Taşköprü’nün Huzursuz Zamanları 1
Taşköprü’nün tarihindeki huzursuz – güvensiz yıllarını, zamanlarını bu yazı dizimizde incelerken sizlerle Osmanlı Devleti döneminde özellikle de 15 yy.’dan daha sonra yaşanan eşkıyalık ve çete faaliyetleri üzerinde yoğunlaştığımızı göreceksiniz.
Bunun sebebi daha öncesi tarihsel dönemlerin iktidar mücadeleleri, beylikler arası, ya da devletler arası savaşlar ve mücadeleler hakkında çok sayıda kaynak olmasına rağmen bunun halk üzerinde yarattığı güvenlik ve gelecek kaygıları hakkında elimizde yeterli çalışma yok. Bu da o dönemlerde de kent halkının veya kırsalda yaşayanların böyle bir sorunu olmadığı anlamına gelmiyor.
Bu konu üzerinde çalışmalarımız devam ediyor.
Genel olarak eşkıyalığın sebepleri üzerinde yapılan çalışmalarda şu görüşler dile getirilmektedir. Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalında 2016 yılında Mihriban Artan tarafından hazırlanan bir Yüksek Lisans Tezinden özetle aktarmaya çalışalım. Tezin adı: “Mühimme Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nde Eşkıyalık Hareketleri (1626-1631)”
“Eşkıyalığın genel sebeplerinden birisi devlet ve toplum hayatını düzenleyen müesseselerde görülen bozulmaya bağlı olarak yaşanan ahlaki çözülmedir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlayan devlet ve toplum hayatındaki ahlaki çöküştür.
XVII. yüzyıl kaynaklarında bu durum bütün açıklığıyla ifade edilmiştir. Genel ahlakın bozulması iktisadi davranışlarda da kendini göstermiştir; iktisadi ahlakın bozulmasıyla fertler kaba ve kolay kazançları yönelmiştir. Bazen açıkça, yağma, yol kesme, soygun bazen de reayanın gelirine çeşitli bahanelerle el koyarak kolay kazanma tercih edilmiştir.” (Sayfa 36)
İncelenen Mühimme Defterlerinde ahlaki çöküşün had safhaya ulaştığını görmekteyiz. Buna göre en çok işlenen eşkıyalık suçları şunlardır:
“Ev basma, halktan haksız yere para alma, halkın eşya ve hayvanlarını el koyma, ırza tecavüz, adam yaralama ve öldürme, hırsızlık yapma, yol kesme, kervan basma, kız kaçırma, insanların mallarını çalma vb. pek çok olay yaşanmıştır.” (Sayfa 36-37)
“Bu suçlar hem askeri sınıf mensupları hem de halk tarafından gerçekleştirilmiştir. Farklı zümrelerden eşkıyaların, gerçekleştirdiği hadisenin büyük bir ahlaki çöküşün tezahürü olduğu açıkça ortaya konmaktadır. Askeri sınıf mensubunun yaptığı eşkıyalık hareketleri ve bozulan kadılık müessesi nedeniyle kadıların da bu işlerin içerisinde yer aldıkları görülmektedir. Kadılar da ahlaka uygun olmayan durumlar sergilemiştir. Örneğin; 13 Aralık 1630 yılında, Bolu sakinlerinden Safi isimli kadı, oğlu Yahya ve hizmetkârlarından Ahmet, Bali ve dilsiz, Yeniçeri Musli’nin evini basıp, öldürmeye kalkışmışlardır. Ayrıca Musli’nin kızını kaçırdıkları görülmektedir.
Askeri sınıf mensuplarının zulümleri kadar ahlaksızlıkları da şikâyet konusu olmuştur. Halk arasında da ahlaki çöküş söz konusudur. 12 Ağustos 1629’da Sandıklı’da, Piri, Şaban ve Yusuf adlı şakilerin Hasan’ın kızının bekâretini bozdukları ve kız kardeşine zina kast ettikleri olayı belgelere yansımıştır.” (Sayfa 37)
“İşsiz güçsüz insanlar “levendler”, ahlak düzeni yönünde oldukça yıkıcı olmuştur. Bunların pek çoğu, köylerinden yurtlarından bekâr halde çıkıp şehirlerde bekâr odalarında üç beş bekâr bir arada kalmıştır. Bu durum fuhuşu ve homoseksüelliği beraberinde artırmıştır.
Mühimme defterlerinde işsiz güçsüz insanlardan oluşan levend diye tanımlanan grupların kılık değiştirerek silah taşıyıp halka zulüm ettiği, yeniçeri kılığında gezip yeniçerilerle birlikte hareket ettiğine dair birçok hüküm bulunmaktadır.” (Sayfa 37)
Bu türde pek çok olay devletin adli kayıtlarına girmiştir. Yeri geldikçe Taşköprü özeli üzerindeki bu tür eşkıyalık hareketlerini bu yazı dizisinde aktarmaya çalışacağım.
Öte yandan Osmanlı döneminde Kastamonu ve civarında uzun yıllar boyu süren, devlete ve bölge halkına çok zor durumlar yaşatan Suhte (Sofu) isyanları üzerine çokça belge, kaynak ve yapılan akademik çalışma mevcut olmasına rağmen bu yayınların hiçbirisinde Taşköprü’ye dair doğrudan bir vaka anlatılmamaktadır.
Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde yer alan onlarca belge ve fermanlardan yapılan aktarımları okuduğum kitap ve makalelerde Taşköprü’nün isminin doğrudan geçtiği bir belgeye henüz rastlayamadım.
Ancak bu olayların en fazla yaşandığı Kastamonu – Bolu – Çankırı – Sinop – Boyabat Canik (Samsun) coğrafyası içerisinde Taşköprü’nün bundan etkilenmediğini düşünmek mümkün değildir. Bu konuda “Kastamonu Sancağında Suhte İsyanları” başlık ayrı bir yazı dizisi yayınlamayı düşünüyorum. Yayınlanan fermanları okuyunca sanırım sizler de bana hak vereceksiniz.
Suhte İsyanlarından bahsetmişken bu isyanlar hakkında kısa bir bilgi ve değerlendirme aktarmakta yarar var sanırım.
SUHTE / SOFU EŞKİYALIĞI HADİSELERİ
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisine göre Suhte kelimesi Osmanlılar’da medrese talebeleri için kullanılan bir terim. Ve bu tanımın hemen yanında “bakınız Softa” diye de hemen yönlendirme yapılmaktadır ve orada da aynı tanım mevcuttur.
Farsça’da “yanmış, tutuşmuş” anlamına gelen sûhte kelimesi, Osmanlı devrinde medrese öğrencileri için onların ilim aşkıyla yanmış tutuşmuş olmalarına izafeten kullanılmıştır. Bu terim zamanla softa şeklini almıştır. Osmanlı eğitiminde sıbyan mektebini bitiren bir talebe on iki-on beş yaşlarında iken medreseye girerek softa olur ve medrese öğrenimi başlardı. Softaların tahsil gördükleri medreseler orta dereceli öğretim kurumlarıydı ve bunlar Osmanlı coğrafyasında en yaygın olan medreselerdi.
Bu öğrencilerin tarihin bir döneminde Osmanlı Devleti’ne nasıl sorunlar çıkardığını, devlete karşı isyan ederek eşkıyalık hadiseleri içerisinde örgütlü bir şekilde yer alarak halka karşı işledikleri yüz kızartıcı, aşağılık soygun, tecavüz ve işkence olaylarının sadece Kastamonu Sancağında yaşananlarına bakmak bile insana ürküntü veriyor.
1509-1590 yılları arasında Kastamonu halkına adeta kan kusturan, özellikle kırsalda nerdeyse huzurlu bir gün yaşatmayan, devleti ve bölgedeki devlet görevlilerini çok zorda bırakan bu çalkantılı dönemi biraz olsun anlamak için okuyucularımın araştırmacı yazar Fahri Maden’in, “Kastamonu’da Eşkiyalık” kitabı başta olmak üzere, Erdoğan Aslıyüce’nin, “Türkiyenin Yüreği Kastamonu” ve “Türkiye’nin Yüreği Kastamonu’da Türk Dünyası Günleri” isimli kitaplarına bakmaları bile yeterlidir. İlaveten internet ortamında bu konuda çok sayıda yayın ve yeminli dergilerde yayınlanan makale mevcuttur. Ben bu yazı dizisini hazırlarken bu kaynakların onlarcasını satır satır okudum.
RAFIZİLİK ve KIZILBAŞLIK ŞİKAYETLERİ
Kastamonu 11.yy’dan bu yana çok yoğun Türkmen nüfusuna sahip bir bölgedir. Özellikle XVI. yy.’da yaşanan Osmanlı – Safevi rekabeti sırasında Anadolu’da bu konuda çok büyük etkileşimler yaşanmasına rağmen Kastamonu bölgesinde yaşananlara dair pek fazla bir kayıt yoktur.
Bu konu akademik anlamda araştırılmayı bekleyen bir konudur. Tarihçilerin bahsettiği az sayıda olaydan biz sadece Taşköprü ilçesinde geçtiği veya Taşköprü’yü etkilediği bilinen birkaç olayı kısaca aktarmaya çalışalım.
Yıl 1571. Hacıyülük Köyünden Kara Recep Vakası: Dönemin Padişahı 2.Selim (1566-1574).
1571 yılında Hamidbükü Köyünden İlyas adlı bir kişi İstanbul’a bir mektup yazarak bazı şikayetlerde bulunur. Buna göre; Hacıyülük Köyünden Kara Recep isimli bir şahıs etrafında topladığı birtakım kişilerle başta kendi köyü olmak üzere Karacakaya ve Kızılcaviran Köylerinde birtakım faaliyetlerde bulunmaktadır.
Hatta bu konuda Kara Recep’in hanımının şer’i mahkeme huzurunda kocası hakkında verdiği bir ifade bulunduğundan bile bahsedilir.
Şikâyetin konusu aslında Kızılbaşlık propagandası faaliyetleriyle ilgilidir.
Bunun üzerine Sadaret makamından Kastamonu Beyine, Küre ve Taşköprü Kadılarına yazılan bir hükümle bu durumun ciddiyetle araştırılması, şikâyette anlatıldığı gibi bir toplantının meydana gelmesi anında bu kişilerin yakalanarak hapsedilmesi ve isimlerinin bildirilmesi istenir. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 45)
Yıl 1592. Kara Recep Vakası: Dönemin Padişahı 3.Murad (1574-1595).
1592 yılında Sadaret Makamından yazılan bir hükümde Taşköprü ve havalisinde adam katleden, mal yağmalayan, kız ve oğlanları kaldıran kötü şöhretli Kara Recep isimli bir kişiden bahsedilmekte ve bu kişinin yakalanarak İstanbul’a sevk edilmesi istenmektedir.
Ancak bu kişinin 1571 yılında şikâyete konu olan Kara Recep’le aynın kişi olup olmadığı konusunda bir kayıt yoktur. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 45 / 69 Nolu Mühimme Defteri)
Yıl? Muhtemelen 16.yy. 2. yarısı. Güzku İsmail Vakası:
Yine Sadaret Makamından Kastamonu Beyi ve Taşköprü Kadısına yazılan bir hükümde, bölgede rıfz (gerçek inancı terk etme) ve ilhad (dinsizlik ya da gerçek inançtan sapma) hadiselerinde bulunan Güzku İsmail isimli birinin suçlarının sabit olduğundan tutuklanması istenmektedir. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 46)
(Devam edecek.)