Halime Korkmaz kaleme aldı...

Bir insan ömrünü neye vermeli,

Harcanıp gidiyor ömür dediğin…

Diye başlıyordu türkü… İnsan ve ömür… Yaşarken anlaşılmayan ve sonlarına doğru yaklaşıldığında “geldim-gidiyorum” diyerek hayıflananların ağırlıkta olduğu bir süreç… Bir televizyon kanalında insan ömrünün nasıl geçip tükendiğine dair farkındalık oluşturan güzel bir program vardı bu isimde. Farklı yerleşim yerlerinden farklı farklı ama hepsinin de hayatın ne olup ne olmadığını öğrendikleri, ömürlerini nasıl tükettiklerini anlatma yaşına gelmiş büyüklerimizin hayat tecrübelerinin aktarıldığı bir programda ömrün nasıl harcandığına dikkat çekiliyordu.

Ömür, insana verilmiş bir sermaye ve servettir. Hem kendi kendimize hakkımızı vermemiz, hem de bizlerde hakkı olanlara haklarını verebilmemiz gereken bir zaman dilimidir ömür. Ve insanoğlu maalesef ki kendisine verilen bu ömür sermayesini nasıl tükettiğini fark etmez yaşarken. Oysa ki insanoğluna ömrü ile ilgili sorular sorulacak hiç şüphesiz… Nerede, nasıl, kimlerle, nelerle tükettiği sorulacak. Bundan dolayı hoyratça harcanmayacak bir zaman dilimidir ömür.

Ömrümüzü harcarken geçip giden zamanı anlamamız için illaki geçen yılları heder mi etmemiz gerekir? Ömrümüzü neye harcıyoruz? Veya ömrümüzü kime veya kimlere harcattırıyoruz? Bizim ömrümüzün hesabı bize aitken başkalarının iç savaşmaları uğruna ömrümüzü onlara heder ettirtmek ne derece doğru?

İnsan, başkalarının egoları, bencillikleri ve ihtirasları sebebiyle bazen ömrünü heder ettirdiğinin farkında dahi olmaz. Bu sebeple, kişinin ömür sermayesinin kendisine ait olduğunu her daim bilmesi gerekir. Peki insan ömrünü nasıl heder eder? Öncelikle insan kendi kabiliyeti olmadığı bir konuda veya alanda defalarca denediği halde hala orada ömür tüketiyorsa diğer tarafta asıl meziyeti olan alanı yok sayıp görmediği için ömür tüketmiş olur. İnsan kendini tanımayıp kendini başkalarına kurban ettiğinde de ömrünü heder etmiş olmaz mı? Yani farkındalıktır kişiye ömrünü fark ettiren. Bu sebeple bir insanın doğduğu andan itibaren kabiliyetinin bilinmesi ve ona göre yönlendirilmesi elzemdir. Mesela 8-10 yılını istidadı olmayan bir alana emek vermek ömür harcamak veya harcattırmaktan başka nedir ki? Ömür; yaşandığında ve her saniyesinin hakkı verildiği zaman anlamlı olmaz mı? Bazen insan kendi yapamadığı şeyleri; kendisinden sonraki nesle yaptırmak suretiyle de çocuğunun ömrünü çalmış olabilir. Çocuğun sevmediği ve kabiliyeti olmadığı bir alanda yıllarını vermesi sonunda o şeye düşman olmasının sebebi de bu ömür çalma eylemi değil midir?

İnsan, alıp verdiği nefesin sayılı olduğunu fark etmek zorunda. Yaşadığı ömrün ne zaman biteceğini bilmemekle birlikte bir gün sona ereceğini hiçbir zaman unutmamalıdır. Zira bu gerçek şu ayetle bildirilmektedir: “De ki: Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.” (Sebe’ 34/30) Bir saatine veya bir dakikasına dahi müdahale etmeye hak sahibi olmadığımız bir zamanda neden insan ömrünü yaşamadan heder eder veya ettirir? Hakikaten insan, ömrünü neden başkasının kullanma alanı haline getirir? Veya tersten sorarsak insan neden başkasının ömrüne müdahil olma hakkının olduğunu zanneder? Kısaca buna birilerinin kişisel çıkarları veya bencilliği sebep olur desek yanlış olur mu? Eğer farkında olunmazsa maalesef ki fayda beklenirken belki de en büyük zararı kişi sevdiğine kendisi verir bilinmez. Hal böyle iken öncelikle herkes kendinin ve çocuğunun menfaatini, iyiliğini düşünmekle mükelleftir aziz okuyucu! Çocuğunun iyiliği derken onun hayatına karar verip itaat olarak algılanmaması da en olması gerekendir belirtmekte fayda görmekteyim.

Zamana yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip, dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır.” (Asr 103/1-3) Bu ayet-i kerime gözümüzün önünde ayan beyan ortada iken ziyana düşmek mi yoksa zarardan kurtulmak mı ister insan? İkinci kural ise; insan akıp giden zaman karşısında eksilere düşerken gittiği yolun yanlış olduğunu görmediğinde ikinci-üçüncü kişilerin yol gösterici rolüne dikkat çekilmektedir. Yani hakkı tavsiye, sabrı tavsiye. İnsanoğlu, bazen doğruyu göremeyebilir, o an için gözü perdeli olabilir hayat denen tecrübeye dayalı yolda aynı yoldan senden önce geçenlerin sana yol göstermelerine kulak vermek gerekir. “Tecrübe; güzel ahlaktır.” buyrulmuşken ömrümüzü nasıl geçireceğimizi gözden geçirmek zorundayız. Çünkü ömrümüzün hesabını kendimiz vereceğimizi unutmamalıyız. Sinema filmlerindeki gibi günler ayları, aylar yılları sürüklerken sermayemiz olan ömrümüz de farkına varmadan tükenebilir. Gençlik, ihtiyarlığa dönebilir, eller tutmayabilir, gözlerin feri kaçabilir ve hesap saati yaklaşabilir. Ve o anda işte ömür sermayeni nerede harcadın denilebilir. Ne buyurmuştu Hz. Peygamber: Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz: Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile amel edip etmediğinden.” (Tirmizî, Kıyamet, 1)

Ey Okuyucu! Ömür sermayen günden güne harcanıp giderken, hayatının hakkını ver. Ne başkalarının ömrünü çal ne de başkalarına ömrünü çaldır. Ömür sana emanet, sakın unutma!