Taşköprü’nün Huzursuz Zamanları 6
Sepetçioğlu Akkaş’ın Eşkıyalığı (1862):
Öncelikle hemen belirtelim ki Sepetçioğlu Akkaş’ın Kastamonu tarihi ve kültürü açısından çok önemli bir yeri olan ünlü Sepetçioğlu Osman Efe ile hiçbir ilgisi yoktur. O bir halk kahramanı. O Erdemli bir başkaldırının örneği olarak halkın gönlünde yaşayan bir yiğittir. O Araç ilçesinin Boyalı bucağının Yukarı Avşar Köyündendir.
Sepetçioğlu Akkaş ise Boyabat kazasının Dere Köyü ahalisindendir. Ortağı Gebeşoğlu isimli şaki ile Sinop - Boyabat, Taşköprü ve Kargı yöresinde eşkıyalık yaparak çok canlar yakmıştır. Uzun süre devleti uğraştıran bu şahıs hakkında resmi kayıtlarda “gasb ve gârât ile bazılarını katle cesaret ile pek çok can yakmış olan” diye bahsedilmektedir.
Önce İnebolu ve Sinop iskelelerinde İstanbul’dan gelen bazı vatandaşları soyarak üzerlerindeki mal, eşya ve paralarını gasp etmişlerdir. Önce yandaşları dağıtılmış, kendilerine eşkıyalık faaliyetlerinden vazgeçmeleri için nasihatler yapılmışsa da uslanmazlar.
Bunun üzerine Kastamonu Eyaleti Mutasarrıfları Ramiz Paşa ve Hasan Paşa ile Sinop Sancağı kaymakamı Maşuk Paşa bunların yakalanması ve halkın huzurunun sağlanması için görevlendirilir. Yıl 1862’dir.
Sepetçioğlu Akkaş ve Gebeşoğlu’nun Boyabat’ın Gün köyü sakinlerinden Bayık Hasan oğlu Hsan’ın evini bastıkları ve yağma yaptıkları haber alınınca gizlendikleri yerde etrafları sarılır. Yaşanan çatışmada Sepetçioğlu Akkaş öldürülür ve Gebeşoğlu ise firar etmiştir. (Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 141-142)
1906 yılı Vergi İsyanı ve Taşköprü:
1903 yılında şahıslardan alınmak üzere “Şahsi Vergi” ve evcil hayvanlar sayısı üzerinden alınmak üzere “Hayvanat-ı Ehliye Rüsumu” adlı iki yeni vergi yasası yürürlüğe konulur. Bu iki yeni verginin toplanmaya başlanmasıyla başta Kastamonu, Erzurum ve Diyarbakır olmak üzere Anadolu’da birçok isyan ve itaatsizlik eylemleri meydana gelmiştir.
Halk son derece adaletsiz alınan bu yeni vergilerin kaldırılması talep etmektedir. Öte yandan ahali yaşadıkları birtakım yerel sebepler dolayısıyla zaten iyice bunalmış bir durumdadır. Her il için benzer ve farklı sebepleri olsa da Kastamonu halkı için daha özel bir sebebi vardır. Vergilerin ağır ve adaletsiz oluşu bir sebeptir ama, memurların maaş ödemelerinde de ciddi sorunlar vardır. Ancak altı ayda bir maaş alabilmektedirler.
Bütün bu olumsuzlukların üzerine Kastamonu Valisi Enis Paşa’nın müteahhitler ve tüccarlarla birlikte hareket ederek, bu kesimlerle ortaklık kurması halkın diline düşmüştür.
1906 yılının ilk günlerinde Vali’nin yol müteahhitlerinden Karlo ve mahiyetini davet edip çok gösterişli bir ziyafet vermesi ise bardağı taşıran son damla olmuştur.
Bu eğlenceden üç gün sonra ise Belediye Meclisi için seçimi yapılacaktır. Halk ise, meclis üyelerinin vilayetin iç ve mali durumlarına karışma yetkilerinin olmadığını, sadece Vali’nin yolsuzluklarını onaylama görevi görmeleri nedeniyle seçimleri boykot etme kararı alır. Bölgedeki askeri idarenin başı olan Ferik Ali Rıza Paşa’nın evinde toplanarak şikâyet ve taleplerini iletirler. “Mademki şehrimizin gelir ve gider durumundan habersiziz, o halde biz de oy kullanmayız. Oylarımızla seçtiğimiz kişiler bize hesap verecek, görevini bilinçle yapacak birisi olmalıdır” der.
Halk oyalandığını anlayınca Kastamonu’da büyük bir isyan başlar. İki haftadan daha uzun süren bu isyan sonucunda Vali görevden alınır ve yerine yeni vali atanır. Başta telgrafhane-postane ve bazı karakolların işgal edilmesi ve binlerce insanın geceleri de dahil olmak üzere sokaklarda gösteri yapması Kastamonu tarihi için son derece önemli günlerdir.
Bu isyan Taşköprü ve Sinop’a da sıçramıştır. Zaten isyan komitesi den kazalarda ve köylerde halkı kendileri ile aynı talepleri haykırmaları için çağrı yapmıştır.
Bunun üzerine Taşköprü’de geniş halk katılımının olduğu bir gösteri yapılır. Dönemin kaymakamı önce birkaç kişiyi hapsederek işin önünü almak istediyse de köylüler söz dinlemeyerek “maruzatlarının zat-ı şahaneye iletilmesi” için ısrarcı olurlar.
Sonuçta halkın taleplerinin önemli bir kısmının saray tarafından kabul edilmesi ve şikayetçi oldukları valinin görevden alınmasın üzerine isyan sona erer.
(Kastamonu’da Eşkiyalık. Sayfa 141-142 / Mehmet Serhat Yılmaz. “II. Meşrutiyet Öncesi Kastamonu’da Bir Ayaklanma Girişimi. / Yunus Türkölmez. Kahve Tadında Tarih ve Siyaset. “Postane İşgalleri 2”. Sayfa 244-250)
Konu hakkında kısa bir toparlama:
Bu toparlama bölümü Mihriban Artan’ın. “Mühimme Defterlerine Göre Osmanlı Devleti’nde Eşkıyalık Hareketleri (1626-1631) başlıklı Yüksek Lisans çalışmasından özetle alınmıştır.
Şimdiye kadar aktardığımız olaylardan da görüleceği üzere “eşkıyalık; tüm insanlık tarihi boyunca zor kullanarak, şiddete başvurarak kişilerin mallarına el koyma, onların katline kast, onlara maddi ve manevi zarar verme, asayişin bozulması şekliyle, ekonomik şartların düşük olduğu her yerde oldukça sık yaşanmıştır.”
Genel olarak yok kesip soygun yapan, halkın malına ve canına kasteden, etrafı haraca kesen eşkıya grupları için Osmanlı Devleti kayıtlarında daha çok şaki ve bunun çoğulu olarak “eşkıya” tabiri kullanılmıştır. Osmanlı kaynaklarında ayrıca “Celali”, “eşirra”, “harami”, “haramzade”, “türedi”, “haydut (hayduk)”, “uğru” kelimeleri de eşkıya karşılığı olarak kullanılmıştır. (…)
Eşkıyalık hareketleri, Osmanlı Devleti’nde büyük bir problem haline gelmiş ve genellikle savaş ortamlarında, siyasi otoritenin yasaları işletmekte zorlandığı, ekonomik sıkıntıların arttığı, yoksulluğun ortaya çıktığı dönemlerde artış göstermiştir.
XVI. yüzyılın ortalarından bu yana bir yandan ekonomik nedenler, bir yandan savaşlar nedeniyle devlet halka ağır sefer masrafları yüklemiştir. Öte yandan eyalet askerlerinin de türlü adlar altında kendi hesaplarına sefer akçeleri topladıkları, dirlik ve düzenliği iyice bozdukları da bir gerçektir.
“Büyük halk kitlelerinin, özellikle açık köylerde oturanların, ya eşkıyaya katılıp soygundan faydalanmak istemesi, ya da tazyik ve korku etkisiyle yerinden yurdundan uzaklaşmak zorunluluğunu duymaları sonucu, şuraya buraya dağılmalarının başladığı 1603 yazından sonraki yıllara büyük kaçgun denmesi Anadolu’nun o korkunç tarihî yaşantısını gerçeklere uygun bir biçimde nitelemiştir”. (Mustafa Akdağ. “Genel Çizgileriyle XVII. Yüzyıl Türkiye Tarihi” A.Ü.D.T.C.F. Tarih Araştırmaları Enstitüsü Tarih Araştırmaları Dergisi. Ankara 1968)
Ayrıca bazı yöneticilerin de eşkıyalık yaptığı, kanunsuzluk ve zorbalıkla ciddi kazançlar elde ettiklerine sıkça rastlanmaktadır. Kadı Naip’lerinin de (Naib:vekil) köy köy dolaşıp, haraç almak için köylüyü sıkıştırdığı çokça örnek mevcuttur.
“Sipahinin kanunsuz angaryası dışında teftiş bahanesiyle sık sık gelen 20-30 atlı, ev ev dolaşır, halkın hayvanlarını para vermeden alırdı. Ayrıca kaza dairesine ve dirliğine her yeni gelen sipahi, voyvoda ve nâibler köyleri basarak zorla halkın parasını ve malını alırdı. Eşkıya baskınları köyleri bir yandan kasıp kavururken göçebelerin köylerde geçişi ve köyleri yağması da öbür yandan köylere ve köylüye darbeyi indirir.” (İlber Ortaylı. “Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi” Cedit Neşriyat, Ankara 2008)
Köylünün büyük yoksulluk içine düşmesi sonucunda yerlerini terk etme sürecinin başlaması eşkıyalık hareketlerinin daha da artış göstermesini ortaya çıkarmıştır. Bu sebeplerin sonucu olarak, Anadolu’da yol emniyetinin sağlanmaması yüzünden kervanlar, seyyahlar ve hac yolları eşkıyaların saldırılarına uğramışlardır. (…)
Eşkıyalık hadiselerinin artmasında merkez ve taşra arasındaki idari boşlukların birinci derecede etkili olduğu görülmektedir. İdari boşluktan yararlanan taşrada halkı korumakla sorumlu olan askeri sınıf mensupları da eşkıyalık hareketlerinde bulunmuşlardır.
Eşkıya ve haramiye karşı gelmek, önlemek için görevlendirilen memur ve askeri sınıf mensuplarından da görevlerini yerine getirmeyip eşkıyalık olaylarına katılarak köyleri yağmalama ve halkı sıkıntıya soktukları pek çok olay devletin kayıtlarında mevcuttur.
Devam edecek…