Halime Özdemir'in "Sakının…" isimli köşe yazısı sizlerle...

Helal de bellidir haram da. Yapılması gerekli olanlar da bellidir olmayanlar da. Dünyanın sahibi dünyada nasıl yaşanması gerektiğinin kurallarını bildirmiştir. Bu esnada insana düşen, her durumda emrin ve yasağın sahibine yani göklerin ve yerin malikine itaat etmektir. Dünyanın sahibi, insanın nefes aldığı dünyanın kuralını da kaidesini de belirlemiştir. İnsan daha özelinde Müslüman, bunlara dikkat ettiği ölçüde kul olma yolunda ilerler ve akıbeti hayırla neticelenir. Gerisi mi, boş bir hayattan ötesi değildir. O halde insanın ilk vazifesi, sakınmak veya başka bir ifade ile korunmaktır.

Sakının…

Şu’ârâ Suresi’nde pek çok defa geçtiği üzere bütün peygamberler, ümmetlerine şu emir doğrultusunda tebliğ yapmışlardır: “Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” İnsanın vazifesi, tebliğe kulak vermek ve emre itaat etmektir. Nasıl, ne zaman, nerede sakınmak? İşte asıl önemli mevzu, bu soruların cevabında yatmaktadır. Hayatı yaşarken ve hayatın içerisinde sakınmak için çabalamaktır emredilen. Zaman da zemin de bellidir öğrenmek ve sakınmak isteyen için. Her mekânda ve her zamanda, görünürde ve gizlide, kimse yokken ve kalabalıklar içerisinde iken…

Sakınmak veya korunmak, dünya hayatını yaşarken gerçekleşecek bir eylemdir dedik. Sözde, davranışta, her yerde ve her işte “Rabbim bana ne der?” veya “Ben Rabbime nasıl hesap veririm?” diyenler sakınmak için çaba gösterirler. “Benim de tek suçum/günahım bu” deyip hayatı nefislerine göre yaşayanlar veya yaptıklarına kılıf uyduranlar, sakınmadan hoyratça hayat sürüp yaptığını başta kendisine sonra etrafındakilere ve sonunda da Rabbine hoş gösterme çabasında olanlardır. Ama nafile…

Sakınılması gereken şeyler, Allah’ın Resulü’nün dilinden beyan edilmiştir: “Size ne emrettimse onu yapınız; size neyi yasakladımsa ondan sakınınız.” (İbn Mâce, Sünnet, 1) Peygambere itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur ayetinden hareket ederek emirler ve yasakları bilmeden veya bu çağın durumuna göre yazarsak öğrenmeden hatta yapmamak için çabalayıp sakınılmadan yaşanılan bir hayat, hiç şüphesiz sonuçta akıbeti hayreylemeyecektir. Sakınmayan insan, dünyanın çekiciliğine kanıp ömür tüketecektir. Çünkü; “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Şüphesiz ahiret yurdu korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz?” (En’âm 6/32) buyrulmuştur. İnsan kendisine hayatın içerisinde iken şu soruyu yöneltmekle mükelleftir: Hangi yurt benim için önemli, dünya mı ahiret mi? Eğer kişinin dünyanın oyun ve eğlencesinde kaybolmaya niyeti varsa hiç şüphesiz sakınmadan bir hayat yaşayacağı da bir gerçektir. Sakınmak isteyen insan, kendisine bahşedilen en büyük nimet olan aklını kullanmak zorundadır. İnsan kendisine “Ne kadar sakınarak yaşıyorum? Hangi zamanda ve zeminde kendimi sakınıp hayat sürüyorum? Nerede sakınıp nerede serbest bırakıyorum?” gibi soruları sormadıkça sakınmak eylemine geçmeyecektir. Kendi hesabını kendisi tutmayan insan misali harcayıp gidecektir ömrünü.

Rasulullah’ın hayatına baktığımızda onun sakınma ile ilgili mevzulara dikkat çektiğini görmekteyiz. Mesela; Zulümden sakının. Zira zulüm kıyamet günü sahibini saran karanlıklar olacaktır. Cimrilik ve hırstan sakının. Zira cimrilik ve hırs sizden evvelkileri helak etmiştir. Cimrilik ve hırs, insanları birbirilerinin kanlarını dökmeye, haramları helal kabul etmeye sevk etmiştir.” (Müslim, Edep, 57) Zulüm, cimrilik ve hırs… İnsanın diğer insanlara karşı yaptığı üç önemli eylem. İnsanın insanla imtihanındaki üç sacayağı. Acaba kim, kime, nasıl zulmediyor? Kim, kime, nasıl cimrilik ediyor ve kim hırsının esiri olarak hayat yaşayıp kime bunu yaşatıyor? Herkes kendisine “ben nasıl bir karaktere sahibim?” diye sormadıkça sakınmadığını da fark edemeyecektir.

Başlangıcı yukarıdaki hadis-i şerifle aynı olup devamı şu şekilde olan başka bir hadiste ise sakınılması gereken özellikler şöyle tasnif edilmiştir: “… Kötü söz ve işten sakının. Zira Allah kötü sözlüyü ve kötülüğe özenen kimseyi sevmez. Cimrilikten ve hırstan sakının. Zira o, sizden öncekileri akrabalık bağlarını koparmaya ve haramları helal kabul etmeye sevk etmiştir.” (Buhârî, Edebu’l-Müfred, 494) Sakınılması gereken eylemlere baktığımızda her iki hadis-i şerifte de haramların helal kisvesine bürünüp insanı kuşattığı görülmektedir. O halde sakınmadığımız her şey, aslında bizim bizzat kendi nefsimizin oyunlarına uymaktan ötesi değildir.

Her şeyin aşırısı zararlıdır. Bu sebeple insanların aşırılığa kaçması da sakılınası bir durumdur. Yemenin, içmenin, gezmenin, kılık-kıyafetin, sözün, davranışın, eylemin ve söylemin, kısaca nefes aldığımız her anda yaptığımız ve yapmadığımız her şeyin aşırı olanı zarardır ve sakınılması emredilir. Orta yolu bularak yaşanılan bir ömür, insanın en dikkat etmesi gereken durumdur. Hz. Peygamber (sav), bunu şu sözüyle hatırlatmış bizlere: “Ey insanlar! Mutedil davranın (ifrat ve tefritten sakının)!” (İbn Mâce, Zühd, 28)

Nasıl sakınmamız gerektiğini bilmeden veya bildiği halde bilmiyormuş gibi bir hayat yaşamakla sakınma olmaz. Şunu unutmamak gerekir ki, Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Âl-i İmrân 3/102) Allah’a yaraşır şekilde sakınmak nasıl olmalı? Dikkat çeken bir soru ve bunun cevabını Abdullah b. Mes’ud’dan öğrenelim: O’na âsi olmayıp itaat etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak.” Sonuç, Müslüman olarak son nefesi vermeyi sağlamaktadır. Bu şekilde sakınanlara ne mutlu!

O halde sakınmak, bir Müslümanın hayat yolculuğundaki en önemli vazifesidir. Ve bunun ilk adımlarından biri de şu ayette bildirilmiştir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe 9/119) Hazarda ve seferde, yazda ve kışta, düğünde ve dernekte, evde ve işte, alışverişte ve ticarette, kısaca her bir eylemde ve söylemde Allah’tan sakınıp O’ndan korkarak sözlerimize ve davranışlarımıza şekil vermedikçe sakınma söz konusu olmayacaktır. Oruçla ilgili ayetin son bölümünde olduğu gibi bizi koruyan bir aydan yeni çıktığımıza göre bu özellik, hayatımızın tüm anını kapsayacak şekle büründüğünde hayatımız Rabbimize karşı utanılmadan geçecektir. Ne mutlu layıkıyla sakınanlara…