18.yy’da Taşköprü Bölgesinde Yol Kesen Eşkıyalık Olaylarına devam edelim.
18.yy’da Taşköprü Bölgesinde Yol Kesen Eşkıyalık Olaylarına devam edelim.
Yazı Köylü* Nuh ve Yılanoğlu’nun Eşkıyalık faaliyetleri (1707-1708):
Taşköprü ve köylerinden reayanın merkeze giderek şikayetçi olduğu, aynı zamanda Taşköprü Kadısının merkeze mektup yazarak bildirdiği eşkıyalık faaliyetlerinden birisi de Yazıköylü Nuh ve Yılanoğlu isimli eşkıyalara aittir.
Bu ikisi Taşköprü’de kadıları kendilerine tabi kılarak, kendi istedikleri doğrultuda karar almaya zorladıkları anlaşılmaktadır.
Kendilerine tabi olmayan kadıları ise adamları vasıtasıyla tehdit etmiş ve korkutmaya çalışmışlardır. O dönemde Taşköprü’ye atanan üç kadı’nın görev yapmasına ve kazada adaletin işlemesine izin vermemişlerdir.
Bu eşkıyalar halktan haksız yere para toplayarak halkı perişan etmişlerdir.
Nihayet 13-22 Mart 1708 tarihinde Nuh ve Yılanoğlu’nun yakalanması ve Sinop Kalesine kalebend edilmek üzere gönderilmesi hakkında İstanbul’dan bir ferman yazılmıştır.
Bunun üzerine düzenlenen operasyonda Nuh yakalanır, Yılanoğlu ise kaçarak kurtulur. Daha sonra Yılanoğlu’nun İznikmid** taraflarına kaçtığı haber alınarak yakalanarak Sinop Kalesine gönderilmesi için yeni bir ferman daha çıkarılır.
* Yazı Köyü, ya da Sibel Kundakçı ve Mustafa Eğilmez’in çalışmalarında Yazu Köyü olarak geçen bu adla bir köy ismi aramalarda bulamadım ama Yazıhamit Köyü olduğunu düşünüyorum.
** İznikmid: Eski adı Nikomedya. 1331’den itibaren İznikmid, sonra İzmid olarak adı geçer. Bugünkü İzmit.
(“Kastamonu Şer’iyye Sicillerine Göre 17.yy. Sonları ve 18.yy. Başlarında Taşköprü”. Sibel Kavaklı Kundakçı – Mustafa Eğilmez. Uluslararası Taşköprü Pompeipolis Bilim Kültür Araştırmaları Sempozyumu Tam Metin Kitabı. Sayfa 1227 / Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 58)
Şahinçatı Köyünde Ahmet Efendi’nin, Çiftlik Köyünden Mehmed Bey’in ve Mustafa Bey’in Evlerinin Basılması (1713):
Eşkıyalar bir gece yukarıda adı geçen köylerde bazı evleri basıp, eşyalarını gasp ederler. Ancak baskının hemen ardından evleri basılan köylüler eşkıyayı talip ederek Çorum’a bağlı Çaylıbaşı*denilen yerde yakalayarak çatışmaya girerler. Çatışma sonunda eşyalarını geri almayı başarırlar. Mahkeme kayıtlarına göre bu olay 30 Ekim – 9 Kasım 1713 tarihinde meydana gelmiş ve Kastamonu Mütesellimi el-Hacc Mehmed Ağa tarafından Hüseyin Ağa bu konuyu çözmek üzere görevlendirilmiştir.
(*Aramalarımda Çaylıbaşı isimli bir köy ya da mevkii bulamadım)
Taşköprü’nün coğrafi konumu nedeniyle yolar üzerinde olması nedeniyle sık sık yol kesen eşkıyalık vakalarına rastlanmıştır.
(“Kastamonu Şer’iyye Sicillerine Göre 17.yy. Sonları ve 18.yy. Başlarında Taşköprü”. Sibel Kavaklı Kundakçı – Mustafa Eğilmez. Uluslararası Taşköprü Pompeipolis Bilim Kültür Araştırmaları Sempozyumu Tam Metin Kitabı. Sayfa 1227 / Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 59)
-Yeniçeri Serdengeçti Ağalarından Kubat İsmail’in Eşkıyalık Hadisesi (1721):
1720 yılı sonlarında Taşköprü Naibi hükümete bir mektup yazarak, daha önce eşkıyalıktan hüküm giyen ve Bozcaada’da kalebentliğe mahkûm edilen, ancak cezasını tamamlayarak serbest kalan Kubat İsmail’in ıslah olmayarak tekrar eşkıyalığa başladığını ve Taşköprü’de sürekli bozgunculuk ve eşkıyalık yaptığını bildirir.
Bunun üzerine 9 Ocak -198 Ocak 1721 tarihinde Kastamonu kadısı, mütesellimi ve Sinop kalesi dizdarına hitaben yazılan bir fermanla ilgili kişinin yakalanarak Sinop Kalesine kalebend olunması bildirilir.
Kubat İsmail Taşköprü’nün Bük Köyündendir ve aslen yeniçeri serdengeçti (Osmanlı döneminde savaşta düşman arasına dalmak için gönüllü yazılan asker) ağalarındandır. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 91)
Yeniçerilerin halkın hamisi iken zamanla bu tür olumsuz davranışlara başlamaları ocağın bozulmasıyla doğru orantılıdır.
(Kalebend(t): Suçluların bir kale sınırları içinde ve surlarla çevrili kaleden dışarı çıkmamaları şeklinde hapsedilmesi. Böylelikle hem hapis hem de kendi memleketlerinden uzak şehirlerin kalelerinde bulunmaları yönüyle de bir çeşit sürgün cezasıdır.)
(“Kastamonu Şer’iyye Sicillerine Göre 17.yy. Sonları ve 18.yy. Başlarında Taşköprü”. Sibel Kavaklı Kundakçı – Mustafa Eğilmez. Uluslararası Taşköprü Pompeipolis Bilim Kültür Araştırmaları Sempozyumu Tam Metin Kitabı. Sayfa 1227)
Şehirviran (Şehirören) Köyünde Yol Kesen Eşkıyalar:
18.yy ilk çeyreği olarak gözüken ama tam tarih verilmeyen, ‘aynı yıllarda’ diye aktarılan bir eşkıyalık olayı da o dönemde Boyabat Kazasına bağlı gözüken bugün ise Taşköprü’ye bağlı olan Şehirviran (Şehirören) Köyü sakinlerinden Hüseyin Bey; Köy yakınlarında Muhammed bin Şaban reisliğinde beşi mızraklı altı şakinin kendisine hücum ederek yanında bulunan bir sarı çuka’ya(*) kaplı kürk ile bir yeşil çukasını, iki çakşırını (**), bir kırmızı kabanını, bir mavi çuka yağmurluğunu, bir yorganını, 2 deste kaşığını, bir boy tüfeğini, bir çift tabancasını, bir taban kılıcını, üzerinde bulunan 130 kuruş nakdini, bir kebe(***) ve sair eşyayla birlikte bir re’s doru (başı doru) erkek katırını gasp ettikleri yakınmasıyla Kastamonu mahkemesine başvurmuştur.
Aynı köyden komşularının da olaya şahitlik etmeleri üzerine mahkemece şakiler hakkında gerekli işlemlerin yapılması istenmiştir. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 59)
Köy konum olarak Çorum ilinin Kargı ilçesi ve Sinop’un Boyabat ilçesi ile Kastamonu’nun Taşköprü ilçelerinin kesiştiği bir noktadadır.
(*) Çuka: Osmanlı İmparatorluğunda askerlerin, özelikle de Yeniçerilerin askeri kıyafetleri olan bir çeşit yünlü dokuma. Bu kumaşların üretimi devlet için çok önemliydi ve bunun için ince yapağısı nedeniyle Merinos cinsi koyunların yetiştiriciliği de özellikle teşvik ediliyordu.
(**) Çakşır: Tanzimat öncesi ve daha pantolon Osmanlı gündelik hayatına girmeden evvel erkek kıyafetinin vazgeçilmezi olan şalvar ve potur gibi bir çeşit pantolondur. II. Mahmut’un sosyal hayata dair ıslahat ve yenilik hareketleri esnasında kavuğun yerine fes giyilmesi gibi, çakşırın yerine pantolon giyilmesine yönelik düzenlemeler vardır
Çakşır belden bağlanan gayet bol bir şekilde dizlere kadar uzanan diz altında baldır üzerinde daralarak ayak bileklerine kadar uzanan bir kıyafettir. Bu, çakşırın diz altını örtüp örtmeyen tipleri de vardır ki bu modeli genellikle Yeniçeriler tarafından kullanılırdı. Anadolu’da bazı köylülerin de diz çakşırı kullandığı bilinmektedir. Hemen hepsi çuhadan yapılmaktaydı. (Reşad Ekrem Koçu, Türk Giyim Kuşam ve Süsleme Sözlüğü, Doğan Kitap, İstanbul 2015, s. 65-67.)
(***) Kebe: Çobanların ve köylülerin giydikleri ve yere serdikleri yünden kaba aba da denen kısa kepenek.
-Teyide Muhtaç Bir Eşkiyalık Bilgisi:
Bu yazı dizisini hazırlarken yararlandığımız kitap olan Fahri Maden’in “Kastamonu’da Eşkiyalık” kitabının 68. Sayfasında şöyle bir eşkıyalık bilgisi bulunmaktadır.
“1778 yılında ise Taşköprü Nahiyesine tabi Kutlucalı Köyünden Köle Ali oğlu Korucu ismiyle meşhur şaki ile arkadaşı Nalbantoğlu Hüseyin ve avanesi yakalanmışlardı.” (Kaynak bilgi: BOA, C.ZB, 87/4325)
Önemli Not: Bu bilginin kaynağından yeniden tetkik edilmesinde mutlak yarar vardır. Çünkü yaptığım tüm araştırmalara rağmen Taşköprü’de bu isimde (Kutlucalı) bir köye rastlayamadım. Kastamonu Sancağında ve günümüzde bu simde sadece bir köy ismine rastladım. O da Bozkurt ilçesine bağlı Kutluca Köyü’dür. Adı da Kutlucalı değil Kutluca…
Ancak yaptığım araştırmalarda eski İstanbul-İzmit yolu üzerinde Kocaeli Körfez ilçeye bağlı bu isimde bir köy mevcut olduğunu gördüm. Geçmişte de bu köyün bulunduğu bölgedeki birkaç köyün kendilerini Taşköprü Divanı olarak tanımladıkları bilgisi mevcuttur. Hatta köyün çok yakınında Roma döneminden kalma tarihi bir Taşköprü bulunmaktadır.
Dahası; 12 Eylül 1936 tarihli ve 3407 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan ve Reis-i Cumhur Mustafa Kemal Atatürk ile Başvekil İsmet İnönü'nün imzalarını taşıyan bir Kararnameye göre, “05 Eylül 1936 tarihi itibariyle, Gebze Taşköprü nahiyesi kaldırılarak aynı kaza mahalindeki merkezi (Tavşancıl) olan 12 köy yeni kurulmuş olan Tavşancıl nahiyesine bağlanmıştır” denilmektedir. Ve bu yeni nahiye ve ona bağlanan köyler isimlerin sıralamaktadır. Orada da kutluca Köyü ismi geçmektedir.
Üstelik belirtilen tarihte bizim Taşköprü’nün bir nahiye olmadığını da biliyorum. Evet bu bilginin belirtilen kaynağın aslına bakılarak teyide ihtiyacı vardır. Belki de ben eksik araştırdım. Bilemiyorum. Umarım açıklığa kavuşturan bir araştırmacımız çıkar.
Devam edecek…