İki turlu 2023 genel seçimlerini geride bıraktık. Seçimler uzun süredir, neredeyse yılın başından beri hepimizin tek gündemi haline gelmişti. Hatta birçoğumuz artık seçimler g...
İki turlu 2023 genel seçimlerini geride bıraktık. Seçimler uzun süredir, neredeyse yılın başından beri hepimizin tek gündemi haline gelmişti. Hatta birçoğumuz artık seçimler geçsin de ne olursa olsun raddesindeydik. 6 Şubat depremi gibi büyük bir facia bile halktaki bu politizasyonu sadece on gün civarı baskılayabildi fakat hemen akabinde artık deprem faciası, hayatlarını kaybedenler, sevdiklerini kaybedenler, evlerini barklarını kaybedenler de birer seçim materyali olarak karşımıza çıkarıldılar. Deprem hadisesi demek o kadar siyasileşmiş ki depremzedeler, bölgede açılan sandıklarda mevcut hükümetin yüksek oy aldığını gören insanlık dışı bir güruh tarafından nankörlükle suçlandılar. Demek ki zamanında bölgeye yaptıkları yardım insani değil siyasi imiş, ki ben bu güruhun tweet atmaktan başka herhangi bir yardımlarının olduğunu da düşünmüyorum.
İstiklal, İstikbal ve İstikrar
Tüm bu olumsuz atmosfere rağmen, Türkiye, imrenerek bakılan (!) batılı ülkelere bile muhteşem bir demokrasi şöleni izletmiş ve adeta hepsine demokrasi dersi vermiştir. Batılı ülkelerde seçimlere katılma oranı hızla düşerken Türkiye’de bu oran yükselmektedir. Avrupa'da seçimlere katılım oranının ortalama yüzde 65 civarında olduğunu düşünürsek, Türkiye’de yüzde 85’lik bir katılım oranı bu ülkenin demokratik değerlere bağlılığının bir göstergesidir.
Seçim öncesi yaşanan kutuplaşmalara rağmen, her iki turda da kayda değer bir olumsuz olay yaşanmamış olması da aynı şekilde Türkiye’nin tüm dünyaya verdiği bir demokrasi dersidir. Yine de bu kutuplaşma acilen giderilmeli ve toplumun bütün fertleri Türkiye’nin Yüzyılında istiklal, istikbal ve istikrar hedeflerinde kenetlenmelidir. Bu seçimin kazananı sadece Recep Tayyip Erdoğan ya da Ak Parti seçmeni değil bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.
Daha önce de seçimlerin siyasi arenada bir değişimi beraberinde getireceğini yazmıştım. Bu değişimi sadece iktidarın bir partiden diğer partiye geçmesi olarak yorumlamayın da demiştim. Çünkü her seçim sonrası iktidardaki mevcut partiler de tekrar seçilseler bile, gerçekleşen seçimlerden ders çıkararak, eksiklerini gidererek, önceki dönemlerde yaptıkları hataları görerek ve bunları telafi etmeye çalışarak yollarına devam ederler ve etmelidirler. Yani seçimler sadece iktidardaki partinin rengini değiştirmeye değil; mevcut partilerin de kendilerine çeki düzen vermelerine vesile olurlar.
Zafer mi Mağlubiyet mi? Yoksa Her İkisi de mi Değil?
Seçim sonuçlarını incelediğimizde görüyoruz ki 64.197.419 seçmenin bulunduğu, 53.841.229 oyun kullanıldığı ve bunların da 53.158.082’sinin geçerli olduğu göz önüne alındığında iki aday arasındaki oy farkı 2.292.180; yani ortalama yüzde 4 civarı. Yani seçmen tamamen ikiye bölünmüş durumda. Bu noktada siyasilere naçizane Türkiye’nin yarısının oyunu almış olmanın zafer sarhoşluğunu yaşamalarını değil; Türkiye’nin yarısının oyunu neden alamadıklarını sorgulamalarını tavsiye etmekte fayda görüyorum. Eminim ki böyle bir bakış açısı toplumda yaşanan irili ufaklı tüm gerginliklerin çözülmesini sağlayacaktır.
Artık seçim sürecini, en azından genel seçimler, tamamladık. Bu noktadan sonra gün bir olma, iri olma, diri olma günü ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin de üzerine çıkarmak için her zamankinden daha fazla çalışma günüdür. Gün hep birlikte Türkiye olma günüdür. Gün Türkiye’nin Yüzyılını inşa etme günüdür.
Allah muvaffak eylesin.