Manşet

190 yıl önce Türkiye'de ilk muhtarı Taşköprülüler seçti

19 Ekim Muhtarlar Günü tüm Türkiye'de olduğu gibi Kastamonu merkez ve ilçelerimizde de kutlandı. Taşköprü ilçemizde ise tam 190 yıldır kutlanıyor.

Abone Ol

19 Ekim 1829 tarihinde 2. Mahmut tarafından yayımlanan bir fermanla İstanbul Üsküdar Eyüp ve Galata kadılıklarında daha sonra 2 Aralık 1833’te Taşköprü ilçemizde kurulan muhtarlık müessesesi 194 yıldır bu topraklarda varlığını sürdürmekte. İlk muhtarlık seçimi ise tam 190 yıl önce yine Taşköprü ilçemizde yapıldı.

Arşivlerimizde seçim tarihimiz hakkında bulunan en eski kayıt 1833’te Taşköprü ilçemizde yapılan muhtarlık seçimleri ile ilgilidir, en eski belge de Bolu’da yine 1830’lardaki bir muhtar seçimine aittir.

“Seçim” kavramı ile 1876’da ilân edilen Birinci Meşrutiyet ile tanıştığımız zannedilir ama işin aslı öyle değildir. Türkiye’de seçimlerin geçmişi 1830’lara, İkinci Mahmud’un zamanına kadar gider. Bu konuda arşivlerimizde bulunan en eski bilgi, 1833’ün sonunda Taşköprü ilçemizde yapılan muhtarlık seçimleri ile ilgilidir, en eski kayıt da Bolu’da yine 1830’lardaki bir muhtar seçimi belgesidir. (Murat Belge, Habertürk)

Geleneksel Osmanlı şehrindeki mahalle, henüz sınıf ve statü farklarının biçimlendirmediği bir fiziki mekândır. Mahallenin en zengini ile en fakiri bir arada yaşamaktaydı. 19. yüzyılın ilk yarısına kadar üst yöneticilere karşı mahallenin sorumlusu dinine göre imam, haham veya papazdı. Papaz ve hahamlar patrikhane veya hahambaşının temsilciydi. İmamlar ise padişah beratı ile tayin edilen ve beldenin mülki ve beledi amiri olan kadının temsilciliğini üstlenen memurdu. Bir kimsenin mahalleye yerleşebilmesi için, mahalle sakinlerinden birinin ve imamın kefaleti şarttı. İmam böylece zincirleme olarak birbirine kefil olan mahalle halkının hepsinin kefiliydi. İmamın en önemli görevi, mahalle sakinlerine konulan vergilerin paylaştırılması ve toplanmasıydı. 19. yüzyıl reformlarıyla mahalle ve köylerde muhtarlık kurulmaya başlanınca, imama göre muhtar daha yetkili bir yönetici olmuştur (Ortaylı, 2000, s. 106-108). Sözcük olarak “seçilmiş” anlamına gelen muhtar terimi, Osmanlı Devleti’nde muhtarlık teşkilatı kurulmadan önce mahalle, köy ve kasabanın önde gelen, güvenilir kişilerini de nitelerdi. Mülki bir birim olarak muhtarlık teşkilatı II. Mahmut döneminde yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra ilk olarak 1829 yılında İstanbul’da doğum, ölüm, göç, nakil ve sair nüfus hareketlerini kontrol altına alıp, güvenliği sağlamak amacıyla  oluşturulmuştur. İstanbul’da kuruluşunun ardından uygulamadan olumlu neticeler alınması üzerine muhtarlık teşkilatı 1833 yılından itibaren taşrada da yaygınlaştırılmaya başlanmış ve ayanlığın yerine ikame edilmiştir.

TAŞKÖPRÜ VE KASTAMONU SANCAĞI 

İstanbul dışında ilk olarak muhtarlık teşkilatı duyulan ihtiyaç gereği 1833’te Kastamonu’da kurulmuştur (Akyıldız, 2006, s. 11-14). Kastamonu Sancağı’na bağlı Taşköprü’de ayan olan Hacı Ömer’in halka kötü davranması ve ahaliden fazla vergi alması üzerine halk mütesellim Dede Mustafa Ağa’ya şikâyette bulunmuştur. Bunun üzerine isyan eden ayan Hacı Ömer öldürülmüş, Dede Mustafa Ağa (Dede Mustafa Ağa oldukça başarılı bir mütesellimdi. Kastamonu Sancağı’na atandıktan sonra asayişi sağlamıştır. Halk tarafından da tutulan mütesellim, 1836 yılında İzmir İhtisap Nazırlığına atanmıştır (Çadırcı, 1970, s. 411).) yeni ayan seçmek yerine İstanbul’da tatbik edilen muhtarlık usulünü Kastamonu merkezinde uygulayarak her mahalleye oranın ileri gelen iki kişisini muhtar-ı evvel ve muhtar-ı sâni olarak tayin etmiştir. [“Takvim-i Vekayi’nin 1833 tarihli ve 73. sayısında İstanbul’un dışında Kastamonu mahallelerinde ve Kastamonu Sancağı’na bağlı kazalarda muhtarlık teşkilatının kuruluşu ile ilgili haber mahiyetinde verilen bilgilere göre, Kastamonu Sancağı’na bağlı Taşköprü Ayanı Hacı Ömer, kaza halkına zulmetmekte, çeşitli adlarla halktan fazla vergi toplamaktadır. Ayandan memnun olmayan Taşköprü halkı, ileri gelenleri vasıtasıyla Kastamonu Mütesellimi Dergâh-i Âlî Kapucubaşılarından Dede Mustafa Ağa’ya şikâyette bulunmuş, muhasebesinin görülmesini ve yerine yeni bir ayanın seçilmesini istemişlerdir. Bu şikâyet üzerine Mütesellim, Ayanı Huzur-i Şer-i  Şerif’e davet etmiş ise de Ayan, davete uymadığı gibi etrafına topladığı kimselerle isyan etmiştir. Bunun üzerine Mütesellim de  kuvvete başvurmuş, üzerine asker göndermiş, Ayan ve adamlarından bazıları öldürülmüştür. Mütesellim bu olaydan sonra yeni bir ayan seçme yoluna gitmemiş, İstanbul mahallelerinde uygulanmakta olan muhtarlık usulünü Kastamonu Sancağı’nda da tesis  etmiştir. Her mahallede halkın takdirini kazanmış, iş beceren ve söz söyleyebilen kimselerden seçim yoluyla muhtar-ı evvel ve muhtar-ı sâni adı ile iki muhtar seçtirmiştir. II. Mahmut durumdan haberdar edilince çok memnun olmuş, bu nizamın diğer vilayet ve kaza ve kura mahallelerinde de uygulanması için emir ve ferman çıkarmıştır.” (Çadırcı, M. (2011). Tanzimat Sürecinde Türkiye Anadolu Kentleri. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.)] 

KASTAMONU'DA YAPILAN UYGULAMADAN PADİŞAH MEMNUN KALDI

Kastamonu halkının bu yeni usulden memnun kaldığını haber alan II. Mahmut, bu teşkilatın diğer bölgelere de yaygınlaştırılması için ülkenin her tarafına talimatlar göndermiştir (Çadırcı, 1970, s. 411; Akyıldız, 2006, s. 14; Ortaylı, 2000, s. 108; Bayramoğlu Adala, 2008, s. 183-184). Bunun üzerine muhtarlık 1833 yılından itibaren Ankara, Sivas, Aydın ve Bursa gibi Anadolu şehirlerinde kurulmaya başlanmıştır.

Muhtarlık teşkilatı oluşturulurken, taşradaki mahalle yapılanması da gözden geçirilerek küçük ve birkaç haneden oluşan mahalleler birleştirilmiş ve sayıları azaltılmıştır. Muhtarlar, 1830-31 nüfus sayımının ardından sancaklarda teşkil edilen defter nazırlıklarına ve nazırlıklar da İstanbul’da kurulan Ceride Nezareti’ne bağlıydı. Ancak idari açıdan denetimleri nezarete değil, sancak mütesellimlerine aitti. Muhtardan şikâyetçi olan yöre halkı, ileri gelenleri veya imamları vasıtasıyla onu mütesellime şikâyet ederlerdi (Akyıldız, 2006, s. 15-16)4.

Muhtar belirlendikten sonra prosedür şu şekilde işlemekteydi: seçilen muhtarların isimleri kadı tarafından deftere kaydedilir, bu defterler önce defter nazırına ve oradan da Ceride Nezareti’ne gönderilir, isimler padişahın
onayından geçip Darphane’de adlarına mühürler kazdırıldıktan sonra mühürler muhtarlara iletilir ve süreç tamamlanırdı (Akyıldız, 2006, s. 16; Çadırcı, 1988, s. 1238).

Muhtarların başlıca görevleri mahalle ve köylerde güvenliği sağlamak, verginin toplanmasına yardımcı olmaktı. Muhtarlar mahalleye gelip-gidenleri denetim altında tutar, gelenlerin mürur tezkirelerini kontrol ederek kanunlara uygun olarak yerleşmek isteyenlere yer gösterir, kefil bulur ya da bizzat kendisi kefil olurdu. Yeni gelenlerin ismini nüfus defterine kaydeder, doğan, ölen başka yere göç eden veya gelenlerin kayıtlarını tutarak defter nazırına bildirirdi (Çadırcı, 1997, s. 39; Akyıldız, 2006, s. 17-18; Ortaylı, 2000, s. 109).

Muhtarlık Müslüman köy ve mahallelerde kurulmuştur. Gayrimüslimlerin yaşadığı yerlerde ise, muhtarların yürüttüğü vazifeleri yerine getirmek üzere kâhyalar atanmıştır. (Şenay Atam, Osmanlı Devleti’nde Muhtarlık Teşkilâtının Kurulması: Niğde Örneği) 

(Kaynak: Kastamonur)

(Derleyen: Mustafa Balcı)