postasının paylaştığı “AB Tescilli Taşköprü Sarımsağında Hasat Süreci Tamamlandı” başlıklı haberi okuyunca sarımsağın uygarlık tarihinde, halk mitoslarında - atasözlerinde ve bazı dinlerdeki yeri ve önemi ile ilgili daha önce sosyal medya üzerinden yaptığım paylaşımları hatırladım.

Haberde Taşköprü Sarımsak Üreticileri Birliği Başkanı Abdullah Eligüzeloğlu’nun, 2024 yılında 90 köyde 25 bin ton civarında üretim yapıldığına dair açıklaması da yer alıyordu.

Sarımsağın Taşköprü için öneminin yanında, mutfaklardaki yeri ve insan sağlığı için önemini anlatırken tarihsel sürecinde kısa bir gezinti yapalım istedim.

1-    Antik Mezopotamya uygarlıklarının sofralarında ve ilaç yapımında sarımsağa rastlanıyor. Babil'in saray bahçelerinde yetiştirilirmiş. MÖ 1700'lerden kalma yemek tarifleri içeren Akadça bir kil tabletten soğan ve pırasa ile birlikte et yahnilerini tatlandırmakta sarımsağa da yer verildiğini öğreniyoruz.

2-    Denizcilik tarihinin daha ilk çağlarından itibaren uzak denizlere açılan kaptanların gemilerinde olmazsa olmaz olarak gördükleri ve yeterli stokları olup olmadığını bizzat kontrol ettikleri bir gıda maddesidir. Bu önemi daha sonraki dönemlerde o kadar artmıştır ki; kaptanlar için zorunluluk açısından, Pusuladan sonra ikinci sırada görülmesine yol açmıştır.                                                                                                            Çünkü tayfaların açık denizde soğuktan etkilenmemeleri ve daha az hastalanmaları için onlara her gün birkaç diş sarımsak zorunlu olarak yediriliyordu ve tayfa başları bunların yutulup yutulmadığını izleyerek kontrol ediyordu.

3-    Yine birçok tarihi kaynakta bahsedilen bir diğer bilgi ise Mısır Piramitlerinin yapımında çalıştırılan on binlerce köleye daha az hastalanmaları ve güçten düşmemeleri için her akşam zorunlu ve kontrollü olarak birkaç diş sarımsak yedirilmesidir.                                      Bu iki uygulamada da en önemli şey ise, bu sarımsak dişlerinin yutulup yutulmadığının bizzat başlarında durularak çavuşlarca ve kaptanın adamlarınca kontrol edilerek gözlemlenmesiydi. Her iki bilgide ki ana konu, sarımsağın hastalıklara karşı koruyucu olduğu bilgisinden emin olmalıdır. Çünkü sarımsak yiyen köle işçi veya tayfa daha az hastalanıyor ve emeğinden daha fazla yararlanılıyordu                                                     Söz konusu Mısır Uygarlığı olunca burada sarımsağın tarihi önemi bakımından biraz daha üzerinde durmak gerekiyor. Sarımsak onların yaşamlarında çok önemli bir yer tutuyordu. Tutankhamon ve başka birkaç önemli kişinin mezarlarında bütün sarımsak başları ve kilden sarımsak bibloları bulunmuştur.

"Harris Papirüsü"nden, III. Ramses'in tapınaklara çok miktarda sarımsak dağıttığını öğreniyoruz. Ama rahipler haklı olarak insanların sarımsak yiyip tapınağa gelmelerini yasaklamışlar.  

4-    Eski Mısır'dan çıkışları sırasında aç kalan Yahudi kavmi, gittikleri yerlerde eski yurtlarındaki soğan-sarımsaklı yemeklerini çok özlemişler ve sarımsak sevgilerini yeni yurtlarında da devam ettirmişlerdir. Kutsal kitapları Tevrat’ta sarımsağın açlığı yatıştırdığını, bedeni ısıttığını, yüzü parlattığını, parazitleri öldürdüğünü yazdığını aktarıyor kimi araştırmacılar. Dahası, kıskançlığı yok edip, aşkı beslediği ve bu nedenle cuma akşamları eşler için sarımsağın afrodizyak özelliklerinden yararlanma izni çıktığı yazılıymış. Neyse bu konularda ne benim bilgim yeterli ne de konuyu Kutsal Kitap'tan daha iyi mi bilecek değilim!  

5-    Neredeyse bütün dinlerde sarımsak yiyen kitleleri tapınaklardan uzak tutmak için büyük bir çaba var. Hindistan'da Brahmanların sarımsaktan açıkça nefret etmelerinden tutunda, Müslümanlarda sarımsak yiyenin camiye girmemesi gerektiği yönündeki hadislere kadar.

6-    Antik Romalı yazar ve filozof Pliny (yaşlısı mı genci mi belli değil), I. yüzyılda, eski Mısırlıların soğan ve sarımsağa tanrısallık atfettiklerini ve üzerlerine yemin ettiklerini yazmış: "Soğan sarımsak çarpsın ki ben yapamadım babacığım !.."

(4-5-6 mad.deki bilgiler Petek Çırpılı’nın Tarih Dergisinin Temmuz 2019 sayısında yer alan, "Mutfağa er olarak girdi, mareşal olarak çıktı SARIMSAK" başlıklı yazısından alıntılayan Tohum ve Toprak Dostluğu paylaşımından alınmıştır)

7-    Şimdi de gelelim Anadolu’ya ve bu topraklarda sarımsağa ait mitolojik öykülere bir bakalım. Ama bir farkla ki şimdiye kadar anlattığımız bütün örnekler sarımsağın sağlık açısından faydaları ve dinsel açıdan önemine dair idi. Oysa Anadolu’ya ait inanışlarda bunun bir atım ötesine geçilmiştir.                                                                                                   Anadolu çağlar boyu birçok uygarlığın beşiği olmuştur. Günümüzde bile yaşayan bazı halk inançları vardır ki, kökeni binlerce yıl öncesine dayanır. Bu inanışlar zaman içerisinde şekil değiştirse bile özü hep aynı kalmıştır. (Şehrazat Karagöz.s.88) Bu inanışlardan birisi de ölümsüzlük arayışıdır.  Sarımsağın da ölümsüzlük ilacı olduğuna inanılır. Buna dair de iki tane öyküye değineceğim. 

                                                                                                                              Bunlardan birincisi SAĞLIK TANRISI (HEKİM TANRI) ASKLEPİOS’a aittir.       Şimdi bunun için ilk çağlarda dünyanın en önemli kültürel ve tedavi merkezlerinden Bergama'ya gidelim. Bergama'da çok ünlü bir hekim vardır. Asklepios isimli bu hekim, tapınak - hastane karışımı bir iyileştirme/tedavi merkezinde (Asklepion) bütün dertlilere hizmet vermektedir.

Zamanla ünü o kadar yayılır ki, Akdeniz'in dört bir yanından insanlar buraya şifa aramak için gelmeye başlarlar. Öyle ki zamanla şifa bulan insanların sayısı arttıkça adı hekim-tanrıya çıkar. Halk artık onu Sağlık Tanrısı olarak görmektedir.

Asklepios, kızı Hygia ile gece gündüz demeden çalışır ve hastalara şifa sunarlarmış. Tedavilerinde yalnızca ilaçları değil, aynı zamanda müziği de kullanarak özellikle ruh sağlığı bozuk olan hastaları da iyi ederlermiş.

Çevredeki bütün şifalı suları/kaplıcaları, yararlı otları hepsini bilirlermiş.

Asklepios ilaç yapmak için doğadan ot toplamaya çıktığı bir gün, birbiri ile boğuşan iki yılan görür. Kavgayı bıraksınlar diye elindeki asayı onlara doğrultunca yılanlar kavgayı bırakıp, sopaya dolanıverirler. İşte tam bu sahne bugün TIBBIN SEMBOLU olarak kullanılmaktadır.

Asklepios yalnızca tedaviyle kalmaz aynı zamanda insan bünyesini incelemeye de ağırlık verir. Kan dolaşımı sistemine kafa yoran ve ilk inceleyen hekimlerden biridir. Gerektiği zaman kişilere kan nakli yapılabileceğini (ve nakli de ilk onun uyguladığı) bulduğu söylenir.

Ne var ki, Asklepios'un pek çok kişiyi ölümden kurtarması baş tanrı Zeus'un hiç hoşuna gitmemektedir. Çünkü ölümsüzlük sadece tanrılara mahsustur. İnsan ölümsüz olamaz, o zaman düzen bozulur. Üstelik Zeus onu bu yeteneğinden dolayı bir hayli kıskanmaya başlamıştır. Sonunda onu ortadan kaldırmaya karar verir.

Asklepios, Zeus'un bu niyetinden habersiz bir şekilde doğada yine yeni bir ilaç üzerine çalışırken onun gönderdiği bir yıldırım demeti ile yanar ve kül olur.

Ama üzerinde çalıştığı ilacın formülü yazılı olan kâğıt ise yanmaktan kurtulur.

Zeus öyle bir zamanlama yapmıştır ki, tam da formül bitmek üzeredir. Yanmaktan kurtulan kâğıtta yazılı olan şey ise "ÖLÜMSÜZLÜK İLACININ FORMÜLÜ ‘dür.

Fakat doğanın yok edici etkisi mi, yoksa Zeus'un olayı görüp müdahale etmesi mi bilinmez ama bu yıldırım demetinin hemen ardından şiddetli yağan yağmurda kâğıt erir ve üzerindeki mürekkebi ile birlikte toprak olur gider.

Bir süre sonra tam da bu olayın geçtiği yerde bir bitki yeşerir.

İşte o bitki günümüzde birçok derde deva olarak görülen SARIMSAK bitkisidir.

(Bu öykü Şehrazat Karagöz'ün, "Dolu Dolu Anadolu" kitabından faydalanarak ve kısmen özetlenerek aktarılmaya çalışılmıştır. Sayfa. 88 - 90)

Evet, sevgili okurlar dünyanın en kaliteli sarımsağını yetiştiren ve adına festivaller düzenleyen sevgili Taşköprü'müz; bu bir mitolojik öyküdür ve Anadolu topraklarına aittir. Yazımızı burada bitirelim ve ikinci bölümünde tarihsel öyküleri ve kültürümüzdeki yeriyle devam etmek üzere hoşça kalın. Dostlukla.