Ahmet Tek, "Dostluklar Nereye Kadar?" başlıklı makalesini okuyucularına sundu.
Türkçeye Farsçadan girmiş “Dost” kelimesi hafızamda iki güzel adamın ismiyle kodlanmış: Fethi Gemuhluoğlu ve Aşık Veysel.
Fethi Gemuhluoğlu’nun bir konuşmasının yer aldığı “Dostluk Üzerine” kitabını ezberlediğim gençlik günlerim çok gerilerde kaldı. “Dostluk Üzerine” her okuyuşta farklı bir lezzet tattıran kitaptır. Öğütler kitabıdır, aşk kitabıdır, gençlik rehberidir. Fethi Gemuhluoğlu’nun gönül dilinin görünür yüzüdür. Doğaçlamanın zirvesidir. Gemuhluoğlu “Dost, göze sezdirmeden gözyaşı silendir. Paradan önce dost biriktirin!” diyen kişidir.
Gönül gözü açık olan Aşık Veysel’i tanımayan, şu dizelerini duymadım diyen bir yurdum insanı var mıdır?
“Dost dost diye nice nicesine sarıldım.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım ey yar boşa yoruldum.
Benim sadık yârim kara topraktır.”
Metin Cengiz’in, Everest Yayınlarından “Hayat, edebiyat, siyaset / Ahmet Oktay ile dünden bugünden” adlı 350 sayfalık kitabını okudum. Söyleşinin sayfaları arasında birçok tanıdık isim çıktı. Kitap bir nevi kültür ve sanat dünyamızın 50 yıllık hızlandırılmış sunumu. Yüzlerce cümlenin altını çizdim, ilginç konuları not aldım.
Ahmet Oktay’ın, Edip Cansever’le dostluğunu anlattığı bölümü bitirince mola verdim. Derin bir soluk aldıktan sonra sırtımı koltuğa yasladım. Karşımda ODTÜ ormanının çiçek açmış bademleri ile çam ağaçları. “Ankara’ya artık bahar geldi” dedim. Ahmet Oktay’ın, Edip Cansever’i, onun inceliğini anlattığı olayları okurken, dost ve dostluk üzerine okuduğum kitapları, dinlediğim anekdotları şöyle bir hatırlamaya çalıştım. Okuyacağınız yazı bu kısa molanın ürünüdür.
Dostlarımız mı bizi seçer, biz mi dostlarımızı? Dostun iyisini, kendi iyiliğimiz mi bize getirir, karşımızdakinin iyiliği mi bizi ona götürür? Dostluklar bilinçli seçimlerimizin sonucu mudur, tesadüflerin bize sunduğu lütuf mudur?
“Benim derdim dünyayla” diyen ve dünya dertlerinin arasında yazdığı 50 kitabı bizlere miras bırakan, artık dünya dertlerinden azatlı Ahmet Oktay meslektaşımdı. Uzun yıllar gazetecilik yaptı. Edebiyat meraklıları onu şair, çevirmen, denemeci ve eleştirmen olarak bilir. Türkiye’de entelektüel solun dik duruşlu insanlarındandı. Sessiz, sakin ve mütevazı kişiliği onun popülerliğinin önündeki engeldi. Cümleleri yalın ve derindi.
Ahmet Oktay, ‘Uzak Yakınlık’ şiirini bin kez okuduğum Edip Cansever’in dostluğunu, nezaketini, cömertliğini öyle güzel anlatmış ki, gıpta ettim. “Allah insana böyle dost nasip etsin” dedim. Edip Cansever, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” dizesini yazan âdemoğludur. Şiir ince iştir, şair inceliklerin ustasıdır.
Ahmet Oktay ile Edip Cansever’in tanışması mektupla olmuş. Ahmet Oktay anlatıyor:
“İstanbul’a gelişlerimden birinde, Edip’in Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânına gittim. Babadan kalma bir dükkân. Öylece dost olduk. Edip’in dükkânla pek ilgilendiği yoktu. George adında iyi bir ortağı vardı. Dükkânı o yönetirdi.”
Ahmet Oktay, evlendikten sonra eşi Tülay’la Edip Cansever’in Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânına uğrarlar. Para sıkıntısı çektikleri günlerdir. Gazeteci ve sanatçı olsun da, para sıkıntısı yaşamasın! Görülmüş şey mi? Tülay hanım bir yüzük beğenir. Antikaya benzer bir şey. Sözü Ahmet Oktay’a bırakalım:
“Edip 5 bin istedi. George’un gözlerinin dışarı fırladığını anımsıyorum. “5 bine olur mu?” dedi Edip’e, “Bu kaç paralık iş” dedi. Gerçek fiyatı meğer 50 bin lira mı, 100 bin lira mıymış ne. Çok pahalı bir şey.”
Dostunu mahcup etmeden, jest yaptığını hissettirmeden, esnaf kazığının klişesi “senin için” ifadesini ağzına almadan, 100 bin liralık yüzüğü 5 bin liraya veren bir şair. Böylesi adamın şiiri nasıl çirkin olur?
Papirüs dergisi çıkarılacaktır. Bunun için 1500 liraya ihtiyaç var ama 30 lirayı zor bulmuşlar. Cemal Süreya kara kara düşünmekte. Ülkü Tamer anlatıyor:
“Bu sırada Edip Cansever gelir. Ne oluyor? diye sorar. Durumu anlatırlar. Edip Cansever, hemen yerdeki küçük halıyı gösterir. Üzüldüğünüz şeye bak, der. Bu halı değerli bir halı. Ayak altına serilecek türden değil. Ben buna 2 bin lira veriyorum.”
Edip Cansever, 20 lira etmeyecek halıya 2 bin lira verirken de kibardır. Yardımı göze sokanlardan değil.
Salâh Birsel, Hacivat Günlüğü’nde şunları yazmış:
“Dostlukların sayısı o kadar azdır ki, insan bunlara bakarak, yeryüzünde dostlukların varlıklarına inanmak istemiyor. İnansa da, bir zaman geliyor, dost bellediklerinin, birer dalkavuk, birer fırsatçı, birer içten pazarlıkçı kişi, birer suç ortağı, birer çanak yalayıcı olduklarını görüyor.”
Cahit Sıtkı’nın şu şiiri sadece ölümle ilgili olmasa gerek. Bizi dostlardan ayıran keşke sadece ölüm olsa.
“Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.”
Erdem Bayazıt’ın, “Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair“ şiirindeki vurucu betimlemelerden biri “Müslüman Yürekler Bilirim” ifadesidir. Bu mısrayı okurken Prof. Dr. Sadettin Ökten hoca gözümün önüne gelir. Onun sözleri incidir. Bir kelimesi bile boşa söylenmiş değildir. Sadettin Ökten’in şu sözlerini kalbinizin bir köşesinde saklamanızı öneririm:
“Kaba insanlarla ülfet etmeyeceksiniz. Hayat yumuşaklık, zarafet, dikkat, rikkat üzerine kuruludur. Güzel insanlarla temas edeceksiniz. Bulamıyorsanız kitaplarına bakacaksınız."
Ahmet Oktay’ın hatıraları nerelere götürdü. Fethi Gemuhluoğlu, Aşık Veysel, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ülkü Tamer, Salâh Birsel, Cahit Sıtkı, Erdem Bayazıt ve nice güzel adamlar, güzel atlara binip gittiler. (2009 yılı Mart ayının ilk haftasında İstanbul’da vefat eden Ahmet Oktay’ın anısına)
Günün Sözü: Kendi çıkarını kollayan dosta gönül verme. (Kutadgu Bilig)