Taşköprülüzadeler ismini hiç duydunuz mu?

Abone Ol

Ya da Taşköprülüzadeler kimlerdir biliyor musunuz? Doğruyu söylemek gerekirse ben bilmiyordum.
İlçemiz de bulunan ve ismi Taşköprülüzadeler olan kütüphaneye kitap okumak için gittiğim de bu sefer aklıma bir şey takıldı. Gittiğim kütüphaneye isimlerinin verildiği, hergün duyduğum ama kim olduklarını bilmediğim Taşköprülüzadeler Ailesini araştırmak ve öğrendiklerimi de sizlerle paylaşmak istedim.
Edindiğim bilgilere göre Osmanlı zamanın da bir çok alim yetiştiren bu aile Moğol istilaları sebebiyle İran tarafından gelip Taşköprü ilçemize yerleşmişler. Candaroğulları zamanın da Taşköprü’de müderrislik (medrese yada camilerde ders veren kimse) yapan Hayrettin Halil Efendi sayesinde tanınmaya başlamışlar.
Hayreddin Halil Efendi, Taşköprülüzadeler ailesi içinde ilmiyede yer edinebilmiş ilk kişidir. Kelam ilmine dair eseri bulunan Halil Efendi’nin doğum tarihi net olarak bilinmese de 9 ile 15. yüzyılın ilk çeyreğin de doğduğu düşünülüyor. Vefat etmeden önce 7. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet ile arasında bir olay yaşanmıştır.
Fâtih Sultan Mehmed Han, Candaroğulları Beyliği’ni Osmanlı topraklarına katınca, Küre’deki gelirini alamaz hale geliyor. Fâtih, İstanbul’da Sahn-ı Semân Medreselerini yaptırdığı sırada, Pâdişâhın hocası bulunan Hoca Hayreddîn, Halil Efendiyi överek kendisinden ilim tahsil ettiğini bildirmişti. Bunun üzerine Sultan Mehmed Han da onu bu medreselerden birine müderris tâyin ediyor. Fakat kabul etmeyince Fâtih, Hayreddîn Halil Efendiyi Taşköprü’deki Muzafferiyye Medresesi müderrisliğinden azlediyor. Burada ki amacı, Halil Efendiye İstanbul’da Sahn-ı Seman Medresesinin müderrisliğini kabul ettirmek. Hayreddîn Halil Efendi maddî bakımdan sıkıntıya düşmesine rağmen, vazifeyi istemiyor. Taşköprü ileri gelenleri, Molla Halil’in sıkıntı yüzünden İstanbul’a gitmek için yola çıkamadığını zannedip, aralarında on bin akçe toplayıp; “Bununla yol ihtiyâcını giderirsin” demek istiyorlar. Fakat o, bunların hiçbirini kabul etmiyor. “Bana Allahü teâlâdan başkasından bir şey istemek uygun değildir.” dedi.
Daha sonra ise Küre Kasabası halkı Taşköprü’ye geldi. Bir hayli yalvardıktan sonra, Hayreddîn Halil’i kasabalarına götürdüler. Burada her Cumâ günü vâaz ve nasihat ederdi. Vefât edinceye kadar burada kaldı. Cenâzesi, vaaz ettiği Hızır Efendi Câmiinin avlusuna defnedildi.
İlk başta bahsettiğim gibi Taşköprülüzadeler ailesinden birçok âlim çıkmıştır, fakat Taşköprülüzade ismiyle tanınmış 3 büyük önemli isim vardır ve bunlar;
Taşköprülü Mustafa Efendi, Taşköprülüzade Ahmet ve Kemalettin Efendidir.
Ben ise bu yazım da hakkın da en fazla bilgi edinebildiğim Taşköprülüzade Ahmet Efendinin geçmişini kaleme aldım.
Taşköprülüzade Ahmet Efendi veya tam adıyla Taşköprülüzade İsameddin Ahmed Bin Mustafa Efendi’nin 2 Aralık 1495 yılında Bursa da doğduğu biliniyor ve kendisi Osmanlı Devleti’nin ilk bilim tarihçisi ve yazarı.
İlk eğitimini, bir süre Yavuz Sultan Selim’in hocalığını da yapan babasından aldıktan sonra Bursa’da o zamanın büyük medreselerin de eğitim almaya devam etmiştir. İlk önce arabi ilimlerini öğrenip daha sonra mantık, akaid kelam okumuştur. Mezun olduktan sonra Dimetoka Medresesi’ne müderris olmuştur. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptıktan sonra Bursa Kadılığı’na tayin edilmiş ve oradan İstanbul Kadılığı’na getirilmiştir. Çok sayıda dini ve ilmi eser kaleme almıştır. Bilinen en ünlü eseri ise “el-şekaik el-numanniye fi ulema el-devlet el-osmaniyye”dir. Bu eser Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Kanuni Devri’nin sonuna kadar Osmanlı topraklarında hayat sürmüş alim ve şeyhlerin biyografilerini ele alan bir eserdir. Bunun yanı sıra “Şakayık-ı Nu’maniyye ve Miftah-üs-Se’ade” gibi eserleri Osmanlı devrinin en büyük ilmi kitapları sayılmaktadır.
Taşköprülüzade Ahmed Efendi, 1561 yılında İstanbul’daki evinde hastalanıyor ve hayatını kaybedeceğini anlayınca evlatlarını yanına çağırarak “Yüce Rabbim, evlatlarım ve akrabalarım üzerlerinde bulunan hakkım olduğunu söyleyip benden helallik isterler. Üzerlerinde bulunan haklarımı onlara helal ettim. “Vesselamü ala Sevvid-enam ve Sahib-il-Kiram” dedikten sonra ruhunu teslim etmiş.
Bir çok alim yetiştirip çokça eser ortaya çıkaran bu ailenin de ismini taşıyabilecek en güzel yer kütüphane olabilirdi. İlçemizde ki Kütüphaneye neden bu ismin verildiğini şimdi çok iyi anlamış oldum.
Bir zamanlar böyle güzel insanların ve alimlerin yetişip yaşadığı bu topraklar da yaşıyor olmak beni çok mutlu etti.
Her köşesin de alimlerin, şeyhlerin ve evliyaların izinin bulunduğu Taşköprü’müzün geçmişini ve tarihini bilmeli bu ilçenin Roma İmparatorluğu zamanında Paflagonya Eyaleti’ne başkentlik yapmış olduğunu hatırlamalıyız.
İstanbul da doğup ve büyüyen bir genç olarak sürekli memleketimi ve tarihini araştırır her seferin de memleketimle övünür gurur duyardım. En büyük isteğim en kısa zaman da Taşköprü’ye yerleşebilmek ve tarihini tümüyle öğrenip herkese öğretmekti. Nitekim bugün kendimi Taşköprü’ye yerleşmiş ilçemin gazetesin de, ilçemin tarihini anlatırken buldum. Bir kişiyi bile Taşköprü hakkın da bilgilendirmiş olursam bu benim için en büyük mutluluk sebebidir.
Elimden geldiğince bildiklerimi aktarmak istedim.
Kalın Sağlıcakla…
05.03.22
Oğuzhan ERDOĞAN