YORULURSUN

"Ulan..." dersin, "keşke bi evim olsa da şu kiradan kurtulsam o kadar rahat ederdim ki..."

Evin olur, 2 oda 1 salon.

Bide ayağımı yerden kesecek kadar arabam olsa dersin.

Oda olur!

Çoluk çocuğa erersin, ev büyük olsun istersin haliyle.

Oda olur, valla olur!

Daha büyük bir ev de alırsın.

Aradan zaman geçer sıkılmaya başlarsın: "Keşke bahçeli bir evim olsa çocuklar koştursa, kedi, köpek beslesek, sebze meyve yetiştirsek." dersin.

Olur mu ? O da olur.

Bu defa, "şehrin göbeğinde değil de, şöyle sahil kenarında denize sıfır olsaydı şu ev ne güzel olurdu." dersin.

O da olur uğraşırsan, niye olmasın?

Arabanın modeli de sıfırlanmıştır bu arada.

Deniz manzaralı, bahçesinde sebze meyve yetiştirdiğin, kedi, köpeğinin de olduğu bahçeli evinde Ana, Baba, Kardeş, yüreğinde kıymet bulan kim varsa özlersin bu defa.

"Keşke onlar da yakın olsaydı." diye geçirirsin içinden.

Hikaye bu ya, çok istedin o da oldu diyelim...

Sonra n'olur?

Anne, amca, dayı derken gönül ağacının dalları bir bir devrilmeye başlar. Deprem olur, sel gelir, kendi enkazının altında kalırsın.

İnsanoğlunun mutluluğu bakî değildir. Ve insanı muradına erdiği zaman tatmin edecek tek bir somut şey yok bu hayatta.

Zannederiz ki kurguladığımız şeyi gerçekleştirirsek, huzura ereceğiz, her şey güllük gülistanlık olacak. Her çözüm beraberinde yeni bir sorunu getirir oysa.
O sarmaldan kurtulamayacağımızı anlayınca da "yoruldum" demeye başlarız.

Yorulursun...

Hiç durmadan koşmaya devam edersen, mola vermezse ruhun, kazananı hiç bir vakit belli olmayacak yarışlara girersen yorulursun kardeşim.

Yorulursun...

Razı olmayana huzur olmadığını kabul etmezsen, insan olduğunu ve hata yapmaya programlandığını hatırlatmazsan kendine yorulursun.

Yorulursun kardeşim…

Kabullenmenin başarısızlık değil başarı için ilk basamak olduğunu, merhameti sadece başkalarına değil, bizzat insanın kendine de etmesi gerektiğini, şükretmenin her statüdeki insan için elzem olduğunu kabul etmezsen yorulursun.

Bunları yapmazsan kendi sonunu kendin hazırlar, başını ellerinin arasına alır, gözlerini kapatıp kendi akıbetini endişe içinde beklersin.

Boşuna Söylemiyor Neşet Baba!

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım, eyvah, muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada

Bu dünya doyma, rahata erme, tatmin olabilme yeri değil.

Bu dünya, ezelden ebed’e geçip gitme, giderken de, kalanlara hoş sadâ bırakma yeri.

Başka anlam yüklersen yorulursun...

Selam, Dua ve Muhabbetle…