Bir sokak düşleyin Taşköprü’ye sonradan eklenmiş. Hayvan pazarı iken (eski sığır pazarı) belediye tarafından parsellenip...

Bir sokak düşleyin Taşköprü’ye sonradan eklenmiş. Hayvan pazarı iken (eski sığır pazarı) belediye tarafından parsellenip satışa sunulmuş. Tarlaların yolların arasında bir ada. Bu yüzden sokağı sol tarafı sonuna kadar evken, sağ tarafı özel mülke rastladığı için darabalarla sokağı üçgen biçiminde kesip çıkmaz yapmış. Birde sol tarafta sokağın başında bir ev ve bahçesi, sonrada bizim çocukluğumuzun nimeti kocaman bir boş arsa.  Bu boş arsanın sağ tarafı eski bir yapının kalıntısı olan taş yığını, ortada kireç süzmekte kullanılan bir kuyudan kalan yuvar-lak tümsek. Arkada daha tırnak büyüklüğündeyken meyvelerini topladığımız elma ağaçları. Düz olmadığı için normal oyunları sokakta oynasak ta, buradan geçip müdirenin eriklerini toplamak, bütün tehditlerine ve saldırılarına karşılık orayı boş bırakmama savaşının giriş bölgesiydi. Sokağın başındaki Tahsin beyin evi ve alt tarafında büyük bir düzlük vardı. Bizim küçüklüğümüzde bomboş iken sonradan bahçe yapılan yer büyük futbol maç alanıydı. Boş arsada çok yaşlı bir mümber ağacı vardı. Meyvesi zehirli diye yemesek de yeni sürgün dallarının içi boş olur. Ondan patlanguç yapardık. Hiç bir tehdidi olmayan bu oyuncak sadece çıkardığı ses yüzünden müthiş bir eğlence olurdu. Bir de bu ses aleti, kalemin arkasına saplanan toplu iğneyle yapılırdı.

Yani sokaktaki insanların hemen hepsi aynı anda sokağa yerleştiği ve ekonomileri benzeşik olduğu için bir ev halinde oluştu ve herkes herkesin her şeyini bilirdi.

Ve biz çıkmaz sokak çocukları bu ortama doğduk ve bu ortamı yaşadık. Örnek aldık iler ki hayatımıza yansıttık.

Taşköprü’nün ayrı bir devleti gibiydik, siz de okudukça anlayacaksınız.

Her ne kadar bir gibi davranılsa da, ben hane hane çıkışlarla, size bir dönemi anlatmak istiyorum. Özetle Türkiye’nin bir döneminin tarihini, bu sokakta yazmak istiyorum.

Neden saklambaç en önemli oyundu?

Bölüm1

Çıkmaz sokağın büyük erkekleri birinci lig oyun oynarlar. O zamanlar ancak ırmağa yüzmeye, okula, köye gibi olağan uzaklaşmalar dışında sokaktan ayrılamazlardı. Kahveye filan gittiğinde hemen haber uçar, çünkü hemen herkes birbirini tanırdı. Onlar oyuna başladıklarında hayranlıkla kenarda seyrederdik, yanaşmak ne mümkün. Bir maç yaparlar, golün sayılıp sayılmaması hele biraz yüksekten gitmişse, ya da kale taşının yakınından… Kaleler ölçülür, kaleci havaya sıçrar yükseklik ölçülür;

-Taş üstü, diye golün geçersizliği için bağrışırlardı.

Bir met oynarlar sırık, dal çeldiriciler, taşımamız mümkün değil. Eşek topu oynarlar, kural yok takım yok. Yumruktan büyük bir lastik top, yakala en yakındakine vur. Bel kırmaca uzuneşek;

-Çattı mattı, kaç attı? Yıkılsın diye en zayıfın sırtına herkes üst üste atlar, (ilerleyen yıllarda mutlaka fıtık sıkıntısı çekmişlerdir.) hele birde yıkılırsa bağırtıdan ortalık yıkılırdı. İşin en eğlenceli noktası oydu.

Akşamları bir eve toplanabilirlerse kibrit dikerek hırsız polis oynarlar. Dik=hakim, yan=polis, yatık=hırsız. Diki kapan yenisi olana kadar hakim kalır, hırsız polis savaşır durur. Hakim karar verir, polis uygular. Ceza aracı ıslanıp düğümlenmiş havluyla ele vurmak. Havlu deyip geçmeyin, düğüm avuca indi miydi...

Misket oynarlar kuyu ya da üçgen. Arada bir misket olursa elimizde hemen oyuna alırlar 5 dakika sonra ütülmüş vaziyette uzaklaşırdık ordan. Çoğunluk kenarda 12 kuyuda 3 er taş koyarak kuyu oynardık.

Özellikle maç yaparken çok oynamak isterdik, kaleci bulamazlarsa ya da anlaşamazlarsa kaleye alırlardı. Orada da beğenmezlerdi, ama mecburiyetten. Bazen ana baba hatırını devreye kattığımızda olur, kıramazlar oyuna ala karga olarak alırlardı. Ala karga demek hem var hem yok demek. Oyuncu sayılmazsınız. Orda burada koşar dururduk. Bazen kızar;

-Anne bana hiç top vermiyorlar, diye yardım istediğimizde, destek üzerine ayağımıza bir top gelir bir daha yok.

Sokak buz tutunca naylon ayakkabılarla ayakta kayarlardı. Genellikle akşamdan sokağa su döküp boydan boya buz yaparlardı. Rahmetli anam bi kere kayıp düştüğünü hatırlıyorum. Bedduanın bini bi para. Çok canı yanmıştı herhalde, kolay kolay böyle davranmazdı çünkü.

Onlar kayarken yanlarına sokulur, hızlanıp koşarken daha yolda yere düşer ayaklarının altında kalırdık. Ne kızarlardı. Hemen pencereye bakarlardı kimse varmı diye. Ama melekler olası saldırıya karşı pencerelerde nöbette olurlardı. Kızak kayarlardı genellikle kedi garının arsada. Bide şak yaparlar(karda fırlatma rampası ) peşlerinde gezer dururduk.

    Abla kızlar çoktan evlere çekilmiş, yani ev derken pencere önü, kapı önü görünür yerler. Artık evlilik hazırlığı çeyiz düzme başlamıştır. Gözler süzülür, hayaller kurulur. Bir yerlerden bulunursa erkeklerin tommiks, teksas… Dergilerine karşılık ses, hayat dergileri okunur. Hamam ve Çarşamba kadınlar sinema matinesi en çok görülme yerleridir. Neler örerler, işlerler, dikerler… Çarşaf kenarları bağlar, yazma, tülbent kenarları oyalarlar. Kıyafetler artık değişmiş daha bir canlı renkler seçilir, oturma kalkma adabı değişmiş, gezmelerde hizmete kalkar, güzel konuşurlar. Düğün derneklerde oyuna kalkmak için naz yaparlar bi de oyuna kalktılar mı, yani kısaca oynarlardı. Şöyle biz küçüklere bakar;

-Seni alacağım, ya da evleneceği, olumsuz cevaba, kaçıracağım diyerek mutlaka sonunu getirirler. O zamanlar buna üzüldüğümü hatırlıyorum, ama gerçek amacı şimdi anlıyorum. Biz kullanılıyor, etrafa evliliğe hazır mesajı veriliyormuş.

Erkekler;

-Bırakıp gideceğim İstanbul’a...

Kızlar;

-Allah canımı alsın da kurtulayım diye ailesine evlilik mesajı verirlermiş. Ben onların yalancısıyım.

Ergin KORKMAZ (TBF)