10 Ocak Gazeteciler Günü münasebetiyle dernek olarak vatan savunmasında şehit düşen tüm şehitlerimiz ve ebediyete irtihal eden gazetecilerimize vefa göstermek ve de gönüllere dokunmak adına Hz.Pir Camii’nde Mevlid programı tertiplemiştik.
Protokol düzeyinde de katılımlar olacağı için arkadaşım Murat Köse ile biraz önceden gidelim de ev sahibi olarak konuklarımızla ilgilenelim diye arabaya bindik daha teker yeni dönmüştü ki bir telefon çaldı.
Arayan kişi İstanbul’da Kastamonu adına tüm STK’larda yer almış milliyetçi camianın önemli isimlerinden emekli eğitimci-yazar kıymetli hemşehrimiz Hidayet Yünsel’di.
- Sağ olsunlar tüm hemşehrilerimiz dün gün boyu telefonlarımızı meşgul ettiler.
- Hidayet Yünsel abimizde gazeteciler günümüzü kutlayacak sandım.
- “İzzet bey Kastamonu’da neler oluyor? MHP’nin geçmişinde kültüründe daha görülmüş bir şey değil. Mevcut başkanı bir tarafa itip, yeni bir aday ile yola çıkması!”
- Bir taraftan araba kullanıyorum diğer taraftan da Hidayet Yüksel abiyle konuşuyordum. “MHP Genel Merkezi Yüksel Aydın’ı açıkladı” dedi.
Hayırlı olsun abi dedikten sonra telefonu kapattım.
Hz. Camii’nin önü kalabalıktı. Çok sayıda gazeteci arkadaşımız. Camii cemaati ve çok sayıda güvenlikçi vs.
Oradaki herkes çok şaşırmıştı. Kanaatim o ki; oradaki herkes (benim dışımda) mevcut başkan Galip beyin açıklanacağını bekliyordu.
Sonra sabahtan Galip beyin gazeteciler günü nedeniyle basın mensuplarına verdiği yemekte çekilen bir fotoğrafı gösterdi oradaki dostlarımızdan birisi…
Bende ne var bunda dedim. Basın ile son buluşması vs. diye salladım!
Bir gün önceden haberimiz vardı. İlk defa! yerel gazeteleri dolaşacaktı. İlk defa İhlas Haber Ajansı’na, ilk defa Anadolu Ajansı’nı ve yerel gazeteleri gezecekti!
Akşamdan gazeteci arkadaşalar bu bilgiyi benimle paylaşmış ve hepsi de çok şaşırmıştı.
- Bende bir gün önceden “Şaşırmaya gerek yok Galip bey veda ediyor…!” demiştim.
Beş yıldır Galip beyi en iyi ve en objektif izleyen ve gözlemleyen kişi benim…
Hatalarını ve yalan yanlış bilgilendirmelerini yüzünü karşı söylemiş birisi olarak en fazla eleştiren gazeteci de ben olduğumu düşünüyorum…
Pardon genç ve geleceği olan sesetmenin mimarı ve yöneticisi Burak Yumukoğlu kardeşimden özür dilerim. O’da inceden inceden mizah diliyle de olsa eleştirdi.
Siyasetçiler eleştiriye açık olmalı. Samimi bir dille eleştiri yapılıyorsa o eleştiriden ışık almak sizin kabiliyetinize kalmış bir şey… Bu eleştirileri göz ardı etmezseniz daha az hata yaparsınız!
Gelelim Hz.Pir’deki Mevlid programı sonrasındaki cami çıkışı sohbete…
Tüm eski, yeni siyasetçi ve adaylarının tek gündemi vardı oda yerel seçimler…
Bir tanesi dedi ki… “İzzet abi Galip beyi yedin…!
Yarın ne yazacaksın çok merak ediyorum”
Şeyh Edebâli'nin hani oğlu Osman Gazi için yazdığı o muhteşem öğüt var ya… Ne diyordu onun bir bölümünde.
"Üç kişiye acıyın; cahiller arasında kalmış âlime, zenginken fakir düşene, kavmin ulusu iken aşağı hale düşene."
Yani yanisi şu dostlar.
Görünen göz kılavuz istemez. Biz bu halkın içinde halkın nabzını tutuyoruz. Kimse bizim düşmanımız değil. Kaldı ki 42 yıldır bu memlekette bizi tanıyan tanıyor zaten…
Gidenin arkasından konuşmak bize yakışık kalmaz.
Koltuğunu artık kaybetmiş bir kişiye birde bizim dokunmamız olmaz.
Lakin kendisiyle ilgili bu son makalemde öğüt niteliğinde bir kelam etmek şart oldu…
- Ne kazandın bir düşün hele…
Varoluşu insanoğlunun gitmek üzerinedir. Kimileri toprağa, ebediyete, kimileri uzaklara gözden ve gönülden…
Aslında sadece giden insan olduğunda değil; yitirilen her şeyde bir yas tutulur. Bir dostluk, bir umut, bir ülkü, bir vatan, çalıştığı işi, manevi değeri yüksek bir eşya gibi.
Zordur kabullenmek gidişleri. Bu yüzden birçok psikolojik tepkiler verilir. İç dünyamız ile dış gerçeklik arasında uyum sağlamak için yaptığımız uzlaşma sürecidir yas.
Yas yaşanması gereken bir süreçtir.
Önce inkar etmek ister insan dayanamadığı gerçekliği. İnanamaz şok olur insan, şaşkındır, hissizdir. Anlamsızdır her şey. Hiçbir şey olmamış gibi, sanki her şeyin eskisi gibi olduğunu düşünür ve davranır bir süre. Sanki her şey eskisi gibiymiş gibi; masaya bir tabak daha koyar, her zaman oturduğu yerdeymiş gibi düşünür, yolda yürürken el eleymiş gibi, sabah kalktığında yanındaymış gibi hisseder. İstem dışı o hala gitmemiş yanındaymış gibi hayaller kurar, gelecek planları yapar.
Sonra üzüntü, öfke, suçluluk, suçlama, kaygı, korku, çaresizlik, yalnızlık, umutsuzluk, özgürlük gibi duygusal tepkiler gelir ardından.
Gidenin geri gelmesini bekler, arzu eder. Çünkü zordur baş etmek yalnızlık duygusuyla, onsuzlukla. “Daha çok sevdiğimi söyleseydim, daha çok vakit geçirseydim keşke keşke teşkilatımın ve büyüklerimin sözünü dinleseydim!” der.
Pazarlıklar başlar, sihirli düşünceler artar. Öfke büyür çığ gibi, “neden ben?” diye inler çığlıklar.
Sonra giden gitmiştir işte…
Sonra keşke der ama zaman geri gelmeyecektir artık. Tıpkı bu dünyadan artık göçüp giden bir insan misali…
İşte GÜVEN’de böyledir…
Tıpkı Güvercin gibidir güven… Bir kez elinden kaçırdın mı daha geri gelmez!
2019 yerel seçimleri öncesinde “Kastamonu Galip Gelecek…” sloganı ile halkın karşısına çıkmıştı…
Kastamonulu seçmen o’na güvenmişti. Nede olsa 6 sene tıp okuyarak doktor olmuştu. Seçmen eğitimli ve saygılı biri olarak gördü.
Hastaları gözlerinde bir sorun olduğu zaman ücretini ödeyerek muayene olmaya gitmişti… Kendilerine hep öyle davranacağını düşünmüştü seçmen.
MHP’den aday olduğunda “Gök girsin, kızıl çıksın” bile demişti!
Milliyetçi ve muhafazakar yapısı ile bilinen Kastamonu halkının karşısına çıkarak “Beytül Mal” diye bas bas bağırdı sosyal medyadan…
Halk güvendi…
Memleketin uşağı dedi.
Sonra kendilerine hizmet üretecek, sorunlara çözüm bulacak koltuğa oturttu onu.
O artık Şehr-i Emein (Şehrin güvenilir insanı)
O makam o’na teslim edildi.
Bir, iki, üç, dört yıl derken yıllar tükeniverdi. Kastamonu Galip gelememişti. Zordu bu işler, hekimlik gibi değildi.
Sürekli halkın içinde yer alacaksın. Sürekli bıkıp usanmadan halkın sorunlarına çözüm üreteceksin. Doğrusunu söylemek gerekirse bu işler O’na göre değildi. O rahatına alışmıştı hekimlik döneminde. Belediye koltuğu hiçte önceden hayal ettiği gibi değildi.
Son 3-4 aya kadar doğru dürüst halkın içine bile karışmadı. Halkın sorunlarını dinlemedi. Randevu talepleri yığıldı. Vatandaş isyan etmeye başladı. Bizim başkan sürekli il dışındaydı. Kimse karşısında muhatap bulamıyor ve şikayetler çığ gibi büyüyordu.
Bırakın halkı, MHP’lilerden bile isyan sesleri yükselmeye başladı.
Kendi seçtiği başkan yardımcıları ile bile geçinemiyordu. Beş başkan yardımcısını çeşitli bahanelerle mobing uygulayarak istifaya zorladı.
Sonra bir tek yardımcı ile kaldı. O bir tek yardımcısıyla hizmet üretmek şöyle dursun halkn sorunlarını bile dinleyemiyorlardı.
Ama asıl sorunun kendisinde olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi. Hizmet üretemeyince çareyi etrafındakileri uzaklaştırmakta buldu.
Sonra etrafında gerçekten çalışmak isteyenlerde uzaklaşmaya başladı.
Tek başına kalmıştı. Ne yapacağını şaşırmıştı adeta.
… Ve zaman doldu.
MHP Genel Merkezi yaptığı kamuoyu yoklamaları ve parti teşkilatlarının istek ve taleplerini dikkate alarak eski il başkanı şimdiki Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Yüksel Aydın’ı dün akşam saatlerinde açıkladı.
Makalemizin başında ne demiştik “Zordur kabullenmek gidişleri…”
Gidiyor gitmesine de ardında birçok dedikodu ve birçok bilinmezliklerle beraber gidiyor…
“Ben demiştim…” demek en kolayı… Kolaycılıktan öte pişkinliğe girer. Onlarca defa uyardık. Yanlışlarını yazdıkça adeta bize ateş kustu. Ama biz görevimizi yaptık. Keşke O’da görevini yapabilseydi…
GÜNÜN SÖZÜ
“Başkalarını sağlığına kavuşturan hekim, kendi hastalığını bilemez…”