Güçlünün Kendini Kandırması=Şiddet
Güç, insanın sahip olduğu ve kendisini üstün hissettiği her şeydir. Bu, biri için fiziksel, biri için duygusal, biri için maddi, biri için ailevi vb. her şey olabilir. Şiddet ise haddini bilmemekle ortaya çıkan aşırılık ve sertliktir. Ve bunun da pek çok türü vardır. Ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel ve aklınıza gelebilen veya bireyler tarafından kendi mizaçlarına göre ortaya koydukları ve çoğunun şiddet yanlısı olduğunu kabul etmediği veya karşı tarafa suç atarak kendisini temize çıkardığı türleri mevcuttur. Kelimenin telaffuzunda dahi sertlik vardır. Şiddet, aslında güçlü olanın zayıf olana sözle veya eylemde bulunarak kendisini var etme sürecinde ister kadın olsun ister erkek olsun zamana ve zemine göre gösterdiği sevilmeyen davranış türüdür. Şiddet, insan onuruna ve izzeti nefsine dokunan ve kalbi olanın kalbini incitip kıran döken bir eylemdir.
Son zamanlarda basın ve yayında şiddete maruz kalan kadınları ve hatta çöp konteynerlarına atılan bebekleri görmeyen yoktur sanırım. Hatta ve hatta şiddet sonucu ölümle neticelenen ve neredeyse kanıksayıp ses çıkarmaya dahi yanaşmadığımız olayları da hem duyuyor hem görüyoruz. Şiddet, insanın öfkesine dizginleyemeyip hakimiyetini kaybetmesi neticesinde ortaya çıkan bir eylemdir. Bazen küfür, bazen fiil, bazen de küsme-darılma, bazen muhatabının elindekini alma, mahrum bırakma vb. şekillerde de cereyan eder. Sadece, vurma-kırma değildir şiddet. Şiddet kişiyi üzen her eylem ve sözdedir. Şiddet, başkası tarafından maruz bırakılan bir eylemdir. Ve şiddeti kim/nasıl öğretti ise öğrettiği kişide de o şekilde gün yüzüne çıkar. Bu açıdan şiddet, kişinin anne karnına düştüğü andan itibaren öğrendiği ve normalleştirdiği bir eylemdir. Yani cenin durumundaki süreçle başlayıp özellikle anne-babanın çocuklarına bıraktıkları adeta genetik bir mirastır.
Oysaki bir Müslümana şiddet yakışır mı diye düşünmek lazımdır. “Müslüman kimdir?” sorusunun cevabı bilinmesine rağmen “Allah’tan korkmayan” her kişi, hayatının her evresinde çeşitli şekillerde çeşitli kişilere şiddeti gerçekleştirmektedir. Bazen sözle, bazen alay etmekle, bazen dalga geçmekle, bazen gözyaşı akıttırmakla ve bazen eylemle. Bunu gerçekleştiren kişinin, “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Mümin de halkın canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12) hadisini bilmeme imkanı var mıdır bilinmez? Mümin/Müslüman olmaya niyeti olanın eli de dili de gözü de sözü de doğru-düzgün olmak zorundadır. Aksi durumda mı? … (Boşluğu doldurmak size ait olsun)
Biz, öyle bir dinin müntesipleriyiz ki, bu din, canlı-cansız her şeye kıymet vermiştir. Anlayan için… “İçinde can taşıyan hiçbir şeyi hedef yapmayın!” (İbn Mâce, Zebâih, 10) buyuran Peygambere ümmet olmak ile olmamak arasında arafta kalanların çağı olmasın bu yüzyıl. Can, kıymetlidir/değerlidir çünkü o canın sahibi bu cihanda o canı yalnız ve kimsesiz bırakmamıştır. Bu sebeple canı verene hesabını veremeyeceği eylemde bulunanlar, ahireti unutmuş kimseler grubundadır.
Şiddet, insanoğluna verilen en büyük sıkıntılardan biridir. Kişi, karşısındakine zarar verdiğini zannederken oysaki en büyük zararı ve şiddeti, yine kendisine uygulamaktadır. Çünkü şiddet, kişiyi cehenneme götüren en büyük vasıtalardandır. “… Kötü söz söylemek insanlara sıkıntı verip onları incitir. Sıkıntı vermek ise kişiyi cehenneme götürür.” (Tirmizî, Birr, 65)
Günümüzde veya geçmişte, her zaman için şiddeti uygulayan taraf bir açıdan hep güçlüdür. Bu sebeple her nimet, kul için imtihan olduğuna göre güç de kişinin imtihanlarından biridir. Gerek yazılı gerek görsel basında neredeyse her sabah haberlerinde karşımıza çıkan şiddet türlerinden biri de hiç şüphesiz erkeklerin eşlerine uyguladıkları şiddettir. Zaten şöyle bir incelediğinde şiddet, yabancıya değil hep en yakınlardakine ve en hak sahipleri üzerinde uygulanmaktadır. Ne büyük bir imtihan!
Kadınlar, fiziksel olarak kıyaslandığında erkeklere nazaran daha güçsüz ve daha kırılgan yaratılmışlardır. Erkeklerin imtihanı da tam burada başlar. Nitekim Allah Resulü (sav), kadınları “bir kristale” benzetirken bu konuya dikkat çekmektedir. Dikkat etmek isteyene… Ve Sevgili Peygamberimiz; “Kadınlar hususunda Allah’tan korkun. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” (Müslim, Hac, 147.) buyurarak erkeklerin bu konudaki zaaflarına dikkat çekmiştir aslında. Dikkat etmek isteyen için…
Oysa Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre bu dinin peygamberi, “Allah yolunda cihad hariç eliyle hiç kimseye vurmadı. Ne bir kadına ne de bir hizmetçiye!...” (Müslim, Fedâil, 79.) Yani Müslüman, Allah ve Rasulüne itaatle emredilmişken hangi erkek bu konuda Allah Rasulüne itaat ettiğini düşünüyor?
Şiddetin çocuk ve diğer canlılar konusundaki dini buyrukları bu yazının dışında kalacak. Her ne kişiye ve canlıya olursa olsun şiddet, Müslümana yakışmayan bir eylem ve söylemdir. Şu unutulmamalıdır ki, “Elbette bütün haklar, sahiplerine verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için boynuzlu koyuna kısas uygulanacaktır.” (Müslim, Birr, 60) Ahiret inancı olan hiçbir kadın ve hiçbir erkek, asla ve asla şiddetin hiçbir türüne bulaşamaz. Bulaşanlar mı? Onun akıbetini de ahiretini de ben bilemem…
Kaba ve katı yürekli olmak da bir tercih meselesi yumuşak ve zarif olmak da bir tercih meselesi. Ama yumuşak ve narin olan insanlarda belki de Allah’ın rahmeti tecelli ederken kaba ve şiddet taraftarlarında ise Allah’ın gazabı tecelli ediyor, bilinmez. Fakat yumuşak olmak, Allah’ın insana bir lütfudur. Yüce yaradan bu gerçeği ,“Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi...”(Âl-i İmrân, 3/159) ayetiyle buyururken katı kalpli kişilerin yalnız kalacağına dikkatleri çekmektedir.
Hiç kimsenin yaptığı şiddet, yanına kâr kalmayacaktır. Dünya ve ahiret dengesinde herkes ektiğini biçecektir. Ya bugün ya yarın. Niye mi? Sorunun cevabını Hz. Peygamber (sav)’in hadisinde bulalım: “Bir kişiyi döven kimseye kıyamet günü kısas uygulanır.” (Buhârî, Edebül Müfred, 185)
Haftanın Kitap Tavsiyesi: Ken Wilber, Merhamet ve Metanet, İnsan Yayınları, 2002.