Halime Özdemir, "Ya Karşınızdaki Allah’a Sığındıysa?" başlıklı yazısını okuyucularına sundu.

Sığınmanın özü, korunma altına girmektir. Sığınan kişi, her türlü zarar ziyana karşı kendisini koruma altına alabilmek için bunu yapar. Bu bazen anne-baba, bazen kardeş, bazen arkadaş, bazen de daha ötesi olarak manevi açıdan koruma zırhını giyerek Rabbe sığınmaktır. Ki bu sığınılan açısından ne büyük bir korku olması gerekirken gaflet içerisinde ömür tüketirler de fark edemezler. Hz. Peygamber’in hayatına baktığımızda pek çok şeye karşı alemlerin Rabbine sığındığını ve bu suretle kendisini koruma altına aldığını öğreniyoruz.

Sığınma, özünde dua barındırır. Dua etmeden, korunma gerçekleşmez. Kişinin dili duadan mahrumsa başka bir ifade ile kişi, yaradanını unutup da kendisini ulular kervanına dahil ettiğini zannediyorsa yani kibir kendisini kuşattığı için şeytana yaren olmuş ise o sığınmadan ve dolayısıyla korunmadan mahrumdur. Ama bilemez… Kendisini büyük gördüğü için kendi azametinin (?) her şeye yeteceğine inanır. Ve haşa Rabbiyle adeta yarış haline girer fark etmeksizin. Bu sebeple kibir, sığınmanın önündeki en büyük engeldir. Kul, bu engeli aşamadıkça şu dünyada sığınmasız kalır da anlamaz bile.

Sığınma ile ilgili en dikkatimi çeken ayetlerden biri, şu oldu: “Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (A’râf 7/200) Şeytan ve nefis yani biz, bizi en çok kışkırtan ve Rabbin yolundan uzaklaştıran güçleriz. Bundan dolayı hayatımızın spot cümlesi; “hemen Allah’a sığın” olmadıkça korkularımız da endişelerimiz de kaygılarımız da hep bizimle var olacaktır. Sığınılacak merci, sadece ve sadece Allah’tır. Bundan dolayı sığınma, kişinin kendisini dünyaya gönderenin kendisinden bîhaber olmadığını kabul edip O’na teslim olması yani Müslüman olmasıdır aynı zamanda. Zaten insan nasıl olur da Rabbiyle konuşup ona sığınmadan yaşayabilir ki?

Biz ne kadar, neden sığınıyoruz veya sığınmıyoruz veya nelerden sığınmak gerekir? Bunların cevabını Hz. Peygamber (sav)’in dilinden öğrenelim ister misiniz? Mesela Hz. Aişe, Peygamber Efendimizin en çok günaha girmekten ve borçtan Allah’a sığındığını bildirir. Hatta “Ey Allah’ın Resûlü! Borçtan ne kadar da çok Allah’a sığınıyorsunuz?” diye bir defasında hayretini dillendirdiğinde Allah’ın Resulü Hz. Aişe’ye, “Borçlanan kimse konuşur ama yalan söyler; söz verir ama sözünü yerine getirmez.” (Nesâî, İstiâze, 9) diye cevap vermiştir. Hatta Hz. Enes de Hz. Peygamber’den sık sık şu duayı duyduğunu bildirmiştir: “Allah’ım, sıkıntıdan, üzüntüden, borçların ağırlığından ve güç sahibi olan kişilerin haksızlığına uğramaktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32) Gücümüzün üstünde ve güç yetiremeyeceğimiz borçların altında ezilerek ömür tüketmek de bir tercih nihayetinde. Fakat insan ömrünü neye adıyor bu da kişinin bilinçli bir tercihi hiç şüphesiz. Duanın son cümlesi de başka bir konuya dikkat çekiyor. Elinde güç bulunduran herkesin bir anlamda ve bir zamanda güç sarhoşluğu diyebileceğimiz bir etkiyle haksızlık yapabileceği potansiyeline sahip olması ve neticede bunlara karşı da kulun Rabbine yönelmesinin lüzumu. Yani insanın üzülmesine sebep olabilecek bir güç zorbalığından da sığınmanın insan hayatı için ne kadar da zorunlu olduğu öğretiliyor.

Sığınma, insanın üzülmesinin önüne geçecek manevi bir silahtır. Bu silah sayesinde Allah, kullarının üzülmesini ve hayat yolculuğunda zorda kalmasının önüne geçmek istediğini ama kulun sığınmayı talep ederek buna adım atmasını yani kulun acizliğini kabul edip dillendirmesini istemektedir. Sığınma, kulun acziyetinin ve Allah’ın azametinin söze yansımasıdır.

Hayat yolunda insan zaman zaman yanlış işlere ve yollara doğru yol alabilir. Çünkü insandır… Bu, hayatın olmazsa olmazlarından biridir. İnsanın duygu ve düşünce durumu, anbean değişiklik arz eder. İyiyken kötü, kötüyken iyi hale geçebilir. Bu sebeple insan bir haline güvenip de kendini değişmez zannederek sığınmayı terk etmemelidir. Mesela şu sığınma duasında da insanın ahlakına odaklanılmıştır. “Allah’ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan ve kötü ahlâktan sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Vitr, 32) Demek ki insan, bozguncu tarafı olan, ikiyüzlü ve kötü ahlaka meyyal bir varlıktır. İnsan huzur bozar, sözü bozar, işi bozar, aşı bozar her neyi kıskanıyorsa onu çarçabuk bozar ve en çok da kendisini insanlığını bozar. İnsan, herkese karşı farklı farklı yüzler ve amellerle hayat sürer ve ahlakını yerle yeksan edebilecek bir varlık haline dönüşebilir. Bu sebeple bütün bu kötü özelliklerden de Allah’a sığınmadıkça kendisine yaptığı kötülüğü asla fark etmez. “İnsan işte” denilir ve geçilir gidilir.

Çok tafsilatlı bir sığınma duasıyla bugünkü yazıyı bitirelim mi? Fazla söze hacet yok dercesine bu duaya odaklanalım. Bu duanın her bir kelimesi ilmek ilmek, nakış nakış zihinlere ve hatta kalplere işlenmesi gerekir. Çünkü bu sığınma duasında bir insanın kendisini yani insanlığını günden güne nasıl da öldürebileceği için sığınmanın zarureti dikkate değerdir. İnsanın hayat serüveninde onu eriten her şeyden korunmasını öğretecek kadar kapsamlı bir duayı öğrenmek bize de nasip olsun mu? Hadi duaya geri dönelim:

“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlıktan, kabir azabından sana sığınırım.

Allah’ım! Nefsime takvasını (sorumluluk bilincini) nasip et ve onu arındır; onu en iyi arındıracak olan sensin. Onun dostu ve velisi sensin.

Allah’ım! Huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.” (Nesâî, İstiâze, 13)

Amin…

Not: Haftaya bu konuya devam edeceğiz.

Haftanın Kitap Tavsiyesi: Mehmed Niyazi, Yemen Ah Yemen, Ötüken Yayınları, İstanbul 2004.