Geçtiğimiz iki hafta “Dezenformansyon” ve “Yankı Odaları” başlıklı iki yazı yazmıştım. 6 Şubat 2023 tarihli deprem felaketi ve sonrasında toplum olarak ne yazık ki her iki kav...

Geçtiğimiz iki hafta “Dezenformansyon” ve “Yankı Odaları” başlıklı iki yazı yazmıştım. 6 Şubat 2023 tarihli deprem felaketi ve sonrasında toplum olarak ne yazık ki her iki kavramı da dolu dolu yaşadık… Nasıl mı?


Maraş depreminin üzerinden iki ayı aşkın süre geçti. Bu süreçte birçok şey düşünüldü, konuşuldu, yazıldı, çizildi. Birçok acı çekildi birçok sevinç yaşandı. Kimine su gibi akıp geçti bu iki ay, kimine ise zindan oldu. Ülkece bu iki aylık süreyi çok farklı açılardan gördük ve yaşadık.


Böyle durumlarda sosyal medya birbirimizin acısını daha iyi anlamak ve binlerce kilometre uzakta bile olsak bölgedeki atmosferi deneyimlemek için gerçekten ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bizlere gösterdi. Ancak bir grup var ki sosyal medyanın bu gücünü saçma sapan işler için kullanıyor. Evvelki yangın, sel, deprem ya da salgın felaketlerinde de aynı grubun algı yönetimine defalarca şahit oluyoruz ne yazık ki… Sanki dünya üzerindeki bütün felaketler güç sahibi bir elit eliyle kötü amaçlar doğrultusunda gizlice gerçekleştiriliyor. Bu gizli güçlü elit genelde Amerika Birleşik Devletleri olurken, zirveyi İsrail ile paylaşıyor. Buna ek olarak belli başlı zengin aileler var. Hatta Bill Gates tüm insanlığa çip falan takacaktı…Maraş depremi özelinde bu konuyu ele alacak olursak, büyük bir çoğunluğa göre bu depremin sorumlusu ABD. HAARP adı verilen ve tüm faaliyetleri gizli yürütülen bu teknoloji güya tsunami ve depremlere sebep oluyor. İşte bu HAARP iddialara göre Maraş merkezli iki büyük depremin sebebi. 6 Şubat’tan birkaç gün önce Türkiye kara sularında bulunan ABD gemileri de bu komplo teorisine can suyu oldu diyebiliriz.


F. Hoogerbeets’in Depremler İle İlgili Bilimsel Anlamda Hiçbir Çalışması Yok
Frank Hoogerbeets adında bir deprem kâhininin Maraş depremini 3 gün önceden tahmin etmesi kendisini bu konuda neredeyse bir otorite konumuna getirdi. Sosyal medyada uzun süre gündem olan “kâhin”, Maraş depremi sonrası ulusal medyada da kendisine epey yer edindi. Kendisi bir gök bilimci imiş ve gezegenlerin hizalanmalarına göre tahmin yürüttüğünü söylemiş. Hoogerbeets’i araştırdığınızda bu konu ile ilgili bilimsel anlamda hiçbir çalışmasının olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz. Biraz daha araştırdığınızda ki burası bence çok üzücü bir detay; Hollandalı Hoogerbeets’in dünya genelinde en çok Türkiye’de rağbet gördüğü… Bir başka deyişle kendisine en çok Türk ulusal medyası yer vermiş.


Bunların çok daha üzücüsü toplum olarak bizim kendi kendimize ürettiğimiz ve gerçekten de oldukça saygısızca, aşağılık, iğrenç ve nesibetsiz söylemlerdir. Ne yazık ki bu kulaklar 2011 Van Depremi’nde kendi kanlarımıza canlarımıza o kadar acı ile boğuşurken, sırf etnik kökenlerinden dolayı “Zaten PKKlıydılar” söylemlerini de, 2020 yılında sırf yaşam tarzlarından dolayı İzmir Depremi’nde “Zaten sapkındılar” söylemlerini de ve en son 2023 Maraş depreminde mezheplerinden ve etnik kökenlerinden dolayı “Zaten hak etmişlerdi” söylemlerini işitti. Ne acı değil mi? Elbette bu söylemleri üretenlerin esamesi okunmaz. Güzel ülkemin güzel yurttaşları böyle günlerde tüm dünyaya örnek olacak görüntüler ortaya çıkarır. Ancak bir kişiden de olsa keşke böyle lafları duymasak.
İnanın Komplo Teorilerine ya da Kâhinlere Hiç İhtiyacımız Yok
Yıkıcı felaketlerin ardından komplo teorilerine, diplomasız kâhinlere, tanrının gazabına ya da sıkıntıdan tweet atanlara rağbet etmek yerine, bilimin ışığında olayları değerlendirsek inanın bu kadar yorulmayız. İnanın komplo teorilerine ya da kâhinlere hiç ihtiyacımız yok. Bugün Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğunu bilmeyen birisi var mı? Peki, Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğunu Maraş depreminden önce de bilmiyor muyduk? Türkiye’nin Avrasya-Arap-Afrika levhası arasında yer aldığını ve sınırları içerisinde Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı olduğunu bilmiyor muyduk?


1509 yılında gerçekleşen ve halk arasında “Kıyamet-i Suğra” (Küçük Kıyamet) olarak adlandırılan 7,2’likİstanbul Depremi hangi dış mihrak gerçekleştirdi? Dönemin padişahı Sultan II. Bayezid’e karşı Türkçe’si Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı olan HAARP teknolojisi mi kullanıldı sizce? Ya da 1939 Erzincan, 1943 Tosya, 1976 Çaldıran, 1999 Gölcük, 1999 Düzce, 2003 Bingöl, 2011 Van, 2020 Elazığ, 2020 İzmir… Türkiye’nin bir deprem bölgesi olduğunu artık kabul etmemiz için kaç defa yıkılmamız gerekiyor?

Lütfen sadece yukarıdaki haritaya bakın. Bilim kimseyi Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Seküler-Dindar olarak ayırmaz. Tablo ortada. Görüldüğü üzere hiçbir dış mihrakın ekstra çaba göstermesine gerek yok. Bilim insanları, akademisyenler ve uzmanlar zaten yıllardır bas bas bağırıyorlar. Depremi üç dört gün önce tahmin ettiği iddia edilen “kâhin”lere itibar etmek yerine bu konulara ömrünü adamış bilim insanlarına riayet ettiğimiz zaman bir şeyleri başarmış olacağız.
Dezenformasyon Tuzağından Kaçınalım
Özellikle bu tarz durumlarda ortaya atılan komplo teorileri gerçekten yaşanan olayların, acıların ve duyguların önüne geçmekte, nefreti körüklemekte ve kutuplaşmayı artırmaktadır. Komplo teorileri üretmek hayali suçlular ürettiği için asıl suçluların tespitini zorlaştırmakta ve kamuoyu algısını dağıtmaktadır. Lütfen mümkün olduğu kadar bilimin ışığında ilerleyelim ve mümkün olduğu kadar dezenformasyon tuzağından kaçınalım. Aklımızı kullanalım, araştıralım ve sorgulayalım.


Hz. Muhammed’in de söylediği gibi:
"Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; (bunların dışında kalırsan) helâk olursun."


Bu yazı vesilesiyle de siz kıymetli Taşköprülü hemşehrilerimin geçmiş Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutlar, sevdiklerinizle birlikte huzur, sağlık ve mutluluk dolu nice bayramlara erişmenizi temenni ederim. Saygı ve selamlarımla…