SEVDİĞİNİZ ŞEYLERDEN VEREBİLME KABİLİYETİNİZ OLMADAN İYİ OLACAĞINIZI SANIYOR MUSUNUZ?

Birkaç gündür zihnimi meşgul eden bir ayet-i kerime var. Bu ayeti hiç bu şekilde okumadığımı ve düşünmediğimi fark ettim kendi adıma üzülerek. Zira bana ve pek çoklarına göre bu ayet; hep ihtiyaç sahiplerine maddi olarak yardımda bulunma ve ihtiyacı olanlara yardım etme şeklinde anlatıldı ve anlaşıldı. Bunun eksik bir anlatı olduğunu düşünüyorum artık. Ama şu birkaç gün zarfında bu ayeti daha geniş bir perspektiften düşünüp sadece ihtiyaç sahipleriyle alakalı olmadığını ve bu durumun insan ilişkilerindeki muhabbetin kaynağı olduğunu anlamaya başladım. Başka bir ifade ile “iyi” sıfatını ortaya çıkaran bir formül olarak kabul ettim. Ve eğer bir kişi ile –nankör ve bencil değilse- arada muhabbet olmamasının kaynağı olarak sevdiğimiz şeyleri paylaşma eğiliminden yoksun olduğumuzu düşünmeye başladım. Bir haftadır zihnimi meşgul eden ve hayata başka bir pencereden bakmaya ve hayatı anlamaya sevk eden bu ayetin meali şu şekilde idi: Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe (vermedikçe) iyiliğe ulaşamazsınız. …”

İyilik; dünyadaki insan ve o insanın istekleriyle doğru orantılı olarak düşündüğümüzde çok göreceli ve çeşitli bir kavram olarak çıkıyor karşımıza. Şu an, şu saniyelerde kimin neye ihtiyacı var ve kimde verecek ne var bilinmezken “iyilik, şudur.” diye net bir şekilde ifade etmek de pek doğru değil sanırım. İyi bir eş, iyi bir evlat, iyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir abla, iyi bir amir, iyi bir komşu, iyi bir memur, iyi bir… diye devam eden pek çok isim ekleyebiliriz bu sıfatın arkasına. Ama bu iyi olmayı tanımlayan şey ne? Karşıdaki kişiye karşı gösterilen tavır, davranış, duygu, düşünce, söylem kısaca her şey değil mi? Muhatabına vermekten sakındığın duygularının dahi en kötüsünü verirken iyi olabilir misin? İyi olmak, kişiye hayatında yüklendiği rollerin hakkını verebilmeye göre değişebilen bir durumdur. Bir kimse birine karşı iyidir ama diğerine karşı iyi olmayı tercih etmediyse iyilik sıfatını giydirir misiniz? “Ama o şöyle iyi biri” diyen bir kişi, demek ki bahsedilenden iyilik görmüş ama diğerine karşı nefret kustuysa isterseniz destan yazsanız dahi o kişiye bahsedilenin iyi olduğunu söylettirebilir misiniz? Bu açıdan konuşurken bile dikkatli kullanmak zorundayız iyi kelimesini. Aslında bu bir tercih olduğuna göre kişi, muhatına göre hareket edip birine iyi diğerine kötü davranıp kötü söylüyorsa neden iyi denilsin ki? Kişi, kendi tercihini yaşamayı istiyorsa yaşar zaten. Zira hayat; tercihlerin bütün değil mi zaten?

Ayet-i kerimeye tekrar dönecek olursak eğer; iyiliğe ulaşmanın yolu; sevdiğimiz şeylerden karşıdakinin de seveceği şeyleri verebilmekten geçiyor diye düşünmeye başladım. Yani benim, seni sevmem için sadece benim sevdiğimi değil kendi sevdiğini verebilmen gereklidir. Aksi halde sen iyiliğin yakınından dahi geçmiş olamazsın. Yani iyiliğe ulaşma ihtimalin sıfırdır.

Mesela; esnaf bir kimsenin dükkanındaki en sevmediği ve görmek dahi istemediği bir malı bir ihtiyaç sahibine verdiğini düşünelim. İyiliğin tadını almış olur mu? Muhatabı, onun hakkında iyi sıfatını kullanır mı? Mümkün değil. Bir kişinin, eşine, çocuğuna günün belirli bir vaktini ayırmadan sadece kendi istekleri doğrultusunda yaşamasıyla ailesi yanında iyi sıfatına haiz olabilir mi? Hayır… Bir hoca, kendisine danışmaya gelen öğrencisine kendisi için önemli olan vaktini ayırmadığında öğrencisi yanında iyi olabilir mi? Birine hediye götürürken evdeki fazlalıklarından kurtulma gayesiyle götürülen hediye seni iyi yapar mı? Evlatlar, ebeveynlerini iyi veya kötü diye sınıflandırırken de yine aynı kriter ölçü alınmıyor mu? İşte böyle azizim! Senin için “özel ve değerli” olan şeylerden verdiğinde iyiliğe ulaşacağını kendine nefes aldığın müddetçe söyleyebilmelisin. Yoksa asla iyilik sana uğramayacaktır.

O zaman şimdi de tersinden gidelim olaya. İkili ilişkilerde eğer bir insana kötü sıfatı verildiyse ikisinin arasında iyi bir şeyin alış-verişi gerçekleşmemiştir diyebilir miyiz? Dehşet bir kural bu! Şöyle bir düşünelim mi? Zihnimizde “kötü” diye nitelendirdiğimiz kişilerle sevilen şeylerden alış-veriş gerçekleşmiş mi? Dikkatlerinizi çekmek istediğim konu: Karşılıklı alıp verme. Tek tarafın vermesine dayalı olan hiçbir şey, sizi iyiliğe ulaştırmaz. O zaman “Hediyeleşin ki aranızdaki sevgi artsın.” hadisi şerifinin de bu ayet-i kerimeyle aynı doğrultuda söylenmiş olduğu düşünülürse yanlış olur mu?

İşteşlik bildiren fiillerde eylem; iki kişi arasında gerçekleşir. Tek taraflı hediye vermek veya tek taraflı bir şeyi paylaşmak kâfi gelmez. Yukarıda zikrettiğim ayet-i kerimede de işteşlik vardır. Yani iyiliğe ulaşmanın yolu “karşılıklı” olarak vermekten geçmektedir. Yani “hep bana” düşüncesi asla sizi iyiliğe ulaştırmayacaktır. Mesela hep senin yanında olunsun, hep senin etrafında dönülsün, hep sen el üstünde tutulasın, hep sen haklısın, hep sen aranasın, hep sana gidilsin, hep sen görülesin gibi bencilce bir duygu ve düşünce, sizi iyiliğe ulaştırmak yerine size zalimlik elbisesini giydirir kanaatindeyim. Bu sebepledir ki sen de muhatabına “iyi ki varsın” diyemedikçe, “çok önemlisin”, “senin başarını tebrik ediyorum”, “üzüntünde yanındayım” diyemedikçe dünyada iyilik asla inşa edilmeyecektir azizim!

Tabi burada şunu da sormak zorundayız: Şu hayatta iyiliğe ulaşma gibi bir gayemiz var mı? Bencilce bir iyilik anlayışı olan kişilerin, genel anlamda iyiliğe ulaşma gibi bir derdi yoksa bu kişiye de iyi diyemeyiz. Mesela kaba bir tarifle “ben sadece kendime, kendi çocuklarıma iyiyim, siz var mısınız yok musunuz umurumda değil, ne haliniz varsa görün” anlayışında olanların hiç şüphesiz iyiliğe ulaşması ve kendisine karşı iyilik beklemesi doğru değildir. O halde iyilik; bencillik kabul etmez diye bir yargıya varırsak yanlış olmaz sanırım. Hayatta iyi olmak gibi gayeye sahip olmadan iyilik bize altın tepsilerde sunulmayacaktır. Unutmamalıyız ki; iyiliğin yolu sevdiğiniz şeyleri etrafınızdakilere verebilmektir. Zira Allah insanı en değerli varlık olarak yaratmışken senin değersizleştirmene Allah izin verir mi sanıyorsun ey insan!

Velhasıl azizim! Dünyada iyi olma gibi bir niyetin varsa senin için özel ve değerli olanı verebildiğin ölçüde iyiler kervanına katılmış olacağını unutma.

 

Dr. Halime KORKMAZ

Başvaiz