Bugünler de tarlada sarımsak diken çiftçileri gördükçe, uğruna yıllardır festivaller düzenlenen sarımsağın bizler ve ilçemiz için ne kadar büyük önem taşıdığını birkez...

Bugünler de tarlada sarımsak diken çiftçileri gördükçe, uğruna yıllardır festivaller düzenlenen sarımsağın bizler ve ilçemiz için ne kadar büyük önem taşıdığını birkez daha anlamış oldum.

Tarlaların yanından geçerken buram buram kokan o sarımsak bana Strabon’un eserlerinde bahsettiği Paflagonya kelimesini hatırlattı. Önceden duyduğum ama anlamını bilmediğim bu kelime, günümüz de Kastamonu, Sinop, Bartın, Çankırı ve Karabük illerini kapsayan bölgenin eski adı. Anlamının “Ağzı sarımsak Kokan ayağı çarıklılar” olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım.

Eskiden “Sarımsak Kokulu” insanlar diye anılan bölgede yaşıyoruz ve hala en büyük geçim kaynağımız sarımsak. Hiç merak ettiniz mi neden bu topraklar da yetişen sarımsak en kalitelisi?

Taşköprü Kent Müzesi’nden ve bir tarih severden aldığım bilgilere göre şuan bulunduğumuz topraklarda yaklaşık 600 bin sene önce volkan patlaması olmuş ve toprakta ki selenyum oranı bu şekilde yükselmiş. Ayrıca sizde biliyorsunuz ki oldukça diğer sarımsaklarda kolay kolay bulunmayan “Selenyum” maddesinin yer alması, yüksek baharat oranı, aroması ve keskin kokusu sebebiyle diğer sarımsaklardan kolayca ayırt edilebilir.

Her sene olduğu gibi bu sene de şubat ayının gelmesiyle birlikte AB Coğrafi Belgesi alan ülkemizdeki 7 ürün arasına giren Taşköprü sarımsağı, toprakla buluşması sonucu Taşköprü halkımız için 5 aylık serüven başlamış oldu.

Tarım bir toplumun sağlıklı olması için ön koşuldur.

Toplumsal kalkınma ancak üretimle gerçekleşebilir.

Çünkü toprağına bağlı olmayanlar temiz havaya kavuşamazlar.

Temiz havaya kavuşamadığımız zaman gündelik hayatımız da ciddi aksaklıklar görürüz.

Eğer sağlıklı bir yaşantımız olmazsa üretimimiz durur, çünkü insan iş gücü ciddi derecede azalır.

Eğer toprağa bağlı olarak sağlık yoluyla insanların verim gücü düşerse o zaman devasa endüstriyel güçler bile düşüş kaybedecektir ve dolayısıyla diyorum ki endüstriyel gelişim için de aslında tarım faaliyetlerine ihtiyaç vardır. Tarım toplum için bir altındır, Tarım da altın denilince akla gelen en değerlilerinden biri ise bizim ve şehrimizin kalkınmasın da büyük katkısı olan “Sarımsağımız Beyaz Altın”dır.

Dedim ya; tarım faaliyetlerine ihtiyaç var diye, bir önceki sene mutlu olmuştum aslında, çünkü geçen yıl Taşköprü de son yıllara göre en fazla sarımsak dikiminin gerçekleştiği yıl oldu.

Şunu anladım ki sevinmek değil korkmak gerekiyormuş aslında. Talep sayısından yani ihtiyaçtan daha fazla sarımsağın piyasaya sürülmesi fiyatlara da olumsuz yansımış oldu.

Geçtiğimiz hafta sarımsak pazarın da dolaşırken bir pazarlığa şahit oldum, şehir dışından gelen vatandaş benim köylü amcamın bir yıl boyunca çocuğu gibi bakıp yetiştirdiği sarımsağın kilosunu 2,5 TL'ye almak istedi. O an çiftçi amcamın gözlerinde ki hayal kırıklığı herşeyi özetlenmişti aslında.

Demek istediğim şu ki;

Tarım faaliyetlerini ve çiftçiliği arttırmalıyız ama bunu yaparken herşeyi dozunda tutmalıyız. Bu halk Sarımsağın Altın olduğu dönemleri de gördü, tonlarca sarımsağın Gökırmak'a döküldüğünü de gördü.

Taşköprü’de yabancı menşeili sarımsak dikmek Taşköprü’ye ne kadar zarar veriyorsa, ihtiyaçtan fazla sarımsak dikmek de yine Taşköprü’ye zarar verecektir.

Diğer sarımsaklara göre raf ömrü daha uzun olan ve 9 ay boyunca değerlerini koruyan sarımsağımızın raf ömrü 12 aya çıkarılabilir ve gross marketlere daha yüksek oranda satabilir ve 3 aylık açığı soğuk hava depoları ile kapatabiliriz.

İşin özünde sarımsak da, kenevir de, pancar da bizim ama en mühim olanı Taşköprü bizim. Başkalarının bizlere zarar vermesine engel olacağımız gibi biz de kendimize zarar vermemeliyiz.

Sarımsak denilince aklına kendir gelen tek kişi ben değilimdir herhalde. Kendir de bu topraklar için en az sarımsak kadar önemlidir. Geçmişte ülkemizin kendir ihtiyacının %50’sinin Taşköprü tarafından karşılandığını ve ilçemizin kendir üretiminin merkezi olduğunu unutmamak gerek. Hatta şuan her ne kadar faaliyet göstermiyor olsa da 1946 yılında Sümerbank tarafından ilçemize kendir fabrikası kurulmuştur. Kendirin ekilip hasat edildiği tarlada ertesi yıl sarımsak ekildiğinde verimin artması da ilçemize tanınan büyük bir nimettir. Sebebi ise kendir kendisinin bulunduğu toprakta ot bitmesini engeller ve kendir hasat edilen tarlaya sarımsak ekildiği zaman yabani ot yetişmeyeceği için gübre kullanmaya gerek kalmaz ve daha sağlıklı sarımsak hasat edilir.

Umarım bu yıl hasat edilen sarımsak gerektiği değeri görür,çiftçimiz emeğinin karşılığını alır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim,Kalın sağlıcakla.