Taşköprü’nün Huzursuz Zamanları 7 (Son)

Taşköprü’nün Huzursuz Zamanları 7 (Son)

Abone Ol

1914-1923 ARASI DİĞER EŞKİYALIK HAREKETLERİ.

Döneme ilişkin ilk vereceğimiz bilgi önce 1913-1915, daha sonra da 1920 yılında olmak üzere iki kez Kastamonu Valiliği görevinde bulunan Mehmet Reşit Paşa’nın (1868-1924) Taşköprü’ye yaptığı denetim ziyaretinden sonra yazdığı raporda bahsettikleri olacak.

Karabük Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Tahir Bilirli’nin, “Kastamonu Valisi Mehmet Reşid Paşa’nın 1914 yılı Vilayet Gezisi Raporuna Göre Taşköprü, İnebolu, Araç ve Devrekâni İlçeleri” başlıklı makalesinden aktarmaya çalışalım.

 

Valinin Taşköprü hakkında yazdığı raporda verdiği bilgiler elbette önemli ama görevden alınması ile ilgili bana göre daha önemli. Paşa Osmanlının son dönemlerinde yetişmiş önemli devlet adamalarından biridir. Edirne, Manastır ve Ankara Valiliklerinden sonra 14 Mayıs 1913 tarihinde atandığı ilimizden 25 Ağustos 1915 tarihinde herhangi bir gerekçe gösterilmeden görevden alınır. Ama daha sonra anlaşılmıştır ki görevden alınmasının altında yatan asıl sebep İttihat ve Terakki hükümetinin “Azınlıkların Tehciri” adı altında Rum ve Ermenilerin vilayet dışına çıkarılması politikasına karşı durması, ters düşmesidir.

Reşid Paşa aslında kendisi de İttihat ve Terakki Partisi üyesi olmasına rağmen hükümetin aksine azınlıkların herhangi bir sorun çıkarmadıklarını ve sorun da oluşturmayacaklarını ileri sürerek hükümetin isteğini geri çevirmiştir.

(Bilgi: F. Gemici. “Millî Mücadele’de Bir Vali: Sivas Valisi Mehmet Reşit Paşa (1868-1924)”, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.2007)

Kastamonu valiliğinden sonra mebus olarak görev yapmış, Sivas valiliğinden sonra ikinci defa 1920 yılında Kastamonu valiliğine tayin edilmiştir.

İlk Kastamonu valiliğinde, görevden alındığı 25 Ağustos 1915 tarihine kadar iki yıl üç ay görev yapmıştır ve bu süre içerisinde Kastamonu ilçelerine inceleme ve teftiş gezileri yapmıştır. 15 Haziran 1914’te çıkıp 15 Temmuz 1914’te bitirdiği, bir ay süren ikinci teftişinde Taşköprü, İnebolu, Araç ve Devrekâni kazalarında incelemelerde bulunmuş ve gözlemlerini raporlaştırarak merkeze göndermiştir

Bu raporuna göre; “Taşköprü; Kastamonu’nun yaklaşık altı saat kadar doğusunda yer almaktadır. Bin haneyi içine alan oldukça mamur ve 45 km’lik bir şose ile merkez vilayete bağlı güzel bir kasabadır. Kazada asayiş yolunda olup haydutluk yoktur. Ancak suça dair verilen bilgilere göre işlenen suçların çoğunu hırsızlık, kız kaçırmak, münazaa yüzünden yaralama gibi adi olaylar oluşturmaktadır.

Kazada adliye teşkilatı oluşturulmuş olup, adliye görevlileri görevlerini hukuk içerisinde yerine getirmektedir.”

Böyle yazmıştır ama hapishane teftişi sırasında iki kişinin bir buçuk aydır hükümsüz olarak tutuklu tutulduğunu görmüş ve bu kişilerin soruşturmasının ve yargılanmasının hızlı bir şekilde neticelendirilmesi için müdde-i umumilik (savcılık) muavinliğine uyarıda bulunduğunu da raporuna eklemiştir.

Vali’nin verdiği bilgilere göre “Taşköprü, 152 köy, 50.411 nüfusa sahip oldukça büyük bir kazadır. Kazada adliye ve zabıta işlerinin yerine getirilmesi için 24 piyade, 9 süvari olmak üzere 33 adet jandarma ve ayrıca üç polis bulunmaktadır.

Mart 1914 tarihinden mayısın sonuna kadar olan üç aylık süre içinde adliye tarafından zabıtaya yakalaması için bildirilen 604 mahkûmdan 247’si yakalanabilmiştir.”

Paşa bu durumdan hoşnut olmadığını, kolluk görevlilerine yakalanamayanların hızlı bir şekilde yakalanması için uyarıda bulunduğunu da raporuna yazmıştır.

Mehmet Reşid Paşa Taşköprü’de halkın yardımı ile inşa edilmiş ve kazanın devlet işleri için yeterli genişlikte bir hükümet konağı bulunduğunu yazmaktadır.

Ayrıca hapishanesi bulunmadığından hükümet dairesinin bodrum katında hava ve güneşten mahrum fevkalade ıslak/yaş bir iki oda hapishane haline getirilmiştir. Jandarmaya ait koğuşun da aynı yerde ve aynı durumda olması jandarmaya ait müstakil bir bina olmadığını göstermektedir diye de not düşmüştür.

***

 Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yılları döneminde de eşkıyalık faaliyetleri devam etmiştir. Bir yandan emperyalistlere karşı kurtuluş savaşı verilirken diğer yandan savaş ortamını fırsat bilen şakiler, asker kaçakları, hapisten kaçan firariler yol kesip, halkın ve yolcuların eşya ve mallarını gasp etmişlerdir. Bunlardan bazıları sadece Kastamonu değil, çevre ilçelerde de çok can yakmışlardır.

Yazımızı Taşköprü ve çevresi ile sınırladığımızdan diğerlerine burada yer vermeyeceğiz ama Taşköprü ve köylerinde can yakan bu şakiler hakkında kısa kısa bilgiler aktarmaya çalışalım.

Başbakanlık Osmanlı Arşiv kayıtlarına göre Taşköprü bölgesinde faaliyet yürütenlerin başlıcaları şunlardır:

-Kuruca Köylü Ferhat, Sekü (Alasökü?) Köyünden Fettahoğlu Osman, Gökbilal Köyünden Mehmet oğlu Emrullah, Beytemur Köyünden Hasan, Yılanlı Köyünden Bekir oğlu Salih, Süvaritepe Köyünden Hanas oğlu Mustafa, Lulama Köyünden Ali oğlu Mehmet, Akseke (Akseki) Köyünden Mustafa oğlu Hüseyin… (BOA’den aktaran Fahri Maden. Kastamonu’da Eşkıyalık. Sayfa 183)

Günümüzde bu köylerin bazılarının isimleri değişmiş olduğunu görmekteyiz.

Ayrıca o dönemde bazı köylerin Boyabat’a bağlı olması nedeniyle bu yazı dizimizin dışında kalmış olması muhtemeldir.

-12 Aralık 1918 tarihinde Taşköprü’de ortaya çıkan bir ihtilal hareketi halkı ordu aleyhine isyana davet eder. Bu heyet veya komite hakkında fazla bir bilgi bulunmamakla beraber askeri makamları bir hayli tedirgin ettiği muhakkak. İsyan çağrısını haber alan 5.Kolordu Ahz-ı Asker heyeti Reisi Ali Osman Bey hemen bu durumu bir telgrafla Hariciye Nezaretine bildirmiş ve buraya bir tahkikat heyetinin gönderilmesini istemiştir. (Fahri Maden. Sayfa 184)

Yine bu dönemde;

-Taşköprü Hapishanesinde mahkûm iken Ayancık’a sevk edilirken elindeki kelepçeyi kırıp kaçan Abaza Zekeriya ve asker firarisi olarak yakalandıktan sonra ve bir gece karakol duvarını delerek kaçan Emin Ali’nin eşkıyalıkları adli kayıtlara geçen vakalardandır.

İstiklal Mahkemelerinde Yargılananlar:

Millî Mücadele yıllarında ülkenin pek çok yerinde olduğu gibi Kastamonu’da da bazı asker firarilerinin hırsızlık, soygun, yol kesme gibi eşkıyalık faaliyetlerinde bulunmuş ve bunlar hakkındaki yargılamalar Kastamonu istiklal Mahkemelerinde yargılanmışlardır.

Kastamonu İstiklal Mahkemesi iki dönem halinde görev yapmıştır.

Birinci dönemi Ekim 1920 ile Mart 1921 tarihleri arasındadır. Bu süre boyunca 334 davaya bakmış, bu davalarda 420 kişi yargılanmış ve 11 idam kararı verilmiştir. Mahkemenin baktığı bu 334 davanın 34’ü Taşköprüye ait yargılamalardır. (Ergun Aybars. İstiklal Mahkemeleri. Cilt 1. Sayfa 107)

Burada sadece Taşköprü bölgesinden bu tür faaliyetlerde bulunanların yargılamalarından bir iki örnekle kısaca bahsedeceğiz.

-Taşköprü Obrucuk Köyünden (1928’den beri yeni adı Obrucak) Hındım Mehmet, Taşköprülü Rıza, Şaban, Acur Ali ve Ali Çavuş’un Yargılamaları:

Taşköprü yolu üzerinde eşkıyalık faaliyetlerinde bulundukları tespit edilerek yakalanan bu şahıslara ait yargılama 10 Şubat 1921 tarihinde yapılır.

Yargılamaya konu olan suçları şöyle sıralanmıştır:

-Hındım Mehmet ve Şaban’ın, daha önceden onar sene pranga cezasına mahkûm olan Halil ve Hakkı isimli şahıslarla beraber kurtlu Dağ’da Tosyalı Şevket Çavuş’u soydukları,

-Hındım Mehmet, Rıza ve Şaban’ın birlikte Kastamonu yakınlarındaki Gavur Köyü (Hacıbey Köyü) denilen yerde silahla yolcuları soydukları,

-Rıza ve bir arkadaşının Kuru Çay denilen yerde dört yolcuyu silahla soydukları…

Bu soygunlara Ali Çavuş ve Acur’un da medhalleri (karıştıkları) tespit edilmiş olup yargılama sonunda; anılan suçlular pranga cezasına mahkûm edilerek, çaldıkları ve gasp ettikleri eşyalarının bedelini bunlara ait menkul ve gayrimenkullerin satılarak tesviyesine (ödenmesine) karar verilmiştir.

***

İkinci dönem Kastamonu istiklal Mahkemesi ise 18 Ağustos 1921 ile 24 Ağustos 1922 tarihleri arasında görev yapmıştır. Bu süre içerisinde 9.016 kişinin yargılaması yapılarak 648 kişi berat etmiştir. Bu mahkemenin verdiği idam cezaları hakkında iki farklı veri mevcuttur.

Bunlardan birincisi “İstiklal Mahkemeleri” kitabında Prof. Dr. Ergun Aybars’ın verdiği 8 idam ve dönemin gazetelerinden olan Açıksöz Gazetesinin verdiği 37 idam kararı haberidir. Aradaki fark çok fazladır.

Bu dönemde yapılan yargılamalardan iki örnek aktaralım.

1-Taşköprü çevresinde eşkıyalık yapan Buynaz namlı bir eşkıyanın yargılanması:

İşlediği suçlar şöyle sıralanırken kendisine yardım edenlerin de isimleri belirtilmektedir.

-Uzunkavak Köyünden karakol korucusu Ahmet oğlu İbrahim: Buynaz’a silah ve cephane yardımı yapmış olup, yakalanmasına mâni olarak görevini ihmal etmiştir.

-Yukarı Uzunkavak köyünden İlimdar oğlu Ali Çavuş: Buynaz’a yataklık yapmıştır.  Bu iki şahsın yardım ve yataklığı şahitlerin ifadesiyle de sabittir.

Yargılama sonucunda Hıyanet-i vataniye (Vatana ihanet) suçları sabit olması nedeniyle üçer sene kürek cezasına çarptırılmışlardır. Ayrıca korucu Ahmet’in Buynaz’a teslim ettiği silahın miri fiyatı olan yüz liranın kendisinden alınmasına hükmedilmiştir. (Fahri Maden: Sayfa 191-199)

2-Taşköprü Karnıaçık Köyünden Kıcıroğullarından Dursun oğlu Mahmud’un idamı. Suç olarak da sürekli firar etmesi gösterilmiş ve Vatana İhanet suçu işlediği nedeniyle idamına karar verilmiştir. (Lütfü Seymen. Üsküdar’a Kadar Kastamonu. Sayfa 118)

Kastamonu İstiklal Mahkemesinde Yargılanan Taşköprülü Sayısı:

Birinci döneminde: 18 kişi.

İkinci döneminde: 16 kişi. (Lütfü Seymen. Üsküdar’a Kadar Kastamonu. Sayfa 120)

***

Bunların dışında Kastamonu ve çevresinde Millî Mücadele yıllarında daha pek çok eşkıyalık olayı olmuş, hayatını kaybeden, yaralanan insanlarımız olmuş ama önemeli bir isyan hareketi olmamış aksine İstiklal Yolu gerçeği ile kurtuluşa çok büyük bir katkı sunulmuştur. Hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk Şapka Devrimini Kastamonu’da ilan ederek şehrimizi onurlandırmıştır.

***

SON SÖZ YERİNE…

Biraz uzun tutarak umarım sizleri sıkmadım. Ama bu konu daha derinlemesine incelemeye müsait bir konudur. Daha sonra eksik bıraktığım veya atladığım olayları da ekleyerek ve daha uzun bir tarihi süreci içerecek şekilde bu çalışmayı genişletmeyi düşünüyorum.

Biz bu yazı dizimizde daha çok resmi arşiv kayıtlarına göre, devletin bakış açısıyla yaşananları anlattık. Bu durumda şöyle bir risk ve gerçekliği de görmemiz gerekiyor.  

Eşkıyalık yazımında temel problem devlet kayıtlarındaki asi/şaki eşkıya ile folklordaki, yazılı ve sözlü edebiyatımızdaki sosyal eşkıya algısının birbirine olan zıtlığıdır.

Devletlerin arşivlerine göre Robin Hood da bir eşkıyadır, Köroğlu da. Resmi tarihe göre tüm Celali İsyanları eşkıyalıktır. Devlete göre eşkıyalar asi, hırsız, yağmacıdırlar.

Tarih araştırmacılarının pek çoğu, öncelikle resmi arşiv kayıt ve belgelerini incelediklerinden ‘resmi görüşü’ savunurlar. Bu nedenle, ne bu tür belgelerin içerdiği bilgiler tarafsızdır, ne de bu tarihçiler; eşkıyalık, başkaldırı ve ayaklanma gibi sosyal hareketler karşısında tarafsızdırlar. Onlar da devletin tarafındadırlar.

Ama siyasal ve sosyal tarih araştırmacılarına göre ise durum tam tersidir. Onlara göre halkın destanları, saz şairlerinin şiirleri, folkloru da en az o resmî belgeler kadar değerlidir. Meseleye buradan bakınca da eşkıyalar devletin baskısı ve halkın emeğini sömürmesine karşı çıkan yiğitlerdir. Halk onları hiç devletin gözüyle görmez ve çoğu zaman onlara sahip çıkar.

Devlete göre İnce Memed de eşkıyadır ama Yaşar Kemal onu hepimize bir halk kahramanı olarak kabul ettirmiştir.

Bir sonraki yazımızda konunun bu yönüne değinmek üzere…

Dostlukla