Necati Doğanç yazdı..
Babasının görevi nedeniyle İlkokul ve Ortaokul yıllarını Taşköprü’de geçiren Mümtaz Tiftik romanına başlarken ”Bu eserin oluşmasında anılan yer ve kişi isimlerinin gerçekle ilişkisi bulunmamaktadır.” diye yazmış özgeçmişinden önceki sayfaya.
Anılan yer ve kişi isimlerinin gerçekle ilişkisi olmayabilir ama romanda kurgulanmış olan yaşam bire bir gerçek yaşamın ta kendisi.
Romanı okumaya başladığımda hiç yabancı gelmedi okuduklarım. Ben Türk Edebiyatı’nın bir dönemine damga vuran Köy Romanları tadında akıcı bir üslupla yazılmış bir eser okudum.
Okurken de çocukluğu köyde geçmiş,köyde doğup büyümüş biri olarak o dönemdeki yaşantılarımdan örnekler gördüm.Sanki tekrar birebir yaşamış gibi hisse kapıldım.
Köy yaşamının gerçekleri ile kurgulanmış,komşuluk ilişkileri,aile içinde yaşanılan olaylar,devamında sosyal çevre ve gelenekler töreler ve toplumda kadının yeri,töre adına iyi şeyler yapıldığına inanılan sonucunda insanların zarar gördüğü sonuçlar doğuran deyim yerindeyse kör cehalet .
Harman zamanı, ekin biçme, namluyu deste haline getirme, tırmık çekme, deste arabası yükleme, harmana getirip yığın yapma, düğen sürme, tınar savunma, samanlığa saman çekme, bostan sulama ve buna benzer köy yaşamında yapılan işler.
Bu arada gönül ilişkileri, görücü usulü ile evlendirme, evlatların gelecekleriyle ilgili söz haklarının olmaması.
Gülsüm Ana ile torunu Melike’nin ilişkileri ve romanın baş kahramanı Melike üzerinden Anadolu kadının yıllardır süre gelen kara yazgısı.
Annesi Melike’yi dünyaya getirirken ölür.Babası Mehmet bir daha evlenir. Babaanne Gülsüm Ana Melike’nin üzerine titrer.Onu her zaman sahiplenmeye ve akıl vermeye çalışır.
“İnsan beşer kuldur şaşar.Hepimizin hatası olur.Olmaması da mümkün olmaz.Bazı hatalar ve kabahatler vardır ki düzeltilir onarılır.Bazıları vardır ki ne etsen,ne eylesen düzelmez onaramazsın,sen sen ol ,o hataları sakın yapma.”diye öğütler verir meleğine.
Gel gör ki Melike gönlüne söz geçiremez. Parmaksız Rıza’nın oğlu Halil’e gönlünü düşürür. Halil ile ilkokul’da beraber okumuşlardır.
Bu arada Parmaksız Rıza’da oğlu Halil’e Aşağı köy’den Melike’nin süt kardeşi Aliye ile söz kesmektedir.Bu sevdadan sonradan haberi olduğu halde vazgeçmemiştir.Uyarılara kulak tıkamıştır.”Biz anamızdan atamızdan böyle gördük,biz köylüyüz bize böylesi yaraşır”diyerek.Ve bir çıkmaza girmişlerdir Melike ile Halil.
Kör Tafık’ın oğlu Şaban başlangıçtan beri Melike ile Halil’i takip etmektedir.Kıskançlıktan köy ihtiyar heyetine sevdalıları şikayet eder ve töreler devreye girer,mahkeme kurulur.
Melike’nin uzak bir dağ köyüne “Sürgün Gelin”olarak yollanmasına karar verilir. ”Senin kabahatin yoktu Melike,kara yazgını yazanlar vardı”
Ve o üç kara karga kuru kavaklarda ötmeye başladığında her şeyin sonu gelmişti.
Kitabın arka kapağındaki son cümlede olduğu gibi “Anadolu bozkırında kadınların yıllardır süre gelen kara yazgıları, göklere ağan ağıtları hiç bu denli çarpıcı anlatılmamıştı.”
Kantar Karakolu romanından sonra okuduğum akıcı bir dille yazılmış,her okuyanın kendinden bir şeyler bulacağı güzel bir roman.Kalemine ve yüreğine sağlık.
Okuru çok olsun.
Necati DOĞANÇ