Sakin bir Pazartesi gününün akşam saatlerinde güneşin yumuşak ışıkları, Akdeniz'in sakin ve mavi sularını kucaklarken, bir vatan parçamıza ayak bastım: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.
Bu topraklar, tarih ve doğanın büyülü dansını sergileyen bir yer olarak beni karşıladı. Seyahatim boyunca keşiflerim ve deneyimlerim, bu benzersiz ada parçasının derinliklerine olan pencereyi araladı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yeni tip Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartları ile giriş yapılabiliyor, yani ne pasaporta ne de vizeye ihtiyaç duymuyorsunuz.
Uçaktan indikten sonra Ercan Havalimanı’ndan aracımı kiralayıp konaklayacağım otelin bulunduğu şehre; Girne’ye doğru yolculuğuma başladım. Trafiğin ters şeritten akması ve araçlarda direksiyonun sağda olması başlangıçta beni biraz heyecanlandırmıştı ve gerilmiştim. Ancak kısa bir zaman içerisinde bu duruma alıştım, arada bir kafa karışıklıkları yaşasam da şöförlüğüm eşim Buse tarafından tam puanla ödüllendirildi.
Girne: Tarihin, Doğanın ve Eğlencenin Kenti
Girne'nin daracık sokakları, tarih kokan taş binaları ve rengarenk çiçeklerle bezeli cumbalarıyla beni büyüledi. Girne Kalesi'nin yüksek duvarları, tarih sayfalarında geriye doğru bir yolculuğa davet ediyor gibi duruyordu. St. Hilarion Kalesi ise nefes kesen manzarasıyla adanın tarihine tanıklık eden bir anıt gibi yükseliyordu. Girne Limanı'nda tarihi gemilerin masmavi sularla buluşması, zamanda yolculuk yapmış gibi hissettirdi. Tüm bunların yanı sıra Kuzey Kıbrıs’ın eğlence hayatının kalbi Girne’de atıyor diyebilirim.
Tarihin En Derin Noktası: Gazimağusa
Mağusa'nın tarihine dair en güçlü tanıklık Othello Kalesi ve surlarında gözler önüne seriliyor. Kale kapısından içeri adım attığımda, antik çağlardan modern zamanlara uzanan bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Surların üzerinde yükselen meşhur Othello Kulesi, William Shakespeare'in ünlü eseri "Othello"nun ilham kaynağı olarak bilinirken, burada geçmişin hayaletlerini hissetmemek imkansızdı. Bölgenin en zarif mirası diyebileceğim Lala Mustafa Paşa Camii, Gotik ve Gotik sonrası tarzının benzersiz bir harmanını sunuyor. Katedralden camiye dönüştürülen bu yapı, tarihsel bir dönüşümün izlerini taşıyor. İç mekânın süslemeleri, zarif kubbeleri ve dini atmosferi, farklı kültürlerin bir araya geldiği bu şehrin zenginliğini yansıtıyor. St. Peter ve St. Paul Kilisesi olarak inşa edilen fakat sonra Osmanlıların adaya hâkim olmasının ardından cami olarak kullanılmaya başlanan Sinan Paşa Camii de eşsiz mimarisi ile görsel bir şölen sunuyor. Adım attığım andan itibaren Gazimağusa'nın taşlı sokakları beni sarıp sarmaladı. Tarih ve modern yaşamın etkileyici bir karışımını sunan bu şehir, beni derin düşüncelere daldırdı.
Unutulmaz Bir Gezinti: Maraş
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bulunan Maraş, ya da bizim bildiğimiz adıyla Kapalı Maraş; Rumların isimlendirmesiyle Varosha olarak adlandırılan bir bölgedir. Bu alan, hem tarihi hem de duygusal anlamda büyük bir öneme sahiptir. Burası, gerçekten de unutulmaz bir gezinti ve düşündürücü bir deneyim sunuyor. Maraş, tarihi ve siyasi bağlamda oldukça karmaşık bir geçmişe sahip. 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında, Maraş bölgesi sivil nüfusun tahliye edildiği bir alan haline geldi. O günden bu yana bu bölge "Kapalı Maraş" olarak adlandırıldı ve askeri bir bölge olarak koruma altına alındı. Bu nedenle, Maraş'a olan ziyaretler ve girişler hala kısıtlı.
Maraş'a adım attığımızda, boş sokaklar ve terk edilmiş binaların sessizliği bizi sarmaladı. Burası, başlı başına tarihsel bir anıt ve geçmişin yankılarıyla dolu. Yürürken, bu bölgenin geçmişine dair düşüncelere dalmamak mümkün değil. Maraş ziyaretimiz, bize tarihin ve insanlığın karmaşıklığını anlamak adına bir fırsat sundu. Akdeniz’in en ünlü tatil ve eğlence merkezinin şu anda bir hayalet şehir olması gerçekten de insana farklı duygular hissettiriyor.
Kültürel Köprüler: Lefkoşa
Lefkoşa, adanın başkenti ve aynı zamanda tarihin ve kültürlerin kesişim noktası. Burası hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hem de güneyde bulunan Rum yönetimi tarafından başkent olarak kabul edilen bir şehir. Şehrin ortasından geçen sınır noktasına geldiğimizde iki farklı kültürün izlerini taşıyan bu şehrin benzersizliği ortaya çıktı. Eski şehir bölgesi, daracık sokakları ve Osmanlı döneminden kalma evleriyle tarihi bir atmosfer sunuyordu. Selimiye Camii'nin yüksek minaresi, şehre hükmeden bir anıttı. Selimiye Camii, Gotik ve Osmanlı mimarisi harikasıdır. Bu camii, Kıbrıs'ın farklı kültürlerinin birleşimini yansıtan özel bir yapının parçasıdır. İç mekanın yüksek kubbesi ve süslü mihrapları, camiinin estetik zenginliğini gözler önüne seriyor.
Sınır noktasına geldiğimde, yıllardır Kıbrıs’ta yaşayan arkadaşım Adem daha fazla yürümemem gerektiğini söyledi. Adanın güneyinde bulunan Rum yönetimi, kuzeyden giriş yapmak isteyen KKTC ve TC vatandaşlarını içeriye almıyorlarmış. Adanın geçmiş karmaşık siyasi yapısını düşündüğümde her ne kadar mantıklı gelse de, o esnada yanımdan geçen ve Yunanca konuşan bir çiftin Türk esnaflar tarafından ikram edilen lokumları yemelerine şahit oldum. “Peki, onlar ne arıyor burada?” diye sorduğumda gerçekten de büyük hayal kırıklığı yaşadım; Rumlar KKTC’ye ellerini kollarını sağlayarak geçebiliyorlarmış. Hatta bırakın ellerini kollarını sallayarak geçmeyi, sınırın Türk tarafında bulunan yerel esnaflar ellerinde hediyelik kutularla Rumları karşılayarak “Turkish Baklava”, “Turkish Delight” naralarıyla ve ikramlarıyla karşılıyorlar. Rum sınırından dönüşte bize de ikram etmek üzere lokum uzatan Türk esnaf, benim Türkçe konuştuğumu duyunca nasıl büyük bir hayal kırıklığı yaşadı anlatamam… Neyse ki ben de onun ikramını kabul etmedim. Ey para sen nelere kadirsin…
Her neyse, canımı oldukça sıkan bu manzaraya rağmen, Lefkoşa, tarihi zenginlikleri ve kültürel çeşitliliği ile dolu bir şehir. Hem antik kalıntıların hem de modern yaşamın iç içe geçtiği bu şehirde, her köşede yeni bir keşif yaptım. Lefkoşa'da gezinirken Girne Kapısı'na özel bir önem verilmelidir. Bu kapı, şehrin en ihtişamlı giriş noktalarından biridir ve tarihi surların üzerinde yükselir. Kapıyı geçtikten sonra, daracık sokakları ve geleneksel evleri gözlemleyerek tarihi atmosferi hissedebilirsiniz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, tarih, kültür, doğa ve lezzetin harmanlandığı bir ada cenneti. Her bir köşesinde, farklı bir öykü ve deneyim saklı. Seyahatim boyunca tanıklık ettiğim bu güzellikler, adanın ruhunu anlamama ve daha derinlemesine bir bağ kurmama yardımcı oldu. Kuzey Kıbrıs, sadece bir ada değil, aynı zamanda tarih, doğa ve eğlencenin büyülü bir kombinasyonu.
Ezcümle, kısıtlı vaktimden dolayı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet seyahatim ne yazık ki oldukça kısır geçti ama aklım da yüreğim de orada kaldı. Bize yıllarca Kıbrıs ile ilgili kumardan ve eğlenceden başka bir şey anlatılmamış meğerse. Mutlaka ve mutlaka imkanı olan herkesin gidip adanın atmosferini yerinde tecrübe etmesini öneririm.
Sağlıcakla kalın…