Mehmet Akif, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” diye dua etti. Milletine armağan ettiği İstiklâl Marşı’nı, yedi eserinden oluşan Safahat adlı kitabına almadı.
Mehmet Akif, bu durumu Eşref Edip'e şöyle anlattı: “İstiklâl Marşı'nı milletime hediye ettim. O milletindir, benimle alâkası kesilmiştir. Zaten o milletin öz malı ve eseridir. Ben yalnız gördüğümü yazdım.”
Kültür Sanat Muhabirleri Derneği’nin davetiyle gittiğim Gaziantep, Kahramanmaraş ve Malatya’da, depremin yol açtığı felâketi görünce, Mehmet Akif gibi “Allah bu millete bir daha böyle deprem yaşatmasın” diye dua ettim.
Yine Mehmet Akif’in dediği gibi ben de gördüklerimi ve bize anlatılanları yazdım. Refik Durbaş’ın “Çırak Aranıyor” şiirindeki;
“Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?”
diyemiyorum. Çünkü ölüm, acı, keder hep deprem bölgesine düşmüş.
Yorumsuz, katıksız, deprem bölgesinden topladığım cümlelerden bir bölümünü sunuyorum.
“İnsanın kendi evinin sıcaklığı gibisi yok. O sıcaklık kayboldu mu insan dağılıyor. Bizim yuvalarımız kayboldu. Bir daha nasıl ısınırız, kaç vakitte ısınırız?”
“Şehir gitti geldi, evlerimiz gitti geldi. Biz çalkalandık. Deprem bizi eledi. Çoluk çocuk yaşlı genç, kadın erkek, anne baba ayırt etmedi. Bizler çok eksildik.”
“Bir kış günü evinizin bir odasının penceresini bir saat açık tutun, sonucunu görün. Tipi evinize dolar, odalarınıza yerleşir. Bizim evlerimizin keşke penceresi açılmış olsaydı. Evlerimiz gitti, kapatacak ne kapımız, ne penceremiz kaldı.”
“Sevdiklerimizi, yakınlarımızı, dostlarımızı kaybettik. Evimizi, eşyalarımızı kaybettik. Bir tek canımız kaldı. Deprem bizi fena vurdu. Kolumuzu, kanadımızı kırdı.”
“Beni enkazdan kurtardılar. Yakınlarımın çoğunu kaybettim.”
“O gün felaket üstüne felaket yaşadık. Deprem oldu. Yağmur yağdı, kar yağdı, hava -20 dereceyi gördü. Bir daha deprem oldu. Kıyamet gibiydi.”
“İyi değiliz. Acı çekiyoruz. Üzgünüz, kaygılıyız, stresliyiz. Geçer mi dersiniz? Günler geçiyor, acılar gitmiyor. Hep böyle mi olacak?”
“Gitmek mi zor, kalmak mı? Karar verecek halde değilim. Gidecek yerimiz yok.”
“Şu yıkıntı var ya, işte annemi, babamı, kardeşimi orada kaybettim. O enkaz bizim sonumuz oldu.”
Bizi insanlığımız kurtaracak. Bizi dayanışma kurtaracak.”
Travma yaşayan insanların yüzde 33’ü ileride psikiyatrik bir rahatsızlık geliştirebilir. Geri kalan yüzde 66’sı bütün bunları atlatıp bir birey olarak yoluna devam edebiliyor. Ruhsal dayanıklılık sayesinde. Psikiyatrik rahatsızlığı olan insanların geçmişine bakarsak hepsinde bir travma var. Ama travma yaşayanların yalnızca yüzde 33’ü hastalanıyor. (Psikiyatr Dr. Alper Hasanoğlu)
Not: Sosyal medyada, insanlıktan nasipsiz fanatiklerin, oy sayımının ardından depremzedelere yönelik çirkin sözlerinin, bu topraklardaki dayanışma ruhuna zerre zarar vermeyeceğini biliyorum. Ama pislikten pisliğe konan sinekler mide bulandırır.
Deprem bölgesinde 30 Mart - 2 Nisan tarihleri arasında konuştuğum kişilerden aldığım bu notları başka bir çalışmada kullanmak üzere tutmuştum. Yılın üçte birini geçirdiğim ‘Mavi Gözlü Kent Tekirdağ’da Büyükşehir Belediyesi’nin depremzedelere verdiği konaklama hizmetini sonlandırma duyurusu üzerine paylaşmak istedim.
Günün Sözü: Ya iyilik yapma, ya başa kakıp incitme. Minnet, iyiliği yıkar.