Necati Doğanç yazdı..

Meral Çelen 1934 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelir.Babasının görevleri nedeniyle değişik yerlerde yaşar. İki yaşındayken Kastamonu’ya gelir.

Kastamonu’ya ikinci gelişlerinde yolu, babasının işi nedeniyle Taşköprü’ye düşer.Babasının asıl mesleği öğretmenliktir. O zaman öğretmenlik maaşı az olduğundan görevinden istifa ederek demirci ustalığı yapmıştır.

Taşköprü’deki komşuluk ilişkileri,öğrencilik yılları,Taşköprü’nün sosyo ekonomik yapısını o dönem ilkokul öğrencisi olan yazarın anılarından gözlemlemiş olacağız.

Bizim için önemli olan Ülkemizin sayılı mizah yazarlarından Aziz Nesin’in eşi ve çocuklarının annesi olacak olan Meral Çelen’in çocukluk yıllarında Taşköprü’de yaşamış olmasıdır.

Babasının işleri nedeniyle değişik şehirlerde yaşamışlar, Taşköprü’ye gelişleri de Karabük’teki işini bırakmasından sonra olmuştur.Okullar tatil olur olmaz eşyalarını bir kamyona yükleyerek Taşköprü’ye gelirler.

Babası şimdi, yerinde Kastamonu Üniversitesine bağlı Meslek Yüksek Okulu bulunan, Kendir Fabrikası inşaatının demir işlerini yapmaya gelmişti. Yıl 1946.

Taşköprü’ye geldiklerinde henüz kalacak bir ev bulamamışlar birkaç gün bir handa kalmışlar. Han temizdi bir otelden farksızdı. Hanın sahibi beyaz sakallı,yaşlı bir adamdı.

Benim yaşlarımda erkek bir torunu vardı. Sanıyorum adı Tayfur’du. Hanın sahibinin adını unuttum ama galiba soyadı “Saraçoğlu’ydu”. Taşköprü’de kaldığımız sürece bize çok yardımcı oldu. Orada tek dostumuzdu diye anlatmaya devam ediyor Meral Çelen.

İlk evimiz iki katlı yeni yapılmış bir evdi.Ev sahibimiz Recep Efendi ve Saime Hanım üst katta biz ise alt katta oturduk.

Taşköprü’de iki tane ilkokul vardı.Ben bizim eve en yakın olana gittim.Evimizin önündeki sokağın hemen dibinde yükselen büyük duvarların çevirdiği kocaman bir bahçe vardı. Bu bahçe “Türkmenler’e”aitmiş.Bahçede bulunan elmalara bazı çocuklar taş atıyordu,buna cesaret etmek zor işti. Türkmenler’den korkarlardı.Neden korktuklarını hiçbir zaman öğrenemedim.

Daha önce de meyve ağaçları görmüştüm ama ilk kez Taşköprü’de bu kadar çeşitli meyve ağacı ile karşılaşıyordum.Burada Ayva, Nar, Elma, Armut, Kiraz, Vişne, Kızılcık, Erik ağaçları vardı. Hergün evimizden Türkmenler’in bahçesini seyrederdim.

Bir ev arayla konağa benzeyen büyük bir ev vardı.Burada yaşayan yaşlı bir karıkoca gelinleri,damatlarıyla hep beraber otururlardı. Babaları müteahhitlik yapıyordu zengin oldukları belliydi.

İlkokulda sınıfımızda çok çalışkan dört çocuktuk.Kaymakam’ın kızı Şaziye, Müteahhitin kızı Remziye Kardeşi Mehmet ve ben…

Dördümüzde iyi arkadaştık.Taşköprü’ye dışardan gelmiştik.Çalışkan olduğumuz için öğretmenimiz bizi çok severdi.O arada sınıfımızda dört kişilik bir çete vardı.Onların başını Mehmet Üçüncü çekiyordu.Mehmet Üçüncü akşama kadar beni dövmekle tehdit ederdi.Mehmet Üçüncü’nün bana neden o kadar düşman olduğunu bu gün bile anlamış değilim .

Kendir Fabrikasının işini  alan Müteahhit Ankara’da oturuyor,demir işlerini yapan babama parasını zamanında vermiyor,bu yüzden parasızlık çekiyor etrafa borçlanıyorduk.Zor günlerimiz oluyordu.

Taşköprü’de her yıl kurulan bir panayır vardı.Bütün köylerden,kasabalardan,başka yerlerden sergilenecek malı olanlar panayıra gelirlerdi.Panayır büyük bir alanı kaplıyordu.Mahallenin çocuklarıyla birlikte gider gezerdik.Orada hiç unutamadığım bir çadırın önünde canı olmayan içi doldurulmuş çift başlı bir buzağıydı.

Panayırda unutamadığım ikinci şey ise “Biran”kokularıydı. Şimdilerde İstanbul’da Kuyu Kebabı’da denilen bu kebap Taşköprü’ye özgüdür.

Biraz yaşlı olanlar, Taşköprü’yü baştan başa yakıp kül eden bir yangından söz ederler. Evler genellikle ahşaptır. Eskiden bu evleri yaparken “enser” adı verilen çiviler kullanılırmış. Evlerden birinde yangın çıkarsa, sıcaktan genleşen bu büyük çiviler bir ok gibi havada uçuşur başka bir evin damına düşer yangın orada da başlarmış. Yangının büyümesine sebep olanlardan biri de bu “enser”denen çivilermiş.

Böyle büyük olaylarda söylencelerde eksik olmaz.Bazılarının söylediğine göre,o yangında bir beyaz güvercin peydahlanmış,güvercin ne tarafa uçarsa yangın orada başlıyormuş diye anlatırlardı.

Gecelerin birinde uyurken kapımız çalındı.gelen ev sahibimiz Saime Hanım kalkın yanıyoruz diye bizi uyandırdı. Aramızda bir ev olan Hikmet ablaların evi yanıyordu. Annem bizi toparladı ,neredeyse sokağın karşı kıyısına kadar uzanan alevlerin arasından geçerek Taşköprü’ye ilk geldiğimizde kaldığımız hana getirdi. Sabaha kadar uyur uyanık  bekledik. Sabah oldu annem daha gelmemişti. Kapının önüne çıktım sandalyeye oturup bekledim. Annem bizi almaya öğleye doğru gelmişti. Komşularımız kurtulmuşlardı.

Annem babama yeniden öğretmenliğe dönmesi için baskı yapıyordu. Babam direndi ama sonunda dilekçesini yazıp başvurusunu yaptı.çok beklemedik.Babamı Kastamonu’ya yakın olan “Göl Köy Enstitüsü”ne atadılar.

Ve böylece Taşköprü’de ki yaşamımız,eşyalarımızı bir kamyona yükleyip Göl Köy’e doğru yola çıkmamızla son bulmuştu diyerek Taşköprü’deki yaşamını biriktirdiği anıları yıllar sonra kaleme alarak bizlere aktarmış.

Necati DOĞANÇ

Kaynak: Meral ÇELEN’in Anıları,Çocukluk ve Gençlik Yıllarım, Aziz NESİN’li yıllar.

               Nesin yayınevi/840 sayfa

Yolu Taşköprü'den Geçenler