Halime Özdemir, "Hırs Da Bir Tabiattı" isimli köşe yazısını okurlarına sundu.

Tabiat kavramının benzer iki özelliği sözlükte, “huy ve doğal özellik” şeklinde yer alır. Hırs ise yine sözlükte, “bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, şiddetli ve sonu gelmeyen istek, taşkın arzu, aç gözlülük” gibi anlamlara gelir. Literatürde ise “mal, mevki, şöhret, ilim gibi maddî veya mânevî imkânları elde etme yahut daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme hususunda kişinin bütün benliğini saran tutkular” olarak tanımlanır. O zaman hırs da insan her ne kadar inkara çabalasa onun en doğal özelliklerinden biridir. Hırsın değeri, elde edeceği şeyin meşruluğuna göre ahlaki bir değere sahip olur. İnsanı ya iyi ya da kötü sıfatıyla nitelendiren en temel özelliklerden olup çoğunlukla kötü vasfını yansıtır.

Hırs, insan tabiatının en temel özelliklerinden biridir dedik. Bu özellik, ona her şeyi kendi hakkıymış gibi hissettirdiği için her şeyi elde etme pahasına her şeyi yapmayı kendisine mübah kabul ettirir. Ve insan mayasında var olan bu özelliğini görmediği daha doğrusu kabul etmediği için acımasızca diğer insanları saniyede ve hatta bir salisede ve hatta zamansız bir şekilde harcayabilir. Çünkü bu duygu, onun fıtratında yani mayasında vardır. Rabbimiz, “Gerçekten insan, pek hırslı ve tez canlı yaratılmıştır.” (Meâric 70/19) diye insanı tarif ederken insanı insana anlatmakta ve lakin insan bu özelliğini kendisinde yok sayarak hayat sürmektedir. Bu sebeple yaratılışını bilmeyen ve kabul etmeyen insan, kendisinin hırsını da kabul etmeye yanaşmaz.

Bu süreçte ise tıpkı şeytanın yaptığı gibi kendi kendisinin düşmanı ve felaketi haline dönüşür. Hırs, insanı yiyip tüketen bir kurt gibidir. Bir kere yemeye başladığında geri dönüşü asla mümkün olmayacak hale gelir. Akabinde ise sonuçları şu ayetlerde bildirildiği şekliyle vücut bulur: Kendisine kötülük dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Bir iyiliğe konunca da iyice cimrileşir, onu başkalarıyla paylaşmak istemez.” (Meâric 70/20-21) Bu özellikler size tanıdık geliyor mu? Modern zamanın insanının en büyük hırsları hep “daha fazla sahip olma arzusu” değil mi? Bu sebep ise insanı sınırsız hak ve özgürlük alanının kendisine ait olduğu duygu ve düşüncesine götürüyor. Pek çok arkadaşlık, pek çok dostluk, hatta pek çok evlilik ve hatta pek çok akrabalık bu hırstan kaynaklı ayrılıkla neticelenmiyor mu?

Hırs, hiç şüphesiz yenilmesi daha doğrusu dizginlenmesi çok zor bir özelliktir. Bundan dolayı kallavi laflar etmek de aslında bir hırs alametidir. Çünkü hırs, insanın tabiatında geçmişte var olmuş ve gelecekte de hep var olacak bir özelliktir. Hatırlayalım ister misiniz? Adem ve Havva, Habil ve Kabil, hırsları sebebiyle Allah’ın sınırlarını çiğnemediler mi? Firavun tanrılığını hırsının esiri olduğu için ilan etmedi mi?

Ve lakin insan dünya-ahiret dengesini düşünerek yaşarsa, hırsının önüne set çekebilir. Bunun da formülü insanın yaptığı her şeyin hesabını ahirette nasıl vereceğini kendisine sormasıyla mümkündür. “… Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.” (Nahl 16/93) ayeti ayan beyan ortada iken maalesef ki bu ayet, insanı dizginlemeye yetmiyor. Bu ayetin bize haber verdiği hakikat, hırslarımızın esiri olduğumuzda veya normal olarak yaptığımız her şeyin –iyi veya kötü- hesabının sorulacağı gerçeğidir. Tabi ahirete iman edenler için… Ama şöyle bir baktığımızda da ahirete inansın inanmasın herkes her şeyi bilerek ve isteyerek hırsının esiri olarak yapıyor. Kaç kişi “farkında değilim” diyorsa kaçı size inandırıcı geliyor? Tezatlık da burada oluşmaya başlıyor. Acaba “sorguya çekilmeyi” biz çok mu basite indiriyoruz veya sorguya çekilmek bize oyun gibi mi geliyor? Düşünmek lazım…

Hırs, yaş ilerledikçe çoğalan ve hatta Azrail (as) ile karşı karşıya gelinceye kadar artarak devam eden bir huydur ve insan yaşlandıkça hırsa daha çok kapılır. “Daha çok malım olmalı, daha çok mevkiye sahip olmalıyım, sadece beni sevmeli, sadece en özeli bende olmalı, tek ben layığım, tek ben başarılıyım, hep benim olmalı” gibi özellikler, modern söylemlerde karşımıza çıkan cümlelerin içinde adeta gizleniyormuş gibi ama gözümüzün içerisine sokularak söylenen hırsın göstergesi olan söylemler değil midir? Çünkü hep “daha çok” arzusu ve hatta ihtirası, hırsın sonuçlarıdır. Hz. Peygamber (sav)’in deyişiyle; “İnsanoğlu yaşlansa da onda iki şey, hırs ve haset hep genç kalır.” (Müsned, III, 115, 119, 169) gerçeği de bunun bir delilidir. Peki siz hiç kendinize bu soruyu sordunuz mu? Neye karşı hırsın kurbanı olup hırsınız sizi kuşatmış bir şekilde ömrünüzden ömür gidiyor ve siz bundan gafil bir şekilde yaşıyorsunuz? Mal mı, evlat mı, kardeş mi, anne-baba mı, makam-mevki mi, araba mı, para mı, güzellik mi, sahtelik mi? Sahi siz neyin peşinden gidiyorsunuz fütursuzca ve kimsenin kalbinin acısına bakmadan? Hangi hırs, sizi kendisine köle etti bu yaşınıza rağmen hiç akledip de vazgeçme yoluna gittiniz mi? Gidilmiyor değil mi? Çünkü hırs, beraberinde insanı kör ve sağır ediyor. Bu sebeple gözler perdeli, kalpler mühürlü ve kulaklar duymuyor. Ne acı bir durum! Oysa ne buyuruyordu Hz. Muhammed (sav): “Senin bir şeye olan aşırı sevgin gözünü kör eder, kulağını da sağırlaştırır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 116) İnsan, körler ve sağırlar dünyasında belki de kendisini hırsıyla mutlu ederek ömrünü tüketmekte ve lakin hırsının kurbanı olarak bunu görmemekte. Üzücü… İnsan bu sebeple en çok kendisine üzülmeli… Keşke üzülebilse…

Hırs, gözünü kırpmadan insanı insana harcattıran bir özelliktir. Bundan dolayı günün tabiriyle herkesin ağzında sakız olan bir kavram var, “en iyisi mesafe”. Hiç düşündük mü bu kavram son yüzyılda neden bu kadar köyden kente herkesin diline pelesenk oldu? Kanaatimce hırsının esareti altında yaşayanların sayısı artıp da kötülük tamamen alenileştiğinde ve normalleştiğinde ve herkes hırsı uğruna ömrünü harcamayı ve kötülük yapmayı cevaz gördüğünde belki de kötülüğe yaklaşmak istemeyenler belki de mesafe ile bundan kurtulmayı denemeye çabalıyorlar. Hayat boyu bir insanın hırsı sebebiyle acaba kaç kişiyi hayattan, kendinden ve dahi insandan ve dahi Allah’ın insana bahşettiği yaşam hakkından soğudu? Sahi kaç sevgili insan bunu düşünme zahmetinde bulunuyor?

Peki ne olacak veya ne olmalı? Öncelikle hırs, nefsinin oyunlarıyla baş edebilmek isteyenler için ona emek vermesi gereken bir fıtrat özelliğidir. Ahiret inancına sahip olup körler ve sağırlar dünyasından kurtulmak ve akabinde kişinin kendisini bilmesiyle kendisine “dur” diyebilmesi sonucu köreltilebilen bu durumdur. Nefsiyle mücadele etmekten mahrum olanlar veya daha doğru bir ifade ile nefsini putlaştırıp onunla Firavun misali yaşamayı tercih edenler, ölünceye dek hırslarının peşinden koşturup sonuçta hüsrana uğrayacaklardır. Oysa Rabbimiz Teala, bize hırstan kurtulmayı öğüt vermiştir. Ve lakin öğüt alanların çok az olduğu şu dünyada belki de Kur’an’ın öğüt özelliğini görmediğimiz için hırsın kurbanı olarak yaşıyoruz. Şu bir prensiptir akletmek isteyenler için: “… Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr 59/9) Sahi, siz hangi hırsınızdan kurtulup bu hayatta ne için emek veriyorsunuz?

Haftanın Kitap Tavsiyesi: İskender Pala, Hz. Muhammed Bülbülün Kırk Şarkısı, Kapı Yayınları, İstanbul 2015. (Roman tadında bir siyer)