Dünya Malı
Mal, “Bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü” olarak tanımlanır. Bu sebeple mal, insanın en çok sevdikleri arasında en baş sıralarda yer alanlardır. “Şu kadar evim var, şu marka arabam var, şu kadar eşyam var, var da var” şeklinde söylemler, bizim toplumumuzda bir sohbet esnasında en çok söylenilen sözlerin başında gelir. Bir sohbet esnasında insanların bütün varlıkları ortaya dökülür. Hal böyle olunca insanlar da hayatları boyunca en çok sevdikleri şeyi elde etmek için çaba göstermekten ve yorulmaktan kaçınmazlar. Son nefese kadar herkes iki karış mal için ömür tüketir.
Öncelikle mal, dünya hayatının süsüdür. Ve süs olması sebebiyle insanın gözüne her daim hoş görülmektedir. Bundan dolayı bu süsü elde etmek için insanoğlu adeta birbiriyle yarış halindedir. Adı üstünde bu misafirhanede elde edilen şey, tamamen dünyaya ait bir maldır. Hiçbir mevta yanında malını kabre götürmemiştir. Fakat insan bunu unutur. Oysa dünya malıyla ilgili Hz. Peygamber’in şu söylemi, Müslümanların kulaklarına küpe niteliğindedir: “Birbirinize düşmanlık etmeyin, dünya malı için birbirinizle yarışmayın. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Buhârî, Edep, 57) Demek ki insanın birbiriyle düşmanlığı maldan öte bir şey değildir.
İnsanlar birbiriyle neden düşman olur? İster canlı ister cansız olsun insanların en temel dargınlık sebebi, bir metayı elde etmekten kaynaklıdır. Maddi veya manevi hiç fark etmez. Kimi koltuk elde etmek ister, kimi eşya elde etmek ister, kimi sevgisini elde etmek ister ama temelde hep dünyaya ait olan bir şeyi elde etmekten kaynaklı dargınlıklar ve kırgınlıklar oluşur. Bizi bugün düşündürtecek olan kavram, dünya malıdır.
Dünya malı için ikinci yapılan şey; insanların birbiriyle yarış halinde olmasıdır. Çünkü insan hep daha fazlasını elde etmek gayesiyle yanıp tutuşur. “Senin varsa benim neden yok?” anlayışı, insanın dünyada var olmasındaki en önemli sebepmiş gibi. Oysa Allah, rızkı dilediğine geniş verir dilediğine ise daraltır. Rızıkla ilgili ayetler hep bu yöndedir. Mesela, “Doğrusu Rabbin dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de az verir. Şüphesiz O, kullarının durumunu en iyi bilen ve onları hakkıyla görendir.” (İsrâ 17/37) Rabbimiz Teala, kullarının rızık veya mal da diyebileceğimiz şeye karşı nasıl bir durum ve tutum içerisinde olacağını bildiğinden hangi kula ne kadar vereceğini de kendisi ayarlamaktadır. İnsan ise adeta Allah ile yarış edercesine gözü doymaz bir şekilde hep daha fazlasının derdine düşerek ömrünü tüketiyor. Yüce Kur’an’daki şu ayeti de görmezden gelir: “Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, elbette yeryüzünde taşkınlık ederlerdi. Bu sebeple O, rızkı dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarının bütün hallerini çok iyi bilmekte ve onları hakkıyla görmektedir.” (Şûrâ 42/27) İnsanın eyleminden söylemine, oturduğu evden gittiği lokantaya, konuştuğu insandan konuşmadığı insana kadar insanı taşkınlığa götüren yegâne şey, sahip olduğu maldan ötesi değildir. Bu sebeple Allah (cc), insandaki bur taşkınlık eyleminin bir anlamda önüne geçmek için ona malı da fıtratına göre vermiştir. Ne muhteşem bir denge!
İnsanın dünya malına bu kadar tamah etmesinin en önemli sebeplerinden biri hiç şüphesiz şeytan ile olan mücadelesidir. O mücadelede şeytan insanı yenerse insanın dünya malına hırsı hep artarak devam eder. İnsan, dünyada fakir duruma düşmekten korkar ve bu sebeple malı elde etmek için her şeyi mübah hale getirir. Kitaba iman edenler için şu ayet, pek de dikkate şayandır: “Şeytan sizi fakirlikle korkutur; sizi her türlü hayasızlığı ve ahlâksızlığı yapmaya teşvik eder. Allah ise size bağışlamayı ve bol nimet vermeyi va‘deder. Allah, lutfu pek geniş olan, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/268) Kimin vaadine inanır ve yolundan giderse insan istediğini elde edecektir.
İnsan neden hep daha fazla mala sahip olmak ister? Aslında bir akletse her malın (nimet) onun için başka bir imtihan olduğunu bu mal sevdasından da vazgeçecek ama insan pek de az düşünür. Ama insandaki o fakirlik korkusu ve endişesi, onun dünya malıyla adeta yarış halinde olmasında da en önemli etkenlerden biridir. Hatta ve hatta zulmetme ve öldürme de dahil her türlü eza ve cefayı da bunun için yapmaktan geri durmaz. Mesela evlatlarını gözden çıkaranların da temel maksatlarının bu olduğunu gözler önüne serer kitap. “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; çünkü sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz.” (En’âm 6/151)
İnsanın kendisini terbiye etmesi dünya malıyla olan imtihanında da karşısına çıkan ana unsurlardan biridir. Gönül… Her işin kilit noktası, gönüldür. Ve gönlü dar olan ile gönlü geniş olan arasındaki fark da dünya malına olan ilgisini ve sevgisini ve hatta o malın ilahlaştırılması da gönülde meydana gelir. Herkes kendi gönlüyle baş başa kalmadıkça dünya malı her dönem ve devirde cazipliğini koruyacaktır.
“… Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala cömert bir gönülle sahip olursa, kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamahla dolu bir kalple bu malı arzularsa, onun için malın bereketi kaçar…” (Nesâî, Zekât, 93)
Sonuç olarak dünya malı, dünyada kalacaktır. Sizden sonrakiler için biriktirdiğinizi her bir miras, belki de evlatlarınızın birbiriyle dargınlık yaşamasına ve hatta birbirlerini görmemeye de sebep olacaktır. Kim bilir?
Haftanın Kitap Tavsiyesi: Fatma Barbarosoğlu, İmaj ve Takva, Timaş Yayınları, İstanbul 2009